Yasemin Candemir

29 Kasım 2022, Salı 11:13

Hayatınızı değiştirmek istiyorsanız Dr. Stutz’la terapiye buyrun!

Terapi algıları değişti. Hastalar kendi kendini çözene kadar sabırla dinleyen psikologların tozlu ofisleri geride kaldı. Bir analistle konuşmanın zihninizi nasıl daha iyi hale getirebileceğine dair yeni bir yön geliyor.

 Etki ve tepki, dinleme ve anlama kadar önemlidir. Dijital bir platformda yayınlanan Dr. Phil Stutz bize gösteriyor ki, terapist artık sadece dinleyen kişi olmamalı.

 Hastasıyla derin derin konuşabilen ve çözüm yolları gösteren Stutz'un temel öğretisi, hayatta kalmanın üç sabit olduğu gerçeğinden oluşuyor; “Acı, tutarsızlık ve iş” Bu üç sabit genellikle tüm insanlar tarafından negatif olarak çerçevelenirken, Stutz mutluluğun bu gerçeklerden kaçınmaya çalışmaktan değil, onları yönlendirmekten ve kucaklamaktan geçtiğini düşünüyor. Bunu yapmak, insanın vücudunu, arkadaşlarını, ailesini ve kendini sevmeyi öğrenmesinden geçiyor. Organize dini de maneviyattan ayırıyor Stutz. “Maneviyat benim için pek de bir inanç sistemi değil. Gerçek kuvvetlerden oluşur. Görünmezler ama gerçekler” diyor.

 Hayatı evriltmek için güçlü reçeteler

Geçmişi Carl Jung’un öğretilerinden geçen Stutz ve onun izindeki terapistler, artık belli ki “Klasik terapi, değerli anıları, duyguları ve içgörüleri ortaya çıkarsa da, insanların anında rahatlamaya ve yaşamına devam etme gücünde bir etki yapmıyor. Artık daha güçlü araçlara ihtiyaç var. Stutz, değişime başlamak için çeşitli araçlar sunuyor. Çöp adamlar ve diyagramlarla resmettiği araçlar, Jung psikolojisinden uyarlanmış görünüyor ama işi bir adım daha ileri götürüyor. Hayatınızı korumak için ve evriltmek için güçlü bir reçete içeriyor.

 Bir psikiyatr ve hastası olan oyuncu Jonah Hill ile Dr. Phil Stutz arasındaki bu savunmasız belgesel, tüm doğru kutuları işaretlerken, akıl sağlığının kapılarını açıyor ve moral bozmadan acı gerçekler hakkında konuşuyor. Bu arada Jonah Hill’e artık özel bir sevgi duyduğumu belirtmeliyim. Nedense en yakın arkadaşım ya da ailemden biri gibi hissettim izlerken. Duygularını bu kadar özgüvenle anlatan birine uzun zamandır rastlamamıştım belki de. Belgesel, mutlu bir hayat yaşamak ve her seferinde bir inci tanesi gibi yaşamaya değer bir hayat yaratmak için değerli araçlar sunuyor. Büyük ölçekte bir kayıpla bile nasıl başa çıkılacağını öğreniyoruz.

 İşte bu araçların en güçlülerini belgeseli birkaç defa izlemek suretiyle sizin için çalıştım:

 

10 Kasım 2022, Perşembe 10:55

Bilgisayarın kamerasını gerçekten kapatmamız gerekiyor mu?

Bilgisayarda çalışırken size bağlanıp neler yaptığınızı incelemek isteyenler konusunda paranoyaksanız, benim gibi bir yara bandı kapatabilirsiniz. Peki bu gerçekten gerekli mi? Yani isteyen herkes bilgisayarıma bağlanabilir mi?

