Boşu boşuna memleketi bölecekler diye kızmanın, üzülmenin gereği yok. Memleket zaten bölünmüş durumda. Bayramda yolum Bodrum’a düştü. Ankara’nın tümü, İstanbul’un yarısı orada. Gaziantep’te cenazeler kaldırılıyor, Bodrum’da şezlong kapma ve dondurma kuyruğu telaşı yaşanıyor. Şemdinli’de terör örgütü durup durup saldırıyor, Adalarda faytonlar Arap turist gezdiriyor. Ateş düştüğü yeri yakıyor.
Diğerleri çekirdek çıtlatarak izliyor. Bayram’da yangın Suriye’nin kışkırtmasıyla Gaziantep’te çıktı. Bir ay önce oradaydım. Huzurlu bir kentti. Hatay desen bırakın mezhep kavgasını, üç dinin barış içinde yaşadığı şehir olmakla övünür. İki yıl önce bir panel için gittiğimde “Biraz daha kalın da Halep’e, Şam’a gidelim” demişlerdi. Vizeler kalkmış, Suriye’yle ticaret canlanmıştı..
[[HAFTAYA]]
Muhalifler kim?
ABD istedi, Suriye’nin içi karıştırıldı. Esad şeytan ilan edildi. Esad muhalifi elbet vardır da sokaktaki sıradan insanlar nereden silahlı çatışma yapacak beceri ve güce eriştiler? Kim o muhalif güçler? Ele geçirdikleri her yerde tekbir getirip adam kesen, postane memurunu camdan atan caniler nereden geldi? Libya’dakiler olmasın? Ha Esad, ha sözüm ona özgürlükçüler! Bu kan gölünden kaçan bize geliyor. Mülteci sayısı 80 bin oldu. Taşıma suyla değirmen ne kadar döner, o insanlar önce can deyip geliyor, sonra her türlü ihtiyaçları için talepleri artacak, Türkiye ne kadarını nasıl karşılar? Önümüz kış, çadır kentlerde hayat geçer mi? Şimdilik Ürdün’e de giden mültecilerin Suud ve Katar tarafından finanse edildiği, ama BM’lerin de devreye girmesi gerektiği konuşuluyor.
Protesto nerede?
Halk da tepkisiz. İspanya’da terörü protesto için bir milyon kişi sokağa inmişti. Bizde ne oldu? Bir iki konser iptali dışında, eğlenceye devam! Dışişleri Bakanı, hain ilan ediyor köşe yazarlarını! Hiçbir şey yazmayalım, bayramı Bodrum’da dondurma kuyruğunda geçirelim. Dönüşte havaalanında uçağa biniş kartını yavaş veriyorlar diye kuyruktakiler hiç durmadan söyleniyor. Başkalarının evine ateş düştüğünde de en azından söylenseler, işler bu raddeye gelmeyecekti.
Bu nasıl fanatizm?
Pazar günü Beşiktaş-Galatasaray maçı öncesi, öğlen saatleri. Yer, Kartal- Maltepe-Dragos. Hiç de anlamadığım, anlayamayacağım bir uygulamayla artık statlara sadece ev sahibi takımın taraftarları alınıyor ya. Galatasaray forması giymiş fanatikler, otobüslere doluşmuş, herhalde maçı topluca seyredecek yer arıyorlar, diye düşünüyor insan. Hayır gösteri yapıyorlar, koca koca pankartlar hazırlamışlar. Pankartlarda yazanları görünce kanım dondu, en hafifi: “Operasyon değil, katliam istiyoruz!” Pes, pes, pes!
Çiçek’ten beyhude çaba
Güçlü tek parti iktidarında Meclis zurnanın son deliği oldu. Çiçek, partilerin üzerinde anlaşacağı bir anayasa yapma çabasına girdi. İktidar partisinin uzlaşma umrunda değil. Tutuklu milletvekillerinin serbest bırakılması için uğraştı, iktidar partisinin niyeti yok. Vazgeçmedi şimdi de terörü bitirmek için “Teröre karşı ulusal mutabakat” önerisi yaptı. Bir şey olur mu? Olmaz! O da biliyor olmayacağını da, cenazelere gittiğinde “Durdurun şu terörü!” diye isyan ediyor aileler ya, o da tarihe not düşüyor. Ne zaman ki başbakanın yakasına yapışacak halk, benim çocuğuma güvenip de savaşma diye, belki bir şey olur!
TÜBİTAK kafa karıştırdı
Boşuna mı söylemişler, “Önce ekmekler bozuldu!” diye. AKP iktidara geldikten sonra önce TÜBİTAK’ı ele geçirdi. Şaşıp kalmıştık, TÜBİTAK’ı alıp da ne yapacaklar, bir bilim kuruluşu. TÜBİTAK’ın en başarılı işlerinden biri yayınlarıydı. Sessiz sedasız çıkardıkları dergi, müthiş satıyor. Dergiden Darwin’i çıkarmakla başladılar ama onunla kalmadı iş. Davalar gelmeye başladı arkasından ve özel yetkili mahkemeler sadece TÜBİTAK raporlarını kabul etti, bütün o dijital deliller için. O raporlar gelemedi bir türlü, yurt dışından, çeşitli laboratuarlardan istenen raporlar şıp diye geliyor, TÜBİTAK’dan gelemiyor. OdaTV davasının raporu 7 ayda gelebildi. Sonuç? Virüs varmış ama bu dosyalar virüsle mi bulaşmış belli değilmiş. Tebrik ediyorum, kutluyorum, gözlerinden öpüyorum, iki tane de bu tarafı kıvırt diyorum! Zaten gelmesinden belli değil mi o raporun işe yaramayacağı? Yoksa gelir mi, hakim gösterir mi, okur mu! Bu davaların hepsi intikam ve tasfiye davasıdır, bir zahmet kabul edin artık. Bu davalarda hukuk işlemiyor, bu davalarda deliller üretilmiş, sanıklar seçilmiş, tanıklar kılıfına uydurulmuş, tiyatro oynanıyor. En kızdığım replik ise arada bir hükümet üyelerinin “Bu kadarı da fazla, tutuklu yargılamayın bari” türünden “iyi polis numarası”...
28 Ağustos 2012, Salı 05:00
Haberin Devamı