Ona aslında “insan kasabı” demek daha doğru olur. Klaus Barbie, Nazi döneminde binlerce insanın ölümünden sorumlu tutulan, savaş sonrası ise yıllarca saklanarak yaşamaya devam eden bir Nazi savaş suçlusudur. Tutuklulara bizzat işkence yapan ve 4 bin kişinin ölüm kararını veren, çok daha fazlasının ölümünden de sorumlu olan kişidir. 7 bin 500’den fazla Yahudi’nin Auschwitz toplama kampına gönderilmesinde başrol oynadı.
Yakalandıktan sonra uçakla Fransa’ya götürülürken “İşlediğin suçlar için pişman mısın?” diye sorduklarında, soğukkanlılıkla tek bir cümle söylüyor: “Ben unuttum siz de unutun!” 6 Nisan 1944’te Barbie’nin başında bulunduğu Gestapo birliği, Lyon yakınlarındaki yetimhanede bulunan 44 çocuğu tutuklayıp toplama kamplarına gönderdi. Çocuklardan 42’si Auschwitz’deki gaz odalarında can verirken diğer iki çocuk Estonya’da yakıldı. Kamplardan sağ kurtulan çocuklardan biri, 73 yaşında yargılanan Barbie’nin mahkemesinde şu korkunç anısına yer verdi: “Bizimle birlikte kampa gelen onca çocuğa ne olduğunu merak ediyordum. Kampta bir tek çocuk bile görünmüyordu. Sonra orada daha uzun süredir bulunanlardan biri, bize gerçeği söyledi. ‘Şu bacayı görüyor musun, hiç durmaksızın duman tüten bacayı… Yanmış et kokusu burnuna gelmiyor mu?”
Klaus Barbie’nin babası Nickolaus Barbie, savaş meraklısı bir ruh hastasıydı. Klaus, 1923 yılında babası öldüğünde on yaşındaydı; utangaç, uyumsuz, asosyal, tuhaf bir çocuktu. Alkolik babasının otoritesi yüzünden acımasız bir kimseye dönüştü. 1935’te Nazilere katıldı. Nasyonal Sosyalist ideolojiyi kendisine uygun gördü. Partide hızla yükseldi. Fransa’ya, Lyon kentine tayin edildi. Oradaki Gestapo örgütünün yöneticisi oldu. Lyon’da korkunç suçlar işledi. Akla hayale sığmayacak işkenceler yaptı. İnsan öldürmekten büyük bir zevk duyuyordu. Yakalanan Fransız direnişçilere her türlü işkence ve insanlık dışı uygulamalar yapıyordu. Barbie, şanslı bir insandı. Savaş bittikten sonra inanılmayacak bir şey oldu.
Müttefik kuvvetler onu tutuklayıp yargılayacağına, ona çeşitli işlerde görevler verdiler. 1945’te Nazi Almanyası’nın çöküşüyle birlikte, Barbie savaş suçlusu olarak aranan bir isim haline geldi. ABD İstihbarat Servisi tarafından yakalandığında, onun için adaletin tecelli edeceği düşünüldü. Ancak Soğuk Savaş’ın başlamasıyla birlikte öncelikler değişti. Anti-Komünist mücadelede deneyimli bir isim olarak görülen Barbie, 1947- 1951 yılları arasında ABD Karşı Casusluk Teşkilatı tarafından korundu ve işe alındı.
Fransa’nın iade talepleri, ABD’li yetkililer tarafından ısrarla reddedildi. Fransa’nın iade taleplerine rağmen, ABD Barbie’yi korudu ve 1951’de Klaus Altmann adıyla Bolivya’ya kaçmasına yardımcı oldu. Barbie, Bolivya’daki iş dünyasında kendine yer edindi ve hükümetle yakın ilişkiler kurdu. 1965’te, Batı Almanya’nın Dış İstihbarat Servisi tarafından da ajan olarak işe alındı. Barbie’nin Almanlara en az 35 rapor sunduğu ve aylık maaş aldığı çeşitli belgelerle ortaya çıktı. 1970’lerin sonlarında, Barbie’nin Bolivya’daki etkisi daha da arttı. Bolivya’dan Kolombiya’ya kokain sevkiyatlarında aracılık yaptı.
Ünlü uyuşturucu kaçakçısı Pablo Escobar ile de bağlantı kurduğu ve silah temininde rol oynadığı iddia edildi. Başka bir iddiaya göre Che Guevara’nın ölü olarak ele geçirilmesinde bile onun parmağı vardı. 1971 yılında, Nazi avcısı olan Serge Klarsfeld tarafından gazetede çıkan fotoğraflarından teşhis edildi. Bu iddiayı şiddetle reddetti. 1983’te Bolivya’daki rejim değişikliği sonrası tutuklandı ve Fransa’ya iade edildi. Lyon kentinde kurulan özel mahkeme, onu ‘İnsanlığa Karşı Suç İşleme’ gerekçesiyle yargıladı. Ömür boyu hapse mahkum edildi. Karar açıklanmadan önce son sözü sorulduğunda hiçbir şey söylemedi. 1991’de hapishanede lenf kanserinden öldü. Barbie, hapishanede sadece sekiz yıl tutuklu kaldı!