 Öyle görünüyor ki cevap “evet”. Hatta Mark Zuckenberg bile dizüstü bilgisayarında web kamera engelleyici kullanıyor. Bu örnekle aslında tartışma bitmiş oluyor ama bakalım sistem nasıl işliyor? İnternette hackerların webcam’inize ulaşıp video kaydedebilmesine imkan tanıyan pek çok açık mevcut. İşin kötüsüyse hangi sitenin ya da web uygulamasının bu konuda zararlı olabileceğini önceden kestiremeyecek olmamız. Farkında mısınız bilmiyorum alışveriş siteleri dahil pek çok internet sitesi tüm çerezleri kabul et seçeneği getiriyor. Umarız tümünü kabul etmiyorsunuzdur…

 Uygulamalar ve siteler kötü niyetli olabilir!

Bir Apple cihaz yönetim platformu olan JAMF'de portföy stratejisi başkan yardımcısı Michael Covington, “Kendinizi olası utançtan kurtarmanın ötesinde, bunu yapmanın güvenlik nedenleri ile de gerekli olduğunu” açıklıyor.

Aslında fiziksel bir web kamerası kapatıcı, kullanıcının kamerada ne zaman görüldüklerini kontrol altında tutmasını sağlayan hatasız son katman. Cihazın kamerası bir yazılım hatası nedeniyle yanlışlıkla açılabilir; uygulama geliştiricileri kötü niyetli olabilir ve kamera izni aracılığıyla veri yakalamak veya çalmak için uygulamalarını oluşturabilir.

 Kamerayı kapatmak yeterli mi?

Peki kamerayı bantlamak yeterli mi? Elbette değil. Örneğin görüntülü toplantılar da dikkat edilmesi gereken konular arasında yer alıyor. Mutlaka sanal arka plan teknolojisini kullanarak etrafınızdakileri gizleyin, neyin ne zaman karşınıza geleceğini bilemezsiniz. Düzenli olarak kullanmadığınız uygulamaları kaldırın ve hangilerinin kameranıza erişimi olduğunu kontrol edin.

 Tanımadığınız kişilerden gelen e-postaları açmayın. “Birisi bir bağlantı içeren bir e-posta gönderirse, BT personelinin e-postayı incelemesini sağlayın. Asla açmayın.

11 Ekim 2022, Salı 13:17

Efsane “Edirne Kırmızısı” rengi doğduğu topraklara geri dönüyor!

Trakya Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Erhan Tabakoğlu ile geçtiğimiz gün Edirne’deydik. Bir rengin peşinden yaptıkları yolculuk ve emeği dinlemek için gittik yanına. Bir gün ABD’ye eğitim için giden öğretim görevlilerinden biri Edirne Kırmızısı rengine dair bir kitap bulur. Kahve sehpası kitaplarından biri olduğu için satın almaz ama fotoğraflarını çekip ülkeye döner. Edirne’nin bir rengi olduğunu ve bu özel rengin "rubia tinctorum" bitkisinin köklerinden elde edildiğini anlatır.

 Prof. Dr. Tabakoğlu, hiç vakit kaybetmeden Art Muse koleksiyonundan çıkan orijinali Fransızca kaleme alınmış kitabı sipariş eder ve vakit kaybetmeden konuyu incelemeye başlar. Edirne’nin kadim yaşlılarıyla edilen sohbetlerden anlaşılır ki, bu özel kırmızı ilk kez 15. Yüzyılda Edirnekâri ustaları tarafından kullanılmış, üretim ve boyama sürecinin zahmetli olması nedeniyle sırrını çözene yüksek miktarlı ödüllerin verildiği bir renk olarak tarihte yerini almıştır.

 Zamanla unutulur Edirne Kırmızısı. Hatta renge 1700’lü yıllarda Türklerden çok Fransızlar sahip çıkar. Uğruna casuslukların yapıldığı renk, literatüre de Fransızca ismiyle "Rouge d'Adrinople" olarak geçer.

 Edirne Kırmızısı koleksiyona dönüşecek!

