Pazar Postası 'Zeki Müren'den daha güzel kadındım beni kadrosuna almadı'
Paylaş
'Zeki Müren'den daha güzel kadındım beni kadrosuna almadı'

Seyfi Dursunoğlu, efsanevi 'Huysuz Virjin' tiplemesiyle şov dünyasının en renkli kişisi...

40 yıldır canlandırdığı Huysuz Virjin’i daha çok uzun yıllar yaşatmaya kararlı. Seyfi Dursunoğlu ile Çengelköy’deki evinde buluştuk. 81 yıllık hayat hikayesini anlattı...

Haberin Devamı

RÖPORTAJ: SERAL CUMALI

seral.cumali@posta.com.tr

Çocukluğum 5-6 yaşına kadar Trabzon’da, sonra da İstanbul’da çok mutaassıp bir ortamda geçti. Babam çok despottu. 4 çocuktan sonra doğdum. En küçük ben olduğum için bütün sevgiler üzerimdeydi.

El üstünde büyütüldüm. Bir gün annemde kanama oldu, doktor “Artık çocuğun olmaz” dedi. Ama annem hamile kaldı ve benden 16 yaş küçük kardeşim dünyaya geldi.

O gelinceye kadar el bebek gül bebek olan ben tu kaka oldum. Artık yaptığım her şey kabahat oluyordu. O yaşta çocuğu olmuş, büyük marifet ya; babam bebeği kucağından indirmiyordu.

Sonrası yatılı okullar. Özel Boğaziçi Lisesi’nde okurken ablam bir subayla evlendi. Eniştem, “Bu çocuğun tahsili için çok para veriyorsun. Subay yapalım bunu, bedava okur” diye babamın kanına girdi.

Haberin Devamı

Çok cimriydi eniştem, cimriliği onu sonunda öbür tarafa götürdü. Otobüse yetişmek için arabanın altında kaldı öldü...

“Subay olmamak için sınıfta kaldım, SSK’da memur oldum...”

Sesimi çıkaramadım, Deniz Lisesi’ne yazdırdılar beni. Karşı çıkmak mümkün değil, despot babanın dayağı var. Ama içimde de askerlik duygusu yok. 4 dersten kalınca okuldan atılıyordunuz, ben de çareyi bunda buldum, atılmak için 4 dersten kaldım.

Okuldan çıkarılan birkaç çocuk evlerine giderken vapurdan atlamış. Bu yüzden okulla ilgisi kesilen çocuklara evlerine kadar bir öğrenci eşlik ederdi. Bana eşlik eden Ertan’a; “Benim canıma minnet, zaten okuldan atılmak için sınıfta kaldım” dedim.

İnanmadı; “Yok ben eve kadar götüreyim neme lazım” dedi. Eve kavuşmanın mutluluğu ile ertesi gün 4 katlı ahşap evimizde bir temizlik yaptım, tahtaların rengi fırçalanmaktan açıldı.

O despot baba bana “Niye derslerinden kaldın, okuldan atıldın?” demedi. Tiyatrocu olmak istiyordum. En kültürlü amcamın babamı bu konuda ikna etmesi için İzmir’e gittim. “Sen deli misin? Bizim aileden tiyatrocu çıkmaz. Al şu parayı yolluk yap, yürü eve” dedi. Ben de torpille SSK’ya memur olarak girdim.

“SSK aylığım yetmedi şarkıcı olmak istedim gazinolar almadı”

SSK aylığım yetmiyordu. Sanatsal atılımlar yapıyordum, hangisi tutarsa o yöne gidecektim. Sesim güzeldi, şarkıcı olmak istedim, gazinolar almadı. Beylerbeyi Kültür Cemiyeti’nde bir Ramazan eğlencesi yaptım.

Haberin Devamı

Sahneye önce meddah olarak çıkıyor, sonra kadın kılığına girip kanto söylüyor, ardından orta oyunu oynuyor, sonra da fasıla katılıyordum. Despot babam bu eğlence gecelerinden birini seyretti.

Birçok kılık arasında kadın kılığına girdiğim için buna itiraz etmedi. Beni seyredenler bahsetmiş, Kulüp 12’de Ramazan eğlencesinde kadın kılığına girip kanto söylediğim bölümle sahneye çıktım.

‘Virjin’ adını ünlü kantocu ‘Minyon Virjin’den aldım. Beylerbeyi’nde Ramazan eğlencesini yönetirken bana “Ay ne huysuzsun hiçbirşey beğenmiyorsun” diyorlardı. Çalıştığım arkadaşlar “Virjin’in başına ‘Huysuz’ koy” dediler, böylece “Huysuz Virjin” oldum.

Öztürk Serengil vasıtasıyla ilk defa televizyona çıktım. Beni Anadolu tanıdı, gazino işleri başladı. Bir gün kulise gazeteci Aykut Işıklar geldi, “Bu şov televizyona taşınmalı” dedi, böylece televizyon programları yaptım, yer yerinden oynadı.

Haberin Devamı

Dümdüz kanto söyleyerek bu iş olsaydı Nurhan Damcıoğlu bitmezdi. O yüzden ben bunu bir şova dönüştürdüm.

“38 yaşında kadın oldum, ne kadar giyinip süslensem kart bir kadın!”

38 yaşındaydım. Ne kadar boyansam, süslensem kart bir kadın! Ama kimseyi de beğenmiyor, bir tek kendini beğeniyor. Öyle bir kadını canlandırdığım için de sevilerek izlendi.

Türkiye’nin kolay kabul edeceği bir şov değildi. Sahneye çıkmak için kaliteli, aydın insanların gittiği yerleri seçiyordum, seyircinin reaksiyonu hiç kötü olmadı.

Seyirci özel yaşamıma dair de, ‘Etiler’de basıldı, asıldı, içki içti, kavga etti’ gibi haberlere gazetelerde rastlamadı. “Demek ki derli toplu yaşıyor. Yaptığı iş şovla ilgili” diye düşünüp kolay kabul ettiler.

“Zeki Müren’in avanesi olmadım, hep uzak durdum”

Çok güzel kadın oluyordum. Zeki Müren’le okul arkadaşı olduğumuz halde beni kadrosuna almak istemedi. Gazinolarda komedyen assolistten evvel çıkar. Ben komedyen olduğum için Zeki Müren’den hemen önce çıkacaktım.

Haberin Devamı

Dünya güzeli bir kadın oluyorum, incecik belim var, bacaklarım, vücudum muntazam. “Önden pırıl pırıl bu çıkacak, arkasından ben, bütün godoşluğum çıkacak ortaya; almayım ben bunu kadroma” dedi herhalde.

Kadrosuna almaya bir kere teşebbüs etti; haber yolladı. “Nerede çıkacağım?” dedim. “İki sıra kızdan sonra” dediler. Sıra kızlardan sonra ben, sonra türkücü, popçu, assolist çıkacak. Oysa geleneksel sıralama assolistten hemen önce komedyenin çıkması.

“Kabul etmiyorum” dedim. Telefon açtı, “Neden kabul etmedin? Seni kadroya almıştım ben” dedi. “Hem gece kulübünde hem gazinoda çalışıyorum, burası bana fazla geldi kusura bakma” dedim.

Zeki Müren ayağında apartman topuk çizmeler, gladyatör kıyafetiyle sahnede Dede Efendi okuyordu. Samimi olsaydım ona fazla acayip olan o kıyafetleri giydirmezdim.

Ama Zeki Müren’den hep uzak kalmayı tercih ettim. Onun avanesi olmak istemedim. Etrafında 5-6 kişi olurdu. Bir yere önden o girerdi, arkasında avaneleri, bedavacıları.

O pozisyona düşmek hiç istemedim. Niye bedava yemek yiyeceğim, içki içeceğim diye bir insanın avanesi olayım? Oturduğum bodrum katında süründüm ama kalkıp Zeki Müren’e gitmedim.

O da farketti, sağa sola benimle ilgili sitem ederdi. Biraz da mizacım öyleydi benim. Çocukken de yaşıtım misafir çocuklarına “Hoşgeldiniz” der, 4 katlı evimizin en üst katındaki odama çekilirdim. Yalnızlığı ve mesafeyi seven bir insanım.

“Aşkı gizli yaşadım, 20 seneden fazla süren bir beraberliğim oldu”

Aşkı gizli yaşadım, çünkü gizli yaşanması gereken ilk başta odur. Oysa bakıyorum da üç ay biriyle oluyor, üç ay sonra başka herifin biri alıyor onu, nikah da yapıyor.

Düşünceler çok Avrupai mi oldu yoksa karakterler mi değişti pek yorum yapamayacağım. Ben zaten çok fazla aşk yaşamadım. Memurken yanyana oturduğumuz bir arkadaşla evlenmeye niyetlendik.

Ama iki memur maaşıyla nasıl olacak diye düşünürken Huysuz Virjin’lik çıktı, ben dar attım kendimi. Para kazanma hevesiyle o iş bozuldu. Onun dışında da 20 seneden fazla süren bir beraberliğim oldu, o da vefat etti.

Sevdiğin sana aittir, onu paylaşmaya hakkın yok. Bende kalması lazım. Sen bunu basınla, arkadaşınla, eşinle, dostunla paylaşırsan o aşktan sana hayır gelmez.

“Televizyon seyrederken mutlaka iş işlerim...”

Ben huysuz değilim, derli topluyum, intizamlıyım, bir şeyi yapmadan önce pişman olmamak için düşünürüm. Evden pek çıkmam, o nedenle de evime yeni bir şeyler katmayı çok severim.

Evdeki bütün minderleri, el işi masa örtülerini hep ben yaptım. Televizyon seyrederken mutlaka elimde bir iş işlerim, örgü örerim. Öyle boş boş seyretmem. Bugünlerde mühim bir iş yapıyorum, bir yatak örtüsü.

Küçükken, ablalarım evde dikiş dikerken bana da teğel sök derlerdi. Elektrik süpürgesi yok, yere dökülen ipleri toplatırlardı. Çok kızdığım zaman mezuralarını yırtardım.

Bu işe öyle merak sardım. Yalnızlık hissetmem çünkü hiç boş duramam. Aşağıda dikiş odam var. Parasız zamanımda Huysuz’un kıyafetlerini ben yapardım...

‘Benzemez Kimse Sana’da en çok parayı ben aldım’

Gezmekten hoşlanmazdım, yaşlanınca daha da hoşlanmaz oldum. Kendimi işe daha çok verdim. Çok zor geldim bu yere ve burada kalmak istiyorum. Bunun için teklifleri “Ben yaşlandım, yapamam” diye itmiyorum.

Varolduğumu göstermek için çabalıyorum. Takatim azaldı, yaşlandığımı kabul ediyorum. Muhteşem Yüzyıl’da ‘Zümrüt Ağa’ rolünü bana vereceklerdi, Ama dizide oynamaya gücüm yetmez.

‘Benzemez Ki o kadar çok şey katıyorsunuz ki programa, siz olmasanız kanal programı kabul etmiyor” diyor...

(07.07.2013 tarihli Posta Karnaval ekinden alınmıştır.)