Bu ünlü cenazelerindeki sakillik, vahşilik, görgüsüzlük ne zaman biter? Zor sanki, bitmez! Çünkü insan kalitemiz bu maalesef. Bütün derdimiz iki ünlüyle fotoğraf çekmek, sosyal medyaya koymak. Ne ölüye saygı var, ne acı çeken insana. Çürümüşlük had safhada. Cami avlusunda ünlüleri görmek için sıraya dizilenleri, film izler gibi onları izleyenleri, herkesi tepeleyip ünlülerin yanına ulaşanları, video ve selfie çekme yarışına girenleri izliyor musunuz hiç? O insanlara bakarken sen utanıyorsun ama onlar utanmıyor! Bu nasıl bir kafadır gerçekten merak ediyorum. En son Tarkan’ın annesinin cenazesinde yaşandı benzer şeyler. Ağzınız açık kalıyor ama yapacak bir şey yok. Kimi ünlü kızıyor tepki gösteriyor, kimisi de ‘ya sabır’ çekip poza giriyor, ne yapsın? Kavga mı etsinler o ortamda? Akıl alır gibi değil çünkü. Bunu yapana ne desen boş. Sadece bu şuursuzlar mı peki? Genel olarak kimsenin cenazeye ve cenaze sahiplerine saygısı kalmadı bu arada... Bambaşka kafalar var o törenlerde, kokteyle gelmiş gibi davranıyor herkes. Uzun zamandır birbirlerini görmeyenler, sohbete dalanlar, kendini kaybedip eğlenenler, gülenler bile var, çok görüyorum. Böyle durumlarda aklıma hep rahmetli Gülriz Sururi’nin söyledikleri geliyor. “Cenaze töreni istemiyorum, çünkü ben ‘cami avlusu kokteyl partisi’ istemiyorum. Bizim insanımızın tören kültürü yok. ‘Saçın ne güzel’ olmuş, ‘üstündekini nereden aldın’ sohbeti olacağına, tören yapılmasın” diyen Gülriz Sururi haksız mı? Bu yüzden sessiz bir defin istemişti; sessiz ve saygılı bir şekilde de toprağa verildi. En iyisini yaptı. Herkes bir düşünmeli bunu sanki. Bence ünlüler de cenaze törenlerini halka açık yerde yapmasın! Çünkü bizde medeniyet yok, bizde saygı yok. Bunun oluru nedir bilmiyorum ama o curcunada zaten cenazelerine gereken önemi veremiyorlar, acılarını yaşayamıyorlar. Birileri ölümü, acıyı iliklerine kadar hissederken; birilerinin aklının ölende değil görüntüde olması/ sohbette olması çok saçma, çok ayıp! Her saygısızlığı normalleştiriyoruz da, bu da normalleşmesin artık ya.
ALAÇATI FESTIVALI BOYUT ATLAMIŞ
Alaçatı Ot Festivali’ne ilk gidişim yıllar önceydi... Tek tük ot tezgahları, evde yemek yapıp getirenler ve programı olmayan anlamsız bir girişimdi. Bakın festival bile diyemiyorum, hüsrandı çoğu insan için. Sonra aynı tarihlerde yapılan Adana Portakal Çiçeği Karnavalı’na gitmeye başladık. Zira coşkusuyla, eğlencesiyle, kalabalığıyla bize iyi geliyordu Adana. Bu sene çok iyi bir karar aldı Alaçatı Ot Festivali komitesi, tarihi değiştirdiler ve Adana ile çakışmasının önüne geçtiler. Biz de bu sayede geldik Alaçatı’ya ve ne büyük yol kat edildiğini görmüş olduk. Bu yıl 14. kez düzenlenen Alaçatı Ot Festivali boyut atlamış resmen. Kortejiyle, konserleri ve eğlencesi ile, zengin ot standları, yerel üreticilerin katılımı ile Adana coşkusuna yaklaşan bir festival olmuş gerçekten. Yöre halkı da benimsemiş, herkes sokaklarda ve kortejdeydi. Yöresel otların ve ürünlerin sergilendiği standlar, yabani ot seminerleri, zeytinyağı tadımları, şeflerle yöresel yemek workshopları, sanat ve edebiyatla dolu söyleşiler çok yerinde ve amaca uygundu. Emeği geçenleri kutlamak isterim. Turizmi hareketlendirmeyi başarmışlar, ki bu da yöreye büyük katkı sağlar. Cumadan beri Alaçatı sokaklarında resmen izdiham var; ortalama bir yaz akşamından farksız ortalık. İşin içinde genç bir belediye başkanının olması, kadın elinin değmesi de bir avantaj bana göre. Çeşme Belediye Başkanı Lal Denizli’nin enerjisi, bütün gün sahada olması, detaylarla ilgilenmesi, herkesin arasında olması çok pozitif bir şey. ‘Lacivert takım elbiseli devlet ciddiyeti’nden çıkarmıştı festivali, bu da insana iyi geliyor açıkçası. Lal Denizli, festivalin önceliğinin Ege’nin toprağından yetişmiş otların ve ürünlerin buraya gelen ziyaretçilerle buluşması olduğunu söyledi; “Bu yılın seçili otu kaya koruğu oldu. Yaklaşık 2 gündür muazzam tarifler öğreniyoruz. Biraz riskli bulmuştum çünkü ekşisi çok olan bir ürün ama çok farklı tariflerle yapılabiliyor” derken de, haklıydı. Kaya koruğu ve bu kadar çok çeşit otla öyle eşsiz yemekler yapıldı ve tanıtıldı ki, etkilendik resmen. Demem o ki; her şehrin, her yörenin öne çıkarılacak özellikleri var ve bunlar doğru ellerde tanıtıldığında o bölgenin turizmine katkı sağlıyor. Turistler için de alternatif rotalar oluşturuyor. Festival deyip geçmeyin yani; insanların eğlenceye, morale ve birlikte olmaya ihtiyacı var.
İSTANBUL HAVALİMANI’NDA TARİHİ AN ÜÇ UÇAK AYNI ANDA HAVALANDI
Alaçatı Ot Festivali için İzmir’e uçarken tarihi bir uçuşa denk geleceğimi elbette bilmiyordum... Perşembe günü Türk Havayolları’nın saat 11.00’deki uçağına binerken tüm yolculara birer sertifika verildi ve özel bir uçuş yapılacağının bilgisi aktarıldı. Uçakta da kaptan anonsuyla detayları öğrendik... Olay şuymuş; İstanbul Havalimanı’nda üç uçağın birbirinden bağımsız pistlerde aynı anda iniş ve kalkış yapabildiği ‘eş zamanlı üçlü bağımsız pist operasyonu’ başlamış. Bu sistem sayesinde İstanbul Havalimanı, Avrupa’da üçlü pist operasyonu başlatan ilk meydan olurken, dünyada ise ABD’den sonra ikinci ülke olmuş. Bu operasyonla hem yakıttan tasarruf sağlanmış olacak, hem de olası gecikmeler minimuma indirilmiş olacak. Vatana millete ve tüm uçanlara hayırlı olsun diyelim.