Bir kültürel değer olan ve efsanelere konu olan renge iki yıldır Trakya Üniversitesi sahip çıkar ve belirlenen pek çok alana “rubia tinctorum” kök boya bitkisi ekerek hayata döndürür bu baş döndüren, hayal kurduran kırmızıyı. Hasat zamanı gittik Edirne’ye. Edirne Kırmızısı’na sahip çıkan ve efsane rengi hayata döndürmek için Trakya Üniversitesi ile ortak çalışma yürüten Kiğılı CEO’su Hilal Suerdem ve Edirne Valisi Hüseyin Kürşat Kırbıyık’la birlikte katıldık hasat çalışmalarına. Suerdem, “Yaşadığımız ülkeye ve kültüre de bir yükümlülüğümüzün olduğuna inanıyoruz. Edirne Kırmızısı rengini koruyup yaşatmak adına çalışmalarını gerçekleştirecek, hasattan elde ettiğimiz kök boyalarla 2023 İlkbahar-Yaz Koleksiyonuna dönüşeceğini” vurgularken, Edirne Valisi Kırbıyık, “Edirne kırmızısı kadim bir medeniyeti anlatıyor. Uzun yıllar saraydaki kıyafetlerin yapımında, süsleme sanatlarında, saray çinilerinde kullanılmış. Edirne kırmızısına yeniden hayat buldurup, markalaştıracağız” dedi.

 1. yüzyılın sonlarına doğru dünya genelinde boya maddelerinin sentetik olarak üretilmesiyle bitkisel boyamacılık da gerilemeye başlamış. Sentetik boya maddelerinin ucuz olması, boyacılıkta belirli bir standardın sağlanması ve az emek harcanması buna karşılık bitkisel boyamacılığın uzun, zahmetli ve masraflı olması bitkisel boyamacılığın terk edilmesinde etken faktör olmuş. Oysa Anadolu’da yıllarca kahverengi elde etmek için armut ağacından, limon sarısı için zeytin yapraklarından, aspir çiçeğinden turuncu, yeşil renk elde etmek için ebegümecinden yararlanılırmış.

 Günümüzde kullanılan kimyasal boyalar, içeriğinde toksik maddeler ve kurşun içerebiliyor. Edirne Kırmızısı ise bitkisel ve üstelik antimikrobiyal özelliklere sahip. Keşke sadece kök boyalarla renklendirilmiş kıyafetler giyebilsek, çocuk oyuncakları da bile bu özel kök boyalarla boyansa…

27 Eylül 2022, Salı 12:55

TikTok trendi 'Yüz Bantlama' cilde neler yapıyor?

Sosyal paylaşımlar bu ara, kırışıklıkları "bantlamak" için ipuçları ve püf noktaları ile dolu. Ancak dermatologlar bunun uzun vadeli sonuçları olabileceği konusunda uyarıyorlar.

 Teoride, yüzü gererek bantlamak kulağa iyi bir fikir gibi geliyor. Tiktok ve Instagram’da  fenomenler “Kırışan cildinizi geri çekin, hareket etmesini önlemek için bantlayın ve uyandığınızda daha genç görünün. Her gece yapın, sonuçları bir hafta içinde görebilirsiniz” deyip uygulama videosu çekiyorlar.

 "Yüzü bantlama", sosyal medyada evde cilt bakımında yerçekimine karşı savaşan bir tüyo olarak trend oldu.  Ama bu eğilimin arkasında ne var ve gerçekten işe yarıyor mu? Öğrenmek için uzmanların görüşlerine kulak verdik.

 'Hızlı Ama Geçici Bir Düzeltme'

Ünlü Dermatolog Dr. Rebecca Marcus, “Yüz bantlama şu anda viral bir trend olabilir, ancak insanlar bunu uzun zamandır yaptığı için kesinlikle yeni bir uygulama değil” diye başlıyor sözlerine. “Teorik olarak konuşursak, uzun süreli kullanım aslında kasların boyut değiştirmesine neden olabilir. Kaslar engellendiğinde kısa zamanda daha derin kırışıklıklar oluşabilir.”

 Marcus yüzü bantlayarak germe ritüelinini gece uygulamaktan özellikle kaçınılması gerektiğini vurguluyor. Bu tekniği yalnızca önemli bir etkinliğe giderken denemenizi öneriyor. “Eğer sadece birkaç saatliğine yaparsanız daha yumuşak bir görünüm kazanabilir ve uzun süreli kullanımda meydana gelebilecek kas hipertrofisi riskine sahip girmezsiniz" diyor.

