Ekonomi Bakan Ergün: Türk malı var ama markamız da olsun

Bakan Ergün: Türk malı var ama markamız da olsun

Paylaş
Bakan Ergün: Türk malı var ama markamız da olsun

Bakan Ergün: Türk malı var ama markamız da olsun

Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün, otomotiv sektöründe Türk mallarının bulunduğunu, ama markaları olmadığını bildirerek, "Biz, bu büyük sektörün içine marka da koymamız lazım. Çok güçlü bir yan sanayimiz var, markamız yok" dedi.

Haberin Devamı

SKY Türk’teki "Ekonomi Manşeti" programına katılan Ergün, otomotiv sektörünün, çok medyatik bir sektör olduğunu ve herkesin ilgisini çektiğini ifade ederek, bunun nedenlerinden birinin Türkiye’deki insanların, otomobil sahibi olmak istemelerinden kaynaklandığını söyledi.

Otomobil sahipliğinde Türkiye’nin dünya ortalamasının altında bulunduğunu kaydeden Ergün, "Arzumuz çok yüksek, ama otomobil sahipliğinde dünyada bin kişiye 140 otomobil ortalama düşüyor, Türkiye’de bin kişiye 130 otomobil düşüyor, Bulgaristan’da bin kişiye 300, Almanya’da bin kişiye 600 otomobil düşüyor, bu sayı da daha da gün geçtikçe artıyor" dedi.

Türkiye’nin otomobil sektöründe iyi bir yerde olduğuna dikkati çeken Ergün, sektör olarak üretimde 1 milyon 200 bin rakamının yakalandığını, iç pazarda 900 bin rakamının satışlarda aşıldığını söyledi.

Haberin Devamı

Ergün, şöyle konuştu:
"1 milyona geliyoruz. Bunun 600 bini otomobil, iç pazardaki satışların 600 bini otomobilden oluşuyor, yaklaşık 600 bini, yani birkaç bin oynar, 900 bine aşkın iç pazar var, hafif ticari, ağır ticari, işte otobüs, kamyon vesaire. Fakat, 600 bin otomobilin 450 bini ithal, sadece 150 bini Türkiye’de üretilen otomobiller. Türkiye’de üretilen ürünleri Türk malı sayıyoruz. Yani Türk malı başka bir şey Türkiye’de üretilen ürünler açısından baktığımızda, markası başka bir şey. Biz burada marka meydana getirmek, yoksa Türk malı otomobil var. Yani işte Honda Türk malı otomobil, bir versiyonu en azından değil mi, Türkiye’de üretilen versiyonu? Toyota’nın Türkiye’de üretilen versiyonu Türk malı otomobil. Hundai’nin, Türk malı otomobil, Renault’un, Fiat’ın, Türk malı otomobil. Ford’un hafif ticarileri, ağır ticarileri Türk malı otomobil, otomotiv sektörünün Türk malları, ama markaları değil. Biz, bu büyük sektörün içine marka da koymamız lazım. Çok güçlü bir yan sanayimiz var, markamız yok. Marka niye yapmadık? Yapmayı denedik, bence çok da geçerli olmayan nedenlerle, biraz işin üstüne gitmediğimiz için, biraz da öbür teklifler daha cazip geldiği için, markalaşmanın önemini zamanında belki çok iyi kavrayamadığımız için yarım bıraktık markalaşma çabalarımızı. Halbuki çok da iyi mesafe almaştık bence. Hani Devrim otomobilini bir kenara bırakıyorum, seri üretime geçmediği için onun üzerinde durmuyorum. Ama üretime geçtiğimiz süreçler var, mesela Anadolu, burada üretiyorduk, motorla ilgili anlaşmayı Ford’la yapmıştık, Ford’dan motorunu alıp Anadolu üretimini yapıyorduk."

Haberin Devamı

Dünyanın her yerine yedek parça ve motor parçası gibi otomobil parçalarının satıldığını ifade eden Ergün, "Bir otomobilin bütün parçalarını Türkiye’de üretiyoruz ve dünyanın bütün markalarına, bu parçalardan veriyoruz. Böylesine güçlü bir yan sanayimiz var" diye konuştu.

Türkiye’nin çok güçlü bir yan sanayisinin, sermaye birikiminin, müteşebbis gücünün, her büyüklükteki yatırımı yapabilecek imkanı ve büyüyen bir iç pazarının olduğunu anlatan Ergün, içeride üretilen ürünlerin tüketiciyi tatmin etmediğini, yeni marka ve modellere yöneldiğini ve iyi arabaların istendiğini söyledi.

Haberin Devamı

-"Türkiye’de üretilen otomobillerin Türk malı sayılıyor"-

"Biz sektöre iyi araba üretin, pazar bunu istiyor, yeni modelleri burada üretin diyoruz diğer markalara da uluslararası küresel sermayeye de. Ford’a, Volkswagen’e, Fiat’a, Renault’a, Toyota’ya, Honda’ya, Hundai’ye yeni modellerle burada üretime girin, hem iç pazardan hem de dünya pazarlarından rekabetçi fiyatlarla burada üretim yaparak pay alın" dediklerini bildiren Ergün, onlara imkan verildiğini söyledi.

Yeni teşvik sisteminin otomotiv sektöründe büyük yatırımlar kapsamında ve stratejik sektör olarak çok geniş bir alanı etkilediğini kaydeden Ergün, sektörün stratejik ve orta ileri teknolojileri geliştirmeye müsait olduğu için desteklendiğini ifade etti.

Türkiye’de üretilen otomobillerin Türk malı sayıldığını ancak marka oluşturulamadığını dile getiren Ergün, "Şimdi diyoruz ki, zaten burada üretildiği için Türk malı olacak, ama bunu bir de markalaştıralım, tasarımı, dizaynı, teknolojisi, AR-GE’si vesairesi de burada olsun, lisans hakları burada olsun. Ve biz bunu sektörün göbeğine koymazsak yarın bu sektörü geliştiremeyiz. