Türk mutfağını tanıtmak için yurt dışında yapılan etkinlikler, UNESCO’nun Gaziantep, Hatay, Afyon ve Kayseri’yi gastronomi şehri ilan etmesi... Türkiye’nin Michelin listesine girmesi, yurt dışındaki imza restoranların Türkiye’de şube açması, yemekleriyle ünlü şehirlerimizde yapılan lezzet festivalleri...
Bütün bunlar Türkiye’nin gastronomi turizminde büyük yol almasını sağladı. Araştırmalara göre; 2024 yılında Türkiye’yi 62.2 milyon turist ziyaret etmiş ve turizmden 61.1 milyar dolar kazanç sağlanmış. Turistlerin harcamaları arasında yeme içme payı da bir önceki yıla göre yüzde 7.4 oranında artmış, yüzde 19.4’e yükselmiş. Bütün bu gelişmeler, gastronomi konusunda daha profesyonel ve topyekûn bir çalışma başlatılmasını gerektiriyordu. İşte o adım atıldı... Milli Eğitim Bakanlığı, ‘Türkiye’nin yedi coğrafi bölgesinde yedi ihtisaslaşmış gastronomi lisesi’ projesine start verdi. Cuma günü de İstanbul’da projenin tanıtım toplantısı yapıldı; Emine Erdoğan’ın katılımıyla, Türkiye’nin en önemli şefleri ve gastronomi dünyasının önde gelen isimleriyle birlikte Türk gastronomisine yönelik bu vizyonun detayları paylaşıldı. Yabancı dil becerisi yüksek, sanat ve estetik anlayışı gelişmiş, sıfır atık mantığına hâkim, tarımsal üretimi tanıyan ve çağdaş tekniklerle donatılmış şefler yetiştirmeyi amaçlayan bu liseler; Türkiye’nin uluslararası marka değerine katkı sunmayı hedefliyor. Bölgesel ürünlerin, yerel tariflerin ve yüzyıllardır aktarılan ‘anne reçetelerinin’ modernize edilerek eğitim müfredatına dâhil edilmesi de hedefler arasında. Emine Erdoğan toplantıda yaptığı konuşmada şunları söyledi: “2021 yılında ‘Asırlık Tariflerle Türk Mutfağı’ kitabımızla başlayan yolculuğumuz, Türk Mutfağı Haftası ile ivme kazandı, bugün de gastronomi liseleriyle güçlü bir geleceğe yelken açıyoruz. Yerelin değerini evrensele dönüştüren bu girişim, ülkemiz için hem bir ilk, hem de çok kıymetli bir adım. Tam anlamıyla işin mutfağında yetişecek olan gençlerimiz, her tarifin ardındaki coğrafyayı, coğrafi ürünleri, tarımsal üretim kapasitesini, tarihi ve hikayeyi de öğrenecek. Ne mutlu ki her biri, geleceğin hünerli elleri olarak mutfağımızı küresel ölçekte temsil edecekler...”
Hangi bölgede hangi eğitim?
Anadolu’nun kadim sofralarını gençlerin hünerleriyle dünyaya açmaya hazırlanan ‘Gastronomi Liseleri’nin toplantısında tanıtılan yedi okulun tematik dağılımı şu şekilde açıklandı:
* Marmara Bölgesi (İstanbul- Sarıyer): Osmanlı mutfağı odaklı ilk lise eğitime başlıyor.
* Ege Bölgesi (İzmir): Ege mezeleri ve yerel mutfak üzerine uzmanlaşmış bir okul kuruluyor.
* Güneydoğu Anadolu Bölgesi (Gaziantep): Baklava ve geleneksel tatlı sanatlarına odaklanan bir okul açılıyor.
* Doğu Anadolu Bölgesi: Et ve süt ürünleriyle peynircilik üzerine yoğunlaşacak bir yapı tasarlanıyor.
* Akdeniz Bölgesi (Antalya): Türkiye’nin endemik bitkilerini merkezine alan modern Türk Akdeniz mutfağına yönelik eğitim sunulacak.
* Karadeniz Bölgesi: Fındığı merkeze alan pastacılık ve çikolatacılık üzerine bir ihtisas lisesi kuruluyor.
* İç Anadolu Bölgesi: Ekmek ve hamur işleri ile Selçuklu mutfağının izini sürecek bir eğitim modeli oluşturuluyor.
Bizim ülkenin de elektrikçi ve tesisatçıya ihtiyacı var
Beyaz Saray sözcüsü Karoline Leavitt, Başkan Trump’ın gerilim yaşadığı Harvard Üniversitesi’ni hedef alarak şöyle demiş geçenlerde: “Ülkenin Harvard mezununa değil, elektrikçi ve tesisatçıya ihtiyacı var!” Eğitimli insanların bu kadar küçümsenmesi ve yok sayılması çok yakışıksız bir tavır. Dünyanın sayılı üniversitelerinden birinin böyle hedef alınmasını asla tasvip etmiyorum ama bu açıklamadaki tek doğru cümlenin altını da çizmek gerek: Nitelikli eleman açığı! Demek ki sadece bizde değilmiş bu ihtiyaç. Sadece elektrikçi ve tesisatçı da değil bu arada; hangi sektör temsilcisiyle konuşsam, çalışacak adam bulamadığından yakınıyor. Kuaför çırak bulamıyor, restoran sahibi komi ya da bulaşıkçı bulamıyor. Güneydeki lüks bir otelin genel müdürü demeç vermiş; ‘bulaşıkhanede çalıştıracak Türk bulamadıklarını, bulaşıkları yıkayanların yüzde 80’inin Endonezyalı olduğunu’ söylüyor. Asgari ücretin üzerinde maaş verdikleri halde Türkler çalışmak istemiyormuş. Neden? Çünkü Türkler verilen paraları beğenmiyor. Hatta deyim yerindeyse ‘kolay para’ istiyorlar. Çok yorulmadan, uzun saatler çalışmadan, dahası iş falan da öğrenmeden para kazanmak istiyor yeni nesil maalesef. Meslek sahibi olmanın kıymetinden kimse bahsetmiyor ne yazık ki. Oysa iyi bir tesisatçının, iyi bir elektrikçinin servis ücreti o kadar yüksek ki. İyi bir kuaförün, gerçekten iyi eğitimli bir garsonun çok iyi paralar kazanabileceğini es geçiyorlar. Hatta bir doktordan, bir avukattan daha iyi paralar kazanabilirler, öyle büyük bir ihtiyaç var. Bir işte iyi olmak zaten parayı da getirecek, nedense kimse buna yatırım yapmak istemiyor. O yüzden Beyaz Saray sözcüsü, bir kısmıyla haklı sanki.