Sercan Yaşar

27 Ocak 2021, Çarşamba 09:54

Büyük soru: Gain mi Exxen mi?

Bazen biri bir kuyuya bir taş atar ve kuyuya taş atma birden hepimizin önceliği haline gelir. İşte o kuyuya ilk taşı atan sanırım Netflix oldu.

Hem Türkiye’de hem de globalde kullandığı isimler, ürettiği içeriklerle hepimizi kendine müptezel etti.

Bu durum tabii ki yatırımcıları, üretken isimleri ve Acun Ilıcalı’yı (ki tüm özellikler mevcut) online platformlar yaratmaya ve bazen isimlerle bazen de içeriklerle rakiplerin arasından sıyrılmaya teşvik etti.

İlk olarak Exxen ile baya yoğun bir gündem yaşadık. Her sabah 'acaba bugün kim Exxen ile anlaşmış?' gibi bir durum olmaya başladı.

Aleyna Tilki ve Cemal Can’ın algımı hipnoz ederek, sebebini bilmeden izlediğim lise dizisi, hemen devamında Zeynep Bastık ve Konukları ki sabahların sultanından beri en merak ettiğim konuklu show programı kesinlikle bu, beni Exxen kullanıcısı yaptı.

Sonra bir sabah Burak Altındağ WhatsApp grubunda -o zamanlar daha Mark Zuckerberg konuşmalarımızı okumuyordu- Gain ile bir dizi anlaşması yaptığını, senaryo yazacağını söyledi . İşte tam o an ilk başrol deneyimimin hayalini kurarken, -malum en yakın arkadaşım senarist olmuş-, dizinin içeriğini ve konseptini öğrendim. Tabii ki dizide bana yer olmadığını da. Gain merakım başlar mı diye düşünürken Engin Günaydın da Gain ailesine girdi. Birden herkes Gain içeriklerini konuşmaya başladı. Gain içeriklerini daha cool bulanlar kadar kısıtlı ve tüm kitleye hitap edemeyeceğini söyleyen de oluyordu.

11 Kasım 2020, Çarşamba 09:56

Depreme reklam molası

Üzerine konuşup yazıp çizip hatırlatmak, yaraları deşmek istemediğim bir konuydu bu aslında. Hatta geçtiğimiz hafta yazı bile girmedim sırf prim yaptı denerek yanlış anlaşılmamak için. Gördük ki benimle aynı fikirde olmayan çok insan varmış.

Desteğin, yardımlaşmanın, bir noktada paylaşımların çok önemli olduğu bir süreçten geçtik. Başkaları adına üzülmeyi bırakıp "Bir şey yapmam lazım" dediğim bir an oldu. Oradakilere üzülmek yerine, "Orada olsam ne hissederdim?" diye düşündüm ve "Yardım etmem lazım" dedim. Tam nereden başlarım bilmiyorken, Lal&Selin Denizli kardeşlerimin çok etkin şekilde başlatıp ilerlettiği yardım kampanyasına dahil oldum.

Birçok firma ve varlıklı isim de büyük yardımlarla sürecin hafifletilmesi için çabaladı. Bunu gördüm, buna inandım. Fakat bir reklamcı olarak hep içten içe "Bir marka politikası mı acaba?" diye de fitneledim kendimi.

Bir noktadan sonra susmak bilmeyen içimdeki kenafir haklı çıktı ve bu durumdan sosyal medya üzerinde rant sağlandığını gördük. Markalar bütçeli paylaşımlarla duyurdu 'YARDIM' ettiklerini. Reklam ajansları proje yazar gibi düşündü 'YARDIM'larının en ses getirecek şeklini ve zamanını.

Yani bir noktada tamam anlıyorum, herkes anlıyor da, bu kadar deşelemezsiniz- olmaz veya keşke olmasa...

Bunu ilk benden duyuyorsunuz. Hem değerimi bilin hem gözler açılsın, bilgi edinilsin.

Dün akşam her salı rutin hale getirdiğimiz bir ev oturması aktivitemizdeydim. Aktivite falan dediysem abartmayın, biraz zorlasak altın günü...