Son iki sene üst üste şampiyon olmuşsun. Ligde lider ve dört puan öndesin. Her takımda ara ara inişler çıkışlar olur. Bence taraftarın Okan Buruk’a olan tepkisi; ‘şampiyonluğu kaybetme korkusu’ndan daha çok, şampiyonluğu ‘bu rakibe karşı kaybetme’ ihtimali. Ne demek bu? ‘Bize karşı bir tezgah var’ diyen Terim’e 10 maç ceza veren tayfa, ‘yabancı hakemdeki testis sizde yok’ diyene 2 maç veriyor.
Benzer penaltıların daha koftisini rakip defalarca almış ama ‘Mertens sınır dışı edilsin.’ Rakibin teknik ve idari yöneticileri işi gücü bırakmış, kendi takımlarından çok seni konuşuyor. Kötü de konuşuyorlar. Sportmenlik, centilmenlik, etik, metik hak getire. Türk futbol düzeyi tarihin hiçbir zamanında bu kadar yerlere düşmemişti. Yetkilileri ise kaşe kabanlarla protokolde maç seyretmelerinin haricinde görmüşlüğümüz yok. Her oynadığın takım sana karşı (neden diye soramazsın) çok hırslı. Devre aralarında kavga filan ediyor.
Saha içinde ise, Torreira ve Sara işi iyice ‘devlet memuru’ kıvamına bağlamış. Sorumluluk almak yok. Yan tarafa al gülüm ver gülüm. Barış ilk yarı oyunda yok. Bu çocuğu bırakın biraz hayatını yaşasın. Bir ara aklına gelirse ikinci yarıdaki gibi topunu oynar, dokunmayın bence. İlk yarıdaki oyun futbol değil, laubalilik şovu. Herkeste bir gevşeklik bir gevşeklik. Bu Jakobs’un bağları mı koptu? Neredeyse Icardi dönecek adam ortada yok. İkinci yarı başta Barış, takım futbola döndü. Osimhen topla ilk doğru buluşmasında golü attı. 90 dakika boyunca yapılması gereken bu. Artık her maç, her dakika çok zor. Futbolun içinde kalmak lazım. Futbola biraz dönünce kazandı Galatasaray. Gerekirse tesislerden çıkmayın.