Önemli kırmızı halı etkinliklerinde artık sıkça kullanılan teknik, makyaj sanatçıları tarafından da tercih ediliyor ama sosyal medya fenomenlerinin aksine hiçbir dermatolog tüm gece uygulanmasını tavsiye etmiyor. 

 

27 Temmuz 2022, Çarşamba 15:38

Karadeniz’in Paris’inde “nefes açan” 3 gün

Geçen hafta oğlumla beraber Giresun’daydım. Muhteşem ötesi rehberimiz Nayino Hüseyin’le dağ, tepe, yayla, şelale durmaksızın dolaştık. Karadeniz insanı öyle güzeldi ki, hangi kapıyı çalsak kapılar sonuna kadar açıldı. Ama Giresun’un insanından mı, havasından mı bilmem gerçekten “Karadeniz’in Paris’i” tanımlamasını sonuna kadar hak eden bir yer.

 Yaylalardan başlayayım anlatmaya. İlk gün sisti. Neredeyse göz gözü görmüyor, soğuk ısırıyordu. Ama rehberimiz durmadan öyle güzel bir gün olacak ki, “O zaman anlayacaksınız yaylada olmanın ne demek olduğunu” diyordu. Bir sabah Albayrak Holding’in deyim yerindeyse cennetten bir köşeye çevirdiği Birun Kümbet’te uyandım ve hayranlıkla yaylaları, el değmemiş ormanları ve olağanüstü parlaklıkta açan çiçekleri seyre daldım. Evet Hüseyin Bey’in dediği o gün gelmişti sadece sabretmek gerekiyordu.

 

Giresun'a geldiğinizde görmeniz gereken ilk yer kesinlikle Kümbet Yaylası olmalı. 1640 metre rakımda yer alan Kümbet Yaylası, Giresun'un Dereli ilçesinde yer alıyor. Giresun ziyaretini yaz aylarında yapıyorsanız Kümbet Yaylası'na Dereli ilçesi üzerinden minibüslerle ya da Birun Kümbet’in servisleriyle gidebilirsiniz. Ancak kış aylarında çetin hava koşulları sebebiyle yaylalara çıkmak sor olabiliyor. Eğer kışın da gidip yaylanın üzerini örten karlı manzarayı izlemek isterseniz yerel acentelerin turlarını tercih edebilirsiniz.

 

Bir tür görsel şölen ve sağlık için

Dünyanın her yanından binlerce insan özellikle yazları yaylalara geliyor; Nefes almak, cennetin var olduğuna inanmak ve sağlık kazanmak için.

Giresun’un ben de yarattığı farkındalıklardan biri hiç ama hiç terlemiyor oluşumdu. Hava öyle dengeliydi ki sanki akciğerlerinizle birlikte cildimizde sağlık kazanıyordu. Sahiller Bodrum’u aratmayacak kadar güzel ve temizdi. Kuzalan Şelalesi, Mavi Göl, yürüme parkurları, yaylalardaki gezintiler, koruma altında olan Giresun Adası, fotoğraflarda görüp iç geçirdiğimiz Alp Dağları’ndan farksızdı.

16 Haziran 2022, Perşembe 10:12

Kişisel mucizelerini arayan gezginler için…

Biri şifa ve inanç, biri pozitif enerji, biri de yüksek mahremiyet için tasarlanan üç farklı tatil konsepti. Dünyanın gizli lüksler peşinde dolaşan gezginleri için tasarlanan, Peru, Norveç ve İtalya’nın sır perdeleriyle donanan üç oteliyle tanışın. Biraz sihir, biraz gizem, kendini bulmak ve şifa niyetiyle…

 StarDome, Peru

Bu aralar herkes Peru Machu Pichu yakınlarındaki StarDome Peru’yu ve kurdurduğu hayalleri yazıyor. Peru’da Kutsal Vadi'nin kalbinde yer alan, türünün tek örneği butik otel ve dinlenme merkezi, gezginlerin lüks bir jeodezik kubbede yıldızların altında uyumasına olanak tanıyor.

