Verda Özer Türkiye kendine yetiyor mu?
HABERİ PAYLAŞ

Türkiye kendine yetiyor mu?

Sizce egemenlik nedir? Bağımsızlık ne demektir? Bana göre en basit tanımı, kendine yetebilmektir. Kendine yetebilen, varlığını kendi gücüyle sürdürebilen, bağımsızdır. Egemendir. O zaman gıdası kendine yetmeyen bir ülke bağımsız olabilir mi? Bugün İstanbul, hiçbir gıda ürününde kendi tüketim ihtiyacını kendi üretimiyle karşılayamıyor. Buğdayı yüzde 5, yaş sebze-meyveyi de yüzde 1’in altında bir oranla kendi üretiyor. Bu neden mi önemli? Çünkü gıdada kendine yetmeyen İstanbul, Türkiye’nin dört bir tarafından ve yurtdışından gıda ürünlerinin tedariğine bağımlı. Bu beslenme rejimi de; üreticiyle tüketici arasında büyük bir mesafenin olduğu, sayısız aktörün devreye girdiği bir durum ortaya çıkarıyor. 15 milyon küsurluk nüfusuyla İstanbul, Türkiye’nin gıda tüketiminin üçte birini yaptığı için de; tüm ülkeyi etkiliyor ve temsil ediyor. Dolayısıyla içinde bulunduğu bu bağımlı durum, gıda sistemimize dair alarm zilleri çalıyor.

Haberin Devamı

Türkiye kendine yetiyor mu

PANDEMİDE GIDAYA ERİŞİM

Hatırlayın daha 2 yıl önce pandemi döneminde neler yaşadığımızı. Bir anda küresel tedarik zincirleri durmuştu. Dünyanın en büyük buğday ihracatçısı olan Rusya, tüm tarım ve gıda ürünü ihracatını yasaklamıştı. Tüm dünyayı “ekmek bulamayacağız” korkusu sarmıştı. Birçok Avrupa Birliği (AB) üyesi de gıda ihracatını durdurup; ‘Yerli malı tüket’ kampanyasına başlamıştı. BM Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), salgının başından itibaren yerkürede açlık krizi olabileceğini, bu krizin en az 55 ülkede yaşanacağı uyarısında bulunmuştu. Kısacası bir kriz anında bir ülkenin kendine yetebiliyor olması, her şeyden önce yaşamsal varlığı için olmazsa olmaz.

SEBZE-MEYVE UZAKTAN

Ancak gıdada kendine yetmenin başka yaşamsal anlamları ve sonuçları var. Bunu ortaya koyan, Yerküre Yerel Çalışmalar Kooperatifi ve Greenpeace Akdeniz oldu. 2 yıl önce el ele verip bir kampanya başlattılar. Bu kapsamda kooperatif, yaptığı derinlikli saha araştırması sonucunda çok geniş kapsamlı bir rapor hazırladı. ‘İstanbul Nasıl Beslenir?: Üretici Pazarları Odağında Alternatifler ve Olanaklar’ raporu çok çarpıcı veriler ortaya koyuyor.

Haberin Devamı

Bir kere İstanbul’da ve Marmara Bölgesi’nde fazlasıyla sanayileşme sonucu tarım alanları-faaliyetleri son derece azaldığı için İstanbullular sebze-meyveye uzak mesafeler sonucunda ulaşıyor. “Düşünün ki 1970-80’lerde şehir yüzde 30-40 oranında gıdada kendine yetiyormuş. Özellikle 90’larda yaşanan çok hızlı sanayileşme ve hızlı nüfus artışıyla birlikte, bu oran yüzde 1’e kadar düşmüş” diyor Yerküre Yerel Çalışmalar Kooperatifi’nin kurucu ortaklarından Orkun Doğan.

YOLDA İSRAF VE KARBON SALIMI

Gıdanın uzak mesafeden gelmesinin ise sayısız olumsuz etkisi var. Bir kere gıdanın besin değeri yolda düşüyor. Ciddi bir bölümü de bozuluyor/çürüyor. Düşünün ki yaş meyve-sebzenin 3’te 1’i daha markete/ bakkala/eve gelmeden heba oluyor. Bu uzun yolda kamyonların, tırların sebep oldukları muazzam karbon salımı da cabası. Dahası; bu gıdaların mesafeye dayanabilmesi için koruyucu maddeler, kimyasallar katılıyor. Bu yüzden sağlığımızı ciddi şekilde olumsuz etkiliyor. Gıda fiyatlarını da taşıma maliyetleri çok arttırıyor. Yani bugünlerde çok konuşulan yüksek gıda ücretlerinin ana sebebi aslında zannedildiği gibi aracılar değil; gıdanın uzak mesafeden geliyor oluşu.

Haberin Devamı

ÜRETİCİ-TÜKETİCİ BULUŞMALI

Gıdanın üreticisiyle tüketicisini bir araya getirmek ise belki de en önemlisi. “Gıda tedarik zincirinde ilk ve son halkayı birleştirmek, gıda rejimini demokratikleştirir her şeyden önce. Üreticiyle tüketicinin doğrudan iletişim kurması, toplumsal kalkınmaya büyük katkı sağlar” diyor araştırmacı Orkun Doğan. Sebebi de şu: Aracıların ortadan kalkmasıyla üreticiyle tüketici kendi aralarında istedikleri fiyatı belirleyebilecekleri için, tüketici aracıya vereceği miktardan kurtulacağı ve dilerse üreticiye daha yüksek fiyat ödemek isteyebileceği için, üretici de aracıya para vermek zorunda olmadığı için fiyatını o kadar düşük tutmak zorunda kalmayacağı için…

Bir kere genel olarak tarımsal ekonomi canlanır. 2’ncisi; doğrudan temasla tüketici üreticiden gıdayla ilgili birebir bilgi alabilir. 3’üncüsü ve bence en önemlisi ise şu: Ürününü uzak diyarlara gönderen üretici, onu tüketiciye doğrudan ulaştıramayınca ürettiği şeyin değerini tam olarak göremiyor, algılayamıyor, ona yabancılaşıyor. Oysa diğer türlü belki üretimde çok daha fazla özen gösterecek… Tüketici de bu şekilde aldığı ürüne uzaklaşıyor. Tıpkı zamane çocuklarının markette satılan paketteki tavuğun o markette üretildiğini zannetmesi gibi…

Gıdanın kaynağı ile aradaki mesafe ne kadarsa; kümesteki tavuğa, yani öze, doğaya olan mesafe de o kadar artıyor. Tam da bu yüzden üretenle tüketenin birbirinin gözünün içine bakmaları gerekiyor. Yerküre Yerel Çalışmalar Kooperatifi ve Greenpeace Akdeniz’in belediyelerin yerel üreticileri desteklemesi için kurdukları ‘üretici pazarları’ da buna hizmet ediyor.

BÖLGESEL PLANLAMA

“Tabii ki İstanbul tüm gıdasını kendi üretsin, demiyoruz. Bunun mümkün olmadığını çok iyi biliyoruz. Ama üretim potansiyeli çok daha fazla arttırılabilir ve daha kısa mesafeli tedarik zincirleri planlanarak gıda kaybı önlenebilir, fiyatlar da çok daha düşürülebilir. Yalnız bunun için ulusal değil; çok daha küçük çaplı, bölgesel planlama yapılması şart” diyerek sözlerini bitiriyor Orkun Doğan.

Sıradaki haber yükleniyor...
holder