Yazgülü Aldoğan Sürücülere ceza yağıyor
HABERİ PAYLAŞ

Sürücülere ceza yağıyor

Haberin Devamı

Trafik müfettişiyim ama bu kez sürücüleri kollayacağım. Şu ara maliyeden emniyete imdat çağrısı gitti herhalde, her yol ağzında, her köşe başında, her kavşakta iki polis, iki araca ceza yazıyor! Taksileri kolluyorlar, “Ekmek parası gariplerinki” deyip. Ama ötekilere kaşının üstünde gözün var diye, bir yolunu bulup ceza yazıyorlar.

Hayır bana yazmadılar, epeydir şehirde araç kullanmıyorum. Ama gördüğüm manzara yeterince açıklayıcı, amaç trafiği düzene sokmak, yanlış yapanı uyarmak değil. Amaç ceza yazmak. Uzaktan kolluyor, “Çek sağa” diyor. Makbuzlar hazır, nasıl olsa gerekçe de hazır. Siz en iyisi şu aralar metroya, otobüse binin, cezadan kurtulun, bu iyiliğimi de unutmayın!
[[HAFTAYA]]

Tiyatronun özgür olması için

Tiyatrocuların “özgürlük” çığlıkları ödül törenlerinden sokaklara yansıyadursun, onları destekleyenlere bir sorum var: En son ne zaman tiyatroya gittiniz? ‘Tiyatro mu sinema mı’ tartışmasında nerede duruyorsunuz, “Tiyatro eskidi, öldü” iddialarına içinizden de olsa katıldınız mı? İtiraf edelim ki tiyatro, seyircisinden, sinemadakinden de fazla bir gayret istiyor. Saati belli, yeri belli; gece yarısı ‘tak bir CD seyredelim’ yok. Özellerde biletler pahalı, resmilerde ya yer yok, ya da oyunları izlemek zor.

Laf aramızda, şehir tiyatrolarında müstehcen oyunlar oynanıyor diye tartışmayı ateşleyen İskender Pala’nın Leyla ile Mecnun’u kimse seyretmediği için kaldırılmış, ikinci oyunu da kötü olduğu için reddedilmiş. “Kavganın kaynağı bu” deniyor. Şehir tiyatrolarında ve devlette güzel prodüksiyonlar da gördüm, insanı tiyatroya gitmekten soğutanlar da.

Belki de güzelliği burada; gayret edecek, sana uygun olanı, meşrebine göresini seçecek, kalkıp gidecek, seyredeceksin. Bunun için en uygun zaman da şimdi. 40. yılını kutlayan İKSV’nin Tiyatro Festivali başladı. 22 farklı mekanda, birbirinden değişik 40 yapım, tam 100 gösteri var. Salonlar taşsın dökülsün ki tiyatroya verilen destek anlamlı olsun. Zaten seneye, özelleşmiş ve güzelleşmiş tiyatrolar, gişeyi doğrultma çabasıyla sadece vodvil, bulvar komedisi oynar!

Gözaltına alınmalar kimi rahatsız etti?

Eskiden subay lojmanlarına resmi bir araç girdiğinde, birinin kapısı çalındığında akla ilk gelen şehit haberi olurdu, şimdi gözaltı haberi oluyor! 28 Şubat Operasyonu’nun 4’üncüsü yapıldı, içerde kaç muvazzaf, kaç emekli subay var, çetele bile tutamıyoruz. Arkadaşlar en son 62 general ve amiral sayısı vermiş! Zaten ordudakilerin toplamı 362, yani bir kaç operasyon sonrası yarısı içeri girmiş olur!

Artık bilemiyoruz dışarıdakiler mi daha özgür, içerdekiler mi... Bir de ne zaman almaya gelecekler tedirginliği var çünkü. Başbakan bile “Böyle parti parti almayın, toplum geriliyor” demiş. Daha geçen hafta sonu “Değdi değmedi herkesi alın” diyen kimdi? Yoksa MÜSİAD’çılara hoşluk olsun diye mi söylemişti? Toplum boğulmasa bile bölünüyor. Ve şimdiye kadar ne sağsol, ne dinci laik, ne şu ne bu, hiç bu kadar bölünmemişti, hiç birbirine bu kadar diş bilememişti!

Maksat şıklık olmayınca...

Ne zaman bir ödül törenine gitsem, ünlülerin ne kadar kötü giyindiklerine takılıp kalıyor, kızıyorum. Ama galiba bu sadece bizimkilere özgü bir becerememe durumu değil, maksat dikkat çekmek. New York’ta düzenlenen bir yardım balosuna katılan sinema ve müzik dünyasının ünlülerinin giydiği kıyafetleri görünce tek amaçlarının konuşturmak, baktırmak olduğu anlaşılıyor, şık ya da güzel olmak, yakışanı giymek değil. Bunun için de birinci şart, dekolte. Ne kadar çıplaksa o kadar birinci sayfa. İkinci kural, transparan. Bu dekolteden farklı bir durum: Dekoltede açık bırakıp gösteriyor, transparanda seni röntgenci yapıp görmeni sağlıyor. Üçüncü kural, aksesuar fazlalığı, tüy, boncuk, fiyonk, renk karmaşası, saçmasapan bir rüküşlük. Bunları, hem de hepsini birden yaparsanız reyting garanti!



Ünlü şarkıcı Beyonce doğum sonrası popülaritesini devam ettirmek için tüyden tüle ne bulduysa kullanmıştı.

Sıradaki haber yükleniyor...
holder