Şirin Sever 'Bennifer' çifti gibi şanslı olmayabilirsiniz!
HABERİ PAYLAŞ

'Bennifer' çifti gibi şanslı olmayabilirsiniz!

‘Ex’ten next olmaz’ derlerdi... Ama oldu işte. Jennifer Lopez-Ben Affleck çifti, bir klişeyi daha tedavülden kaldırdı! Lopez, “Aşk çok güzel, aşk çok müşfik ve anlaşılan o ki aşk çok sabırlı. Hem de 20 yıl boyunca” diyerek evlendiklerini duyurdu. 2002 yılında bir film setinde tanışan ikili bir süre sonra ayrıldı. 20 yıl sonra araya giren ilişkilere, araya giren başka evliliklere rağmen tekrar birarada olmaya başladılar.

Bu kez aşkları yarım kalmadı ama; ünlü çift Las Vegas’ta sürpriz şekilde evlendi. Açıkçası ilişkileri tekrar başladığı andan itibaren herkes, ‘eski sevgiliden hayır gelmez’ sakızını çiğneyip durdu ama onlar herkesi yanılttı. Şahane yazmış Lopez; evet aşk çok sabırlı olabilir. Ama bazen! Kırmadıysan, dökmediysen, yıpratmadıysan, karşındakini tüketmediysen.

Haberin Devamı

O yüzden bu evlilik haberini okuyup gaza gelen ve telefonu eline alan varsa, hemen sessizce yerine bıraksın! Önce ne yaşanmıştı, uzun uzun düşünsün. Neye kırılmıştınız, niye canınız yanmıştı, kim kime saygısızlık etmişti, kim aldatmıştı, bir kere yapan hep yapmaz mı, ona neden ihtiyacın var?

Parana mı, sunduğun hayata mı geliyor? Sevgini/zaafını mı kullanıyor yoksa egosunun okşanmasına mı ihtiyacı var? İyi düşünün bunları. Çünkü çoğunlukla insanlar, hâlâ salak mısınız diye bakmak için hayatınıza geri gelirler, unutmayın. ‘Bennifer’ çifti gibi şanslı olmayabilirsiniz yani, üzgünüm.

KEYFİMİZ KİMSEDE YOK!

En son ne zaman sadece keyif için bir şey yaptınız? Ben değil, ünlü yaşam stili dergisi Monocle sormuş, Hürriyet Cumartesi ekinin editörleri de sayfalarına taşımış. Anın tadını çıkarmakla ilgili bir yazı bu. Okurken bile iyi geldi aslına bakarsanız, suratımda gülümseme belirdiğini fark ettim hatta. İstanbullular anlatılmış yazıda ve benzersiz alışkanlıklarımız sıralanmış. “Yoğun metropol hayatına rağmen, İstanbullular keyif yapmanın yollarını mutlaka buluyor” demişler. Neler sıralamış peki dergi?

  • Sığ deniz bulunca, plastik masa sandalyeyi kapıp denize taşımak
  • Karaya vuran dalgaları ayağınızda hissetmek
  • Sabahları uzun uzun kahvaltı etmek
  • Mangal yapmak, okey oynamak, nargile içmek
  • Çekirdek çitleyip sokaktan gelen geçeni izlemek
  • Vapura binmek, çay içmek, martılara simit atmak. Dergiye göre keyif almanın ana kaynağı da İstanbul Boğazı.

Gerçekten de öyle. Hangimiz bir vapura binip dalgalara bakıp rahatlamıyoruz. Soğuk kış günlerinde bile güvertede oturup çay keyfi yapmıyoruz. Ya da Boğaz hattında bir banka tüneyip uzun uzun denizi seyretmiyoruz? Evet hayat zor, hayat çok pahalı, tonlarca derdimiz var ama bize özgü öyle benzersiz keyiflerimiz var ki, fırsatını bulduk mu kaçırmıyoruz.

Haberin Devamı

Elin yabancısı bile fark etmiş, düşünün artık! Hatta dergi, ‘en büyük keyif ustası da kediler’ diye not düşmüş. Onlara bakıp ilham almak da önerilerden biri. Belki mutluluğun resmini çizecek kıvamda değiliz ama bakarsanız keyfimize de diyecek yok! Bu küçük keyif anlarının tadını çıkarmaya, bunları çoğaltmaya bakalım, anı yaşayalım derim.

Açık havada sinema şart mı?

Yaz geldi mi her yerde bir açıkhava sineması. Yeşillik alanı olan, beş yıldızlı oteli olan, konser alanı gibi boşluk bulan herkes açıkhava sineması kuruyor. Neden? Maksat etkinlik olsun! Bu açıkhava sinemalarına giden, izlediği filmden ne anlıyor merak ediyorum? Bir kere açık hava olduğu için (istediğin kadar karart ortamı) ekrandaki görüntü sinemadaki gibi net olmuyor, filmdeki gerçek renk kalitesine ulaşılamıyor.

Haberin Devamı

Flu, renksiz birşey izliyorsun sonuçta. İkincisi, açıkhava olduğu için her türlü ses filmin sesine karışıyor. Asla sinema salonundaki ses kalitesine yaklaşamıyorsun. O zaman ne anladım ben bu işten? Belli ki bir ekonomisi var bu işin ama sinema zevki olan hiçbir insanın, açık havada film izlemeye gittiğini duymadım görmedim.

Ben gitmiyorum mesela çünkü hiç zevk almıyorum. Mekanlar, oteller başka aktivite mi bulamıyor acaba? Gidenler de aktivite olsun diye mi gidip perdenin karşısına geçip oturuyor hiç anlamıyorum. Hayır, telif meselesi de var sonuçta, acaba başka aktiviteler mi bulsanız müşteri çekmek için diyorum naçizane?

BİR DUVAR HER ŞEYİ NASIL DEĞİŞTİREBİLİR?

Yazmıştım, bayramda Alaçatı’daydım.. Ve bir gaflet anında, korumalı dünyamızdan çıkmış bulunduk bir gün. Alaçatı’nın meşhur ‘salına salına yürüme caddesi’nde kalabalığın arasında kalakaldık. Daracık sokakta bebek arabaları, motorlar, sağa sola bakarak yürüyenler, o hengamede yemek yiyenler…

Çılgın kalabalığın hemen arkasındaki huzura, cennet gibi Alavya’ya kendimizi nasıl attık hatırlamıyorum. Sahi, bir duvar nasıl değiştirebilir onca şeyi? Bir kapıdan girince bütün o gürültü nasıl geride kalabilir? Hemen avludaki, zeytin ağaçlarının altında püfür püfür esen Mitu Lokanta, çektiğimiz çileyi unutturacak güzellikte. Şef Hüseyin Pancar, Ege lezzetleriyle oluşturulmuş sade ve şık bir menü sunuyor burada. Köşede, tatlı küçük bir mağaza çarpıyor gözünüze...

Kimonodan takıya, dekoratif ürünlerden hediyelik eşyaya şahane tasarım ürünler var içerde. Hemen yan bahçelerinde ise Amavi isimli bir restoran açıldı, yeni. Şef Can Aras, lokal lezzetler ama yenilikçi tatlarla ‘denizi’ tatmanızı sağlıyor burada. Yerel üreticilerden ve mevsimin en taze ürünleriyle hazırlanan enfes tatlar mevcut.

Bennifer çifti gibi şanslı olmayabilirsiniz

Ortam samimi, müzikler keyifli. O gece turistlerin bol olduğu mekana bakarken, kendimizi yabancı bir ülkede zannettik. Sıradan bir taş otel değil burası dedik; tarzı ve kalitesiyle ‘Alaçatı’nın dışa bakan yüzü’, çıtayı yükselteni.

Otelin doğaya saygısının altını özellikle çiziyorum çünkü tam 200 haftadır Alaçatı sokaklarında çöp topluyor otel ekibi. 200. hafta şerefine de 20 ağaç diktiler geçtiğimiz pazartesi. Küçük çabalar bazen büyük bir çığa dönüşebilir, işte bunu gösteriyorlar herkese. Tabii anlayanlara!

Sıradaki haber yükleniyor...
holder