Dünyada insanlardan başka hiçbir canlı olmasa nasıl hissederdiniz? Ağaçlar, çiçekler, hayvanlar yok olsa… Kuşlar ötmese, güller açmasa, toprak kokmasa... Kendinizi yalnız hisseder miydiniz? İnsanoğlu bu şekilde yaşamaya ve doğayı bu kadar hoyratça sömürmeye devam ederse, gelecek nesiller bu dediğimi yaşamak zorunda kalacaklar. Ki insanın yaşamı diğer canlılara bağlı olduğu için, o zaman insan da yok olmaya yüz tutacak. Bana bunları yeniden hatırlatan, dün kutlanan Dünya Arı Günü oldu. Arının merkezinde olduğu biyo-çeşitliliği bir kez daha hatırlayalım istedim.
İNSAN ELİYLE
Dünya üzerinde insan dışındaki canlı nüfusu son 50 yılda yüzde 68 azalmış. Var olan hayvan ve bitki türlerinin yüzde 75’i yok olmak üzere. Bilim insanları buna ‘Yeryüzünün 6’ncı Yok Oluşu’ diyor. Zira insanoğlunun var oluşundan bu yana Dünya üzerinde yaşam 5 kez böyle tükenmiş. İşte bugün içinde olduğumuz süreç de bunun 6’ncısı. Ama bu sefer bir fark var: Bu yok oluş ilk kez insan eliyle oluyor! Daha korkunç olan ise şu: El birliğiyle yaptığımız bu imhanın hızı, daha önceki seferlerde insanların diğer canlıları yok etme hızının en az 100 katı. Dahası, bu sürecin geri dönüşü yok. Yani yok olan canlı türlerini bir daha hiç göremeyeceğiz. Uzmanlar bir türün yok oluşunun başka bir türün yok olmasına yol açtığını da özellikle vurguluyorlar. Hakeza tüm canlılar beslenme ve üreme üzerinden birbirlerine bağlılar. Dolayısıyla bunun insanlığın da yok oluşunun başlangıcı olduğu söyleniyor.
YENİ EKONOMİK DÜZEN ŞART
İşte bu korkunç gidişata bazı ülkeler sonunda “dur” diyorlar. İngiltere Hazine ve Maliye Bakanlığı 600 sayfalık rapor yayımladı. Rapor, mevcut ekonomik düzenin doğaya verdiği muazzam tahribat yüzünden Dünya’nın şu an olağanüstü risk altında olduğunu söylüyor. Bunun için de acilen ekonomik düzenin, doğayı merkeze koyarak yeniden kurgulanması gerektiğini yazıyor. Bakanlık dünyada ekonomik refahın ancak doğaya çok büyük zarar vererek elde edildiğini ve acilen küresel üretim, tüketim, sanayi, finans düzeninin yeniden düzenlenmesi gerektiğini söylüyor. Doğanın sağladığı sermayenin yani hava, su ve gıdanın tükenmesinin ortaya çıkaracağı ekonomik çöküşe işaret ediyor. “Gerçekten sürdürülebilir bir ekonomik büyüme ve kalkınma için, doğanın verdikleri ile ondan talep ettiklerimiz arasında bir denge kurmamız şart. Acilen toplu, planlı ve koordine bir eyleme ihtiyacımız var” diyor.
DOĞAL KAYNAKLAR MERKEZDE
İşte bu rapor çığır açıcı bir adım olarak tarihe geçecek. Çünkü dünyanın en büyük ekonomilerinden olan İngiltere, bundan böyle gayri safi milli hasılasını hesaplarken doğal kaynakların tükenişini merkeze alacak. Eğitim sistemini de buna göre değiştirecek. Müfredat, insanların doğayla aralarındaki mesafeyi kaldıracak şekilde yeniden kurgulanacak. Dahası, bakanlık tüm dünya ekonomilerini bunu yapmaya çağırıyor. Özellikle iklimi, okyanusları ve ormanları korumak için yeni uluslararası kurumların kurulması gerektiğini söylüyor. Bu adımı atan merciin Çevre Bakanlığı değil, Hazine ve Maliye Bakanlığı olduğunu özellikle vurgulamak gerek. Yani doğanın yok oluşu artık aynı zamanda ekonominin çöküşü ve insanın yok oluşu anlamına geliyor.
KÜÇÜK GÜZELDİR
Bu gidişata karşı belki de ilk uyarıyı İngiliz-Alman ekonomist Ernst Friedrich Schumacher yapmıştı. 1973’te yayımladığı ve Times dergisi tarafından 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana çıkmış en etkili 100 kitap arasında gösterilen “Küçük Güzeldir: Önceliği İnsana Veren Bir Ekonomi Anlayışı” kitabı dünyayı resmen sallamıştı. Kitap sanki bugün yerini, anlamını, önemini çok daha iyi buluyor. Schumacher sayfalarında en çok da doğal kaynaklara vurgu yapıyor. Yeryüzünün aslında her insanın gereksinimini doyuracak kadar verdiğini, fakat her insanın açgözlülüğünü doyuracak kadar veremeyeceğini hatırlatıyor. Dünyaya yağmacı davrandığımızı söyleyip, “Yenilenemez olan maddeler sadece başka seçenek olmadığı zaman kullanılmalı. Kullanıldığı zaman da azami dikkat ve tutumlulukla harcanmalı. Rastgele veya bol keseden harcamak bir zorbalık eylemidir” diyor. Bundan kastı elbette petrol-doğalgaz gibi doğal kaynaklar, toprak, hava, su, bitkiler, hayvanlar. Yani tüm doğal döngü. Hepsinin de ancak alternatifi olmayan durumlarda tüketilmesi gerektiği, ana tezi. İnsanın bilimle-teknolojiyle-bilgiyle ürettiği sermayenin, doğanın sağladığı sermayeden çok daha küçük olduğunu, oysa bizim doğal kaynakları sermayeden bile saymadığımızı vurguluyor. Onun dediği gibi: Doğal kaynakları insan yaratmamıştır; o yüzden devreye sokulamazlar. Bir kez tükendiler mi, sonsuza dek tükenmişler demektir. Bizim dışımızdaki canlıların tükenmesinin bizim de tükenmemiz demek olduğunu anlamaya başlıyoruz çok şükü