 Şubat ayı başından itibaren rezervasyonları kabul etmeye başlayacak olan çarpıcı otel StarDome Peru, Andes bölgesinin engebeli güzelliğini görmek için harika bir yer. Ultra uzak konumda bulunan otele yalnızca özel bir yoldan erişilebiliyor. Bu da gezginlerin kaldıkları süre boyunca yüksek düzeyde mahremiyet ve sükunete sahip olmalarını sağlıyor.

 Kutsal Vadi’nin tepesinde

Oteldeki süitlerin her biri ısıtmalı zeminlere ve Peru dekoruna sahip. Bu mülkü benzersiz kılan şey ise, dağlarda yuvalanmış dev bir balonu andıran jeodezik kubbe yapısı. Ancak, diğer kubbeli otellerin yaptığı gibi göz kamaştırıcı görünmek yerine, özel taş duşlar, geleneksel İnka esintili çiniler, panoramik cam pencerelerle Urubamba Sıradağları’nın en yüksek zirvesi olan güçlü Veronica Dağı'nın ağzı açık bırakan manzarasını sunuyor.

 Salon alanında 360 derecelik manzara ve dev bir teleskop bulunuyor. Böylece Kutsal Vadi'de her gece destansı yıldız gözleminden yararlanabiliyorsunuz.

 Otelin sahibi Bob Berman (Toronto'nun yüksek teknolojili şifa merkezi Soul 7'nin kurucusu) için tasarlanan devasa süit, çift kişilik jakuzilerle yıldızları izlemek için tasarlanmış bağlantılar ve teleskoplar içeriyor.

12 Mayıs 2022, Perşembe 12:58

Poster satışından bir sanat imparatorluğuna; Larry Gagosian kimdir?

Andy Warhol'un canlı renklerdeki Marilyn Monroe portresinin 195 milyon dolarlık rekor bir fiyata satılması, dikkatleri sanat dünyasının mega satıcısı Larry Gagosian'a çekti. Tablo onun sayesinde 20. yüzyıl sanatının halka satılan en pahalı parçası haline geldi. Gagosian henüz eseri kimin adına satın aldığını açıklamadı.

 Larry Gagosian kimdir?

Dünyanın en büyük sanat galerilerinden birinin sahibi olan Larry Gagosian, dünyanın en önemli sanat tüccarlarından biri. 77 yaşındaki oyuncu, New York'un Madison Bulvarı'ndan Hong Kong'un finans bölgesinin kalbine kadar dünyayı kapsayan 19 sergi alanıyla neredeyse bir sanat imparatorluğunu yönetiyor.

 Gagosian'ın “mega galeri” iş modeli, son yirmi yıldır sanat piyasasının dünya çapında genişlemesini sağlayan büyük bir güç oldu. Galerileri, Londra'da Pablo Picasso'nun eserlerinin yer aldığı 2017 sergisi de dahil olmak üzere, büyük müzelere rakip olan büyük gösteriler düzenledi.

 Kökeni ABD’ye yıllar önce göçen Ermeni topluklarından gelen Gagosian, UCLA’da İngiliz edebiyatı okudu ve işe 1970'lerde Los Angeles'ta bir otoparkta poster satarak başladı. Şimdi onu sanat imparatoru haline getirense çağdaş sanat eserlerini satmaya başlaması oldu. Gagosian, Eli Broad, Douglas S. Cramer ve Keith Barish gibi bazı koleksiyonerlerle çalışarak, müze kalitesinde çağdaş sanat sergileri düzenleme konusunda ciddi bir itibar geliştirdi.

 

 “Tutku, odaklanma, iş zekası ve çalışkanlık”

Gagosian’ın Los Angeles sokaklarında poster satarak başladığı kariyeri, anlayışlı iş zekası ve kaliteye ve gerçek yeteneğe olan keskin gözüyle beslendi. Ona “Harika bir satıcı olmak için ne gerekir?” sorusuna cevabı “Tutku, odaklanma, çalışkanlık ve mesleğim açısından iyi bir göze sahip olma” olmuştu.

25 Nisan 2022, Pazartesi 13:50

Türk sinemasını ve dizi sektörünü metot oyuncuları değiştirecek!

Kim ne derse desin ben sevdim Yakamoz’u. Oyuncular bir kıyamet senaryosunda tek kelimeyle muhteşem oynamışlar. Türk oyuncuların hep klasik aşk, ihanet, vurdu-kırdı üçgeninden çıktığı, bağırmaktan çok oyunculuk yaptığı harika bir iş olmuş. Boşuna Netflix’de yayınlanmamış kısacası. Spoiler vermeden mağara sahnelerinde İspanyol bir karakteri canlandıran ödüllü oyuncu Reşit Berker Enhoş’la sohbetteydim.

 Berker’in en çok “Özeleştiri yapıp bunları sakin bir şekilde ama derinlemesine bir analizle ele alıp sonrasında kendimi bende uyanan duygu ve tavırların akışına bıraktım. Ancak hiçbir zaman karakterimi yargılamadım ya da mağduru oynamadım” sözlerini ve toksik erkekleri tanımladığı açıklamalarını sevdim. Belli ki Reşit Berker Enhoş gibi oyuncular Türk sinema ve dizi sektörünün seyrini de değiştirecek.

 Şu anda sizin de rol aldığınız yeni bir dizi dijital platformda yayına girdi. Bu yeni projedeki rolünüzden bahseder misiniz?

Evet Netflix’de yayına giren ‘Yakamoz S245’ dizisinde İspanyol bir karakter Jose’yi canlandırıyorum. Aslında henüz izlemeyenler için çok sürpriz bozmak yani ‘spoiler’ vermek istemem. Ama kısaca apokaliptik (kıyametsi) bir ortamda bir denizaltıda sıkışmış ana kahramanların karşısına umulmadık bir şekilde çıkan ve onların hayatını değiştiren bir sürpriz karakterim. Rolümün en keyif verici yanıysa İspanyolca ve İngilizce konuşan bir bir madenciyi canlandırıyor olmam. Uluslararası tanınırlık ve ekran görüntüsü olarak güzel geri dönüşleri olacağını düşünüyorum.  

 Sizi bugüne dek pek çok dizide canlandırdığınız zorlu karakterlerden tanıyoruz. Özellikle de son dönemde oynadığınız ‘toksik’ erkek rollerinden… Öncelikle zorlu rollere kendinizi nasıl hazırlarsınız?

‘Hekimoğlu’ dizisinde eşinden boşanmış ve çocuğunun tanımlanamayan ağır hastalığı sebebiyle eşine ve hastane çalışanlarına aksi davranışlar gösteren narsist ama travmaları olan Cemil karakterine ve son olarak ‘Evlilik Hakkında Her Şey’de yine boşanma aşamasında olduğu eşinin tüm fikirlerini yıllarca çalıp onu manipüle etmiş ve romanlar yazdırıp kendi adını bu eserlere koyduğu ortaya çıkan kariyer sahibi ve hayli ünlü ama psikopat bir katil yazar kişisine hayat vermeye çalıştım. Açıkçası roller çok ani bir şekilde karşıma çıktı. Fakat heybemde gerek hayat tecrübeleri gerekse kendi ‘erkeklik’ hallerimle ilgili bazı referanslar mevcuttu. Özeleştiri yapıp bunları sakin bir şekilde ama derinlemesine bir analizle ele alıp sonrasında kendimi bende uyanan duygu ve tavırların akışına bıraktım. Ancak hiçbir zaman karakterimi yargılamadım ya da mağduru oynamadım. Kendisinin hep haklı olduğunu düşündüğü için bu hataları ya da kötülükleri yapan karakterlerdi bunlar. Karakterleri yargılamak izleyiciye aittir. Ortaya çıkan sonuç her ne kadar her zaman daha iyisi mümkün olsa da tatmin ediciydi. Çünkü gerek sosyal medyada dizi fanlarından geri dönüşler gerekse tiyatro, dizi ve sinema emekçilerinden aldığım tepkiler iz bırakıldığı yönündeydi.