Suna Akyıldız Mahalle ve bayram
HABERİ PAYLAŞ

Mahalle ve bayram

Severim mahalle kültürünü... Ne de olsa sokak çocuğuyum. Tek katlı müstakil evler, daracık sokaklar, tombul teyzeler, ağır amcalar... Her kavgada, her cenazede, her düğünde, her barışta toplanılan mahalle meydanları...

Daha ötekileşmediğimiz, ötekileştiremedikleri dönemler... Kürdü, Alevisi, Rumu, Çingenesi hep beraber yaşanılan yıllar.. Belki de yetişkinliğime yansıyan en güzel anlar. Çocukluğumda hatırlıyorum da ilk arkadaşım bir Romandı. Adı; Şeri. Mahallenin altını üstüne getirirdik.

Mahalle ve bayram

Dizlerimde ve kollarımda çocukluğumdan kalma izlerim. Baktıkça hala gözlerim dolar. Her gün dövdüğümüz birilerinin annesi kapıya gelip şikayet ederdi...

Haberin Devamı

Ama kavgalar uzamaz, anneler devreye girince olay çay sohbetiyle biterdi. Mahalle kültürü başkaydı. Herkes lakaplarıyla anılırdı. Her ailenin kendine özgü lakabı vardı. Erzurumlular, Madamlar, Faytoncu Bekir, Boncuk Ayşe... Bu lakaplar yaptıkları işe, memleketlerine veya görsel özelliklerine göre konulurdu.

Babamın Sarıyer'deki lakabı ise 'Salıncakçı Rıza'ydı. Bayram dendiğinde ilk akla gelen oydu. Bayramlarda kurulan o büyük panayır yerinin tek eğlence yeri olan kayık ve beşik salıncaklar onundu. Salıncakçılığa gelince; dededen babaya geçen babamın ölümüyle son bulan eski bir bayram eğlence yeri. Daha lunaparklar yokken. Sarıyer'in meydanına bayramlarda kurulurdu. Çoluk çocuk, yetişkin kim varsa tek eğlenceleri Sarıyer'in en büyük piknik alanı Şifa Suyu'na kurulan bu salıncaklardı. Dedemden babama geçen babamın ölümüyle son bulan yarım asırlık bir meslek.

Mahalle ve bayram

Ne zaman Sarıyer'in yerlisi birileriyle tanışsam bana 'Kimlerdensin?' dediğinde hala 'Salıncakcı Rıza'nın kızıyım' derim. Sarıyer'li olup o meşhur salıncaklara binmeyen, 'Salıncakçı Rıza' dediğimde neredeyse bilmeyen yoktur. Bizim mahalle o meşhur Yeşilçam filmlerinin neredeyse setiymiş. Emel Sayınlı, Tarık Akanlı, Münir Özkullu, Öztürk Serengilli Yeşilçam filmleri. Hani tüm mahallenin toplanıp, bir ekmeği bölüştüğü, kamyona doluşup pikniğe gittiği filmler. İşte benim çocukluğumun geçtiği o yerler.

Haberin Devamı

Bir de mahallenin yıldızları vardı. Mesela kına gecelerinin vazgeçilmez Cahide Ablası... Darbukası elinde, küfürü dilinde. Yanında genç kızlar, ellerinde defleri eğlencenin dibine dibine vururlardı. O gelmeden başlayan kına gecesi olmazdı. Hatta kına geceleri onun geleceği günlere göre ayarlanırdı. Mahallenin en eğlenceli en delikanlı kadınıydı. Bir küfür ederdi, bıyık burkan abiler önünde duramazdı.

Bizim mahallenin bayramları bir başkaydı. Annem bir hafta önce başlardı baklava-börek planları yapmaya.

Mahalle ve bayram

Gece yarılarına kadar tepsi tepsi misafirliğe geleceklere baklava açar, zeytinyağlı dolmalar sarardı.

Ne güzel yıllardı. Bayram namazından evin erkekleri gelmeden kimse kahvaltı sofrasına oturmazdı. Mezarlık ziyaretlerinden sonra asıl bayram bizim için o zaman başlardı.

Aslı, ben ve Tuğba 3 kişilik çete gibi aşağı mahalleden başlar yukarı mahalleye kadar çalmadık kapı, öpülmedik el bırakmazdık. Akşamüstü kapı önünde toplanır harçlıklarımızı sayar kendimize çikolata ve gazoz alırdık.

Haberin Devamı

Bizim mahallede bayramda kapı kapı dolaşıp bayramlaşan çocuklar kaybolmaz, ölüleri boş arazilerde bulunmazdı. Bayramlar evlerin dolup taştığı, yeni kıyafet giyeceğiz diye gözümüze uyku girmediği, ayakkabılarımızla uyandığımız sabahlardı.

Çalınan her kapının açıldığı, mendillerin aralarında harçlık verildiği yıllardı. Cebimiz şeker dolardı. Yediğimiz onca şeker yüzünden karın ağrılarıyla uyumaya çalışan çocuklardık. Kapı önleri bizim ikinci evimizdi. Mini eteklisi, başı kapalısı,başı açığı, kürdü, çingenesi akşamüstü saat 5 olduğunda köşeden görünürlerdi.

Her kapının önü sanki piknik alanıydı. Ellerinde kısırı, keki, böreği, örgüsü gece yarılarına kadar sohbet şamata devam ederdi. O zamanlar mahalle baskısı yoktu. Aile terbiyesi vardı. O da; mahallenin kızına bakılmaz, yanlış yapılmazdı.

Mahalle ve bayram

Biz o dönemi yaşayan son nesilmişiz. Yıllar sonra mahalleden bir apartman dairesine taşındığımda sanki çocukluğum da o mahallede kaldı. Oysa bizim mahalle de cenaze merasimleri bile farklıydı. Mahallede cenaze varsa tüm mahalleyi sessizlik kaplardı. Ayıp diye televizyonlar açılmazdı. Mahallenin teyzeleri tepsi tepsi börekler, tencere tencere yemekler yapıp 7 gün boyunca cenaze evini yemeksiz bırakmazlardı.

Kavga da küsen, acıda birleşen insanlardı.

Değişmeyen bir tek baba yadigarı mahallemizin delisi; Mehmet Ali kaldı. Hala mahallede yaşayan bir avuç insan Mehmet Ali'ye sahip çıkar. Hiç aç kalmaz. Yabancı biri Mehmet Ali'ye laf söylese tüm mahalle ayaklanır. Mehmet Ali'nin çok güzel sesi vardır.Onda ki repertuar ise Bülent Ersoy'u kıskandırır. Bilmediği şarkı neredeyse yoktur.

Hala onu yolda gördüğümde mırıldanırım 'Bir kızıl goncaya benzer dudağın. Açılan tek gülüsün sen bu bağın...' diye hemen getirir devamını: 'Kurulur kalplere sevda otağın, Kimbilir hangi gönüldür durağın...' Hüzzam'dan girer Hicaz'dan çıkar. Şarkı bitiminde emeğinin karşılığını alır. 3 basamaklı sayıları 3 basamaklı başka bir sayı ile çarpmasını istersin, verdiği doğru cevap karşısında gözlerin fal taşı gibi açılır.

O mahallede yaşayan son baba yadigarıdır.Büyüdükçe çocukluğumuz, çocuk kaldığımız yanlarımızda kayıp giderken ellerimizden gördüğün bir deli, sana babanı, çocukluğunu, yürüdüğün kaldırım taşlarını, mahallenin amcalarını, teyzelerini, kapı önü kahkahalarını hatırlatır. Artık o bahçeli evlerin kapı önlerindeki kahkahaların yerini apartmanlar, bakkalların yerini hiper marketler alır. Bayramlarsa artık yerini tatil planlarına bırakır. Herkese iyi bayramlar..

Sıradaki haber yükleniyor...
holder