“Çocuğum olsa, sörfe çıktığımda hastalandı diyelim, çocuğu hastaneye götürmek zorundasın. Sörf yapamam. Bu yüzden çocuğum olsun istemiyorum...” Bu sözler oyuncu Sarp Levendoğlu’na ait. Ve elbette duyulduğu an olay oldu, ‘bencillik’ yaftası yapıştırıldı hemen. Bir de ‘Sarp’ın sörf aşkı’ diye başlıklar atıldı ama yanlış! Bence yani. Çünkü bu sözler sörf aşkını anlatmıyor, bu sözler bir çocuğun sorumluluğunu almaya hazır olmamayı anlatıyor. Bir kişinin, önceliklerini anlatıyor. Burada sörf sadece bir örnek. Nereden biliyorsun demeyin; ben de aynı yolun yolcusuyum çünkü. Bırakın sörfü, sabah uykumu alamadan uyansam, ben ben olmam, kesin bilgi! İstediğim tatile gidemesem, akşamları istediğimde çıkamasam, bir filme gidemesem, evimi bir çocuğa göre düzenlesem mesela, mutlu olur muydum emin değilim. Hayatındaki keyiflerinin, hobilerinin, işinin ya da seni sen yapan herhangi başka bir şeyin, bir çocuğa bakmaktan daha kıymetli gelmesi sana, bencillik mi? Kime göre, neye göre? Hayatını bir çocuğuna adamak, ona bakmak, onu büyütmek için yanıp tutuşanlar olabilir, bu da şahane bir şey, Allah isteyen herkese nasip etsin ama herkes aynı fikirde olmak zorunda değil. Bunu yargılamak da kimsenin haddine değil. Aynı suçlamalar, oyuncu Gülçin Santırcıoğlu’na da yöneltilmişti hatırlarsanız... “Çocuğa hiç ihtiyaç duymadık, duymuyoruz, duymayacağız da” dediği için! 10 yıllık evli olduğu halde çocuk yapmaması millete dert olunca, bir röportajda “Ben o parayla gezmeyi tercih ediyorum. Sevgili kalmayı tercih ediyorum. Sıfatlarımın arasına anne eklenmesini istemiyorum” demiş ve linç edilmişti. Ya size ne? İstemediği bir çocukla mutsuz olsa daha mı iyi? Kaldı ki herkes bir çocuğa bakacak durumda da değil. Bir çocuğun masraflarının farkında mı herkes? Benim arkadaşlarım, kızlarının okul parasını düşünmekten kurdeşenler döküyor her okul dönemi? Kolay mı? ‘Çocuk fedakarlıktır’ demeyin; istemiyorsan şayet o çocuğu, külfet olur kalır üzerine. Demem o ki, insanların kararlarını sorgulamayın, yargılamayın, duyar kasmayın. Herkesin kendine göre bir yaşam şekli var, istekleri var, öncelikleri var. Çocuk istemeyen de, “Çocuk yerine sörf yapacağım ya da tatil yapacağım” diyen de bencil değil, kendini mutlu etmeye çalışan bireylerdir. Bizim de her şeyden çok mutlu bireylere ihtiyacımız var; ortalıkta mutsuz, bedbaht, sevgisiz dolaşan anne babalara değil.
Çocuk yoksa daha çok vergi mi?!!!
Ha, bir de Sarp Levendoğlu gibi “Bireysel yaşamı tercih edenlerden daha fazla vergi alınsın” diyenler var. “Ekonomik sistemi kim besleyecek” diyenler? “Hiç çocuk yapmayıp dertten tasadan uzak şekilde, kendini yıpratmadan yaşam süresini uzatan Sarp Levendoğlu gibi yetişkin bekarların emekli maaşını kim çalışarak ödeyecek?” diye soranlar... Düşünsenize ben bireysel yaşamı tercih ettim, “Çocuk bakamam” dedim diye daha fazla vergi ödeyeceğim! Neden? Cezalıyım çünkü! Kahkahalar attım okurken, “Şaka mısınız?” diye sormak istiyorum. Gülben Ergen’in bir şarkısı var ya; o geldi aklıma: ‘Ben kötüyüm, sen iyisin’ diyen. Öyle mi? Allah sizi bildiği gibi yapsın ya.
Feministler de ‘4B’ peşinde!
İster bencillik deyin, ister zamanın ruhu, ister hayat şartları... Türkiye’de doğurganlık oranı düşüyor. Hükümet de, doğurganlığı teşvik için formüller arıyor. Nitekim geçtiğimiz haftalarda açıklandı; hükümet 2025’i ‘Aile Yılı’ ilan etti. Aile kurmayı teşvik edecek maddi destekler, danışmanlık hizmetleri ve genç çiftler için konut destekleri gibi uygulamalar devreye sokulacak. İsteyenler için, ihtiyacı olanlar için büyük hizmet. Yani “Çocuk yapmayandan daha fazla vergi alınsın” diyerek onları cezalandırmak çözüm üretmek değil; tam da böyle isteyeni teşvik etmek bir çözüm bulmaktır. Ama işte ülkeler çeşit çeşit, istekler değişik değişik. Kimi hükümetler ‘aile olmayı’ desteklerken başka ülkelerde feministler ‘erkeksiz yaşamayı’ savunuyor. Güney Kore’de 4B hareketi revaçtaymış bu ara.
* Bi Yeon-ae (flört yok)
* Bi Sex (seks yok)
* Bi Hon (evlilik yok)
* Bi Chul-san (doğum yok)
‘Bi’ ön eki Korece’de ‘hayır’ anlamına geliyormuş. Bu hareket, kadın düşmanlığına tepki olarak erkeksiz yaşamayı seçen Güney Koreli feministler tarafından yaratılmış. Geleneksel cinsiyet rollerine karşı çıkan hareket, Amerika ve pek çok başka ülkeye de hızla yayılıyormuş. Bakalım kim kazanacak bu savaşı?
Ortaya karışık sayıklamalar
* Instagram, güzellik filtrelerini kaldırdı, filtre manyağı ünlüler karalar bağladı. “Kusurlarımızla barışma vakti geldi” diyenlere de aldanmayın, Instagram’da filtre yapamayan başka mecralarda yapacak Instagram’a koyacak. Çünkü yasaklar hiçbir zaman çözüm olmamıştır!
* Dolandırıcılar yapay zekayla Brad Pitt’in görüntülerini bir hastane odasına yerleştirerek bir kadını dolandırdıktan sonra bu kez Keanu Reeves’in görüntüsü kullanılmaya başlamış. Aman diyeyim; hepsinin sizden çok parası var, niye sizden para dilensinler. Salaklaşmayın artık!
* Jude Law yeni filminde Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’i canlandıracakmış. Haliyle Hollywood basını anketler yapıyor; “Law’dan Putin olur mu?” diye. Bence Jude Law’dan her şey olur, karizması da var, yeteneği de. Sadece saçsızlık bir yakışıklıyı bozar mı; onun derdindeyim.
* Sosyal medya sağolsun; yeni yıl gecesi masa altına girip 12 üzüm yeme ritüeli tavan yaptı. Ben en çok Hande Erçel’e takılmıştım. “Her şeyi olan biri daha ne ister?” diye. Sonuçlar ne zaman açıklanacak acaba, bilen var mı?