Şirin SeverBiz size ne yaptık?

HABERİ PAYLAŞ

Biz size ne yaptık?

‘Barda’ filmini izlemiş miydiniz? Gece yarısı bir bara giren 5 kişinin, içeridekileri rehin alıp uzun süre işkence ve istismar etmesini konu ediyordu. Kendi hayatlarında gerçekleştiremedikleri her şeyin intikamını hiç tanımadıkları bu gençlerden çıkarmak isteyen bir grup psikopatın hikayesi de diyebiliriz. 2007’de vizyona giren, Serdar Akar’ın yazıp yönettiği bu kült film, 1997’de Ankara’da yaşanmış gerçek bir olaydan esinlenilerek çekilmişti. Kadrosunda Nejat İşler, Serdar Orçin, Erdal Beşikçioğlu gibi ünlü isimler vardı.

Haberin Devamı

Biz size ne yaptık

Türk sinema tarihinin en kanlı, en sadist filmiydi. Ee, sinema dediğin her zaman komik ve eğlenceli olmak zorunda değil. Böyle sarsıcı, sağlam yıkıcı da olabilir. Olmalı da! Sebepsiz şiddet, suç, ceza gibi kavramları sorgulayan film, epey eleştirilmişti. Zira filmin, şiddeti yermeye çalışırken yeni bir şiddet yarattığını ileri sürenler oldu. Ki, haklı bir eleştiriydi. Bir başka eleştiri de; sadece itilmişlik, aşağılanmışlık, hor görülme nedeniyle şiddetin baş gösterdiği teziydi. Şiddet nasıl ve neden çıkıyordu peki? Bu da düşünülesi bir soru elbette. Sonra filmin ikincisi çekildi geçen yıl: ‘Barda 2’. Onu izleyemedim ama aynı eleştiriler o filme de yöneltildi. Gelelim bugüne... ‘Barda’ filmi bu kez tiyatro sahnesine uyarlandı. Serdar Akar’ın açtığı barın kapısından tekrar giriyoruz anlayacağınız. Her şeyi yapmaya hakkı olduğunu düşünen madde bağımlısı 5 psikopat ile karşılarındaki “Biz size ne yaptık?” sorusunu soran suçsuz bir grup genç eşliğinde aynı ikileme sürükleniyoruz yeniden: “Sen şiddetin neresindesin, şiddet senin nerende?” İyi ve kötünün birbiriyle karmaşık ilişkisini sorgulayan oyunu Serhat Yiğit yazdı, Işıl Kasapoğlu yönetti. Tardu Flordun’un çete liderini oynadığı oyunda, Deniz Çakır da çetenin kadın üyesi. Yeni soru da şu: Sahnelerin bu şiddete ihtiyacı var mıydı?

Biz size ne yaptık

Herkesin içinde kötülük var mı?

‘Barda’ yıllar önce film olarak karşımıza çıktığında nasıl eleştirildiyse, yine öyle eleştirilecek, orası net. Gerekçeler de belli: Şiddeti eleştiriyor mu yoksa şiddet mi yaratıyor? “Hepimizin içinde kötülük var” derken ne demek istiyor? O zaman neden ‘iyi’ler içindeki şiddeti durdurabiliyor, engelliyor? Bunlar sorulmaya değer, önemli sorular. Oyunun yönetmeni Işıl Kasapoğlu diyor ki; “İnsan ne iyidir ne kötüdür; yok öyle tek bir şey. Önümüze çıkan fırsatlar ve engeller bizi belirliyor. ‘Kötü yetiştiler, kötüler’ diye bir şey yok. En iyi yetişen insan da bir anda katil olabilir...” Oyunu izledikten sonra, merak ettim; başrol oyuncularının oyuna dair Milliyet Sanat’a yaptıkları açıklamaları okudum hemen... 10 yıl aradan sonra bu oyunla sahneye dönen Tardu Flordun diyor ki, “Bana göre bu oyunu izleyen seyirci, kendi içindeki potansiyel şiddeti, toplumun şu andaki durumuyla karşılaştırarak sorgulayacaktır mutlaka...” Deniz Çakır’ın rolü daha da ilginç. Şiddet yanlısı bir kadın çünkü. Kadın ve şiddeti yan yana getiremeyenlere, yakıştırmayanlara şunu söylüyor: “Şiddet çok cinsiyetsiz bir duygu. Bir şeyi sağ-sol ya da kadın-erkek diye ayıramazsınız, bütün duygular herkes için. Madem eşitlikten yanayız, şiddet de cinsiyet ayırmadan verilmeli. Herkes kendini şiddet hikayesinde bulabilir çünkü!” Elbette izleyenler sorular soracak, herkes de kendine göre bir cevap bulacak ama önemli olan şu: Şiddetin ve suçun bu kadar arttığı, adaletin ısrarla inşa edil(e)mediği bu toplumda, bu önemli konuyu gündemde tutmak, farklı bakış açılarıyla tartışmak da önemli değil mi? “Ben şiddet falan görmek istemem” demeyin, bu oyunu izleyin. Konfor alanınızdan çıkın, rahatsız olun ki, farkında olun.

Haberin Devamı

Biz size ne yaptık

Haberin Devamı

Modacılar sıkılıyor galiba!

Tasarımcılar ya çok sıkılıyor ya da delirdiler! Zira yaptıklarının giyilebilir yanı yok! Nerde o eski şıklık, zarafet, kalite? Tam anlamıyla saçmalama dönemi. Kimi insanlar da farklı olma ya da delirmiş olma ihtimaliyle absürd şeylere fahiş paralar ödüyor. Çünkü tatminsizlik duygusu tavan! Haliyle tasarımcılar da zıvanadan çıktı. Şu son moda haftalarında öne çıkan tasarımlara baksanıza; normal olan bir şey var mı içlerinde?

* Balenciega’nın ‘Zero’ adını verdiği ayakkabı; 120 bin TL. Hafiflik hissi ön planda. E giyme daha iyi, o parayı vermezsen hafiflersin zaten!
* Bütün absürdlükler Balenciega’dan çıkıyor sanırım; ‘dünyanın en hafif ceketi’ dediği cekete bakar mısınız? Tam 480 bin TL. Ürünleri kırılmasın diye sardığımız naylondan. Instagram’da ne güzel dalga geçtiler ama!
* Marc Jacobs’ın, burnu yukarı dönen botları çok saçma değil mi peki? “Kim para verir?” diyeceğim ama korkuyorum!
* Comme des Garçons’ın ezilmiş ve burnu havaya kalkmış ayakkabıları saçma ötesi...
* Çantadan ilham alan bu Autry marka botlara ne demeli peki? Çantanı niye ayağına giyesin ki?

Eyyy tasarımcılar, kendinize gelin artık!

Sıradaki haber yükleniyor...
holder