Şule Özdemir Hafta sonu ikinci kez Emily in Paris izlesem mi?
HABERİ PAYLAŞ

Hafta sonu ikinci kez Emily in Paris izlesem mi?

Bence iyi fikir. Sokağa çıkma yasağı da var, ağır konulu dizilerle, filmlerle yorulacağıma hafif konulu, üstüne bir de Paris manzaralı bir diziyle keyfime bakarım.

Emily in Paris’de her şey çok hafif. Dert yok, tasa yok, kalıplar yok, "Batsın bu dünya, geçsin bu rüya" yok. "Ağlatıp da gülene yazıklar olsun" hiç yok. Onun yerine aşk var, keyif var, moda var, kruvasan var, şarap var, hepsinden öte Paris var. Seine Nehri kıyısında ışıl ışıl yaşayan bir Paris. Hayata Fransız bakmak nasıl oluyor görüyorsun. “Deli misin burada kimse 8.30’da işe gelmez!” diye azarlıyor Emily’i iş arkadaşı mesela. Amerikalı Emily ‘just business’ kafasıyla 8.30’dan beri kapı duvar olmuş bekliyor ofis kapısı açılsın diye. Elin Fransız’ı ise hem çalışırım, hem yaşarım diyor tabii. Çalışıyorum öyleyse varım mı, zevk alıyorum öyleyse varım mı?

Haberin Devamı

Hafta sonu ikinci kez Emily in Paris izlesem mi

Sorunun cevabı; Paris kafeleri, rengarenk sokak çiçekçileri, sokak başında öpüşen çiftleri, gurme restoranlarında saklı. Her şey canlı ve akışta. Dolce Vita’nın seyirlik sembolü kesin Paris olmalı.

Velhasıl kelam Emily in Paris, izleyicisine hafif konulu bir hikaye ile Paris ruhu satıyor. Şehrin nabzının nasıl attığını, değer yargılarını, 'burada hayat böyle’yi veriyor. İnsanıyla, sokaklarıyla, yaşamıyla uç uç böceği bir Paris seyrettiriyor.

Sokağa çıkma yasağı da varken, giyin anane patiklerinizi, çekin üzerinize bir battaniye, alın kestanenizi de sırf Paris manzarası için bile olsa izleyin diziyi, gerekirse 2.kere:) En azından ben öyle yapacağım.

Sıradaki haber yükleniyor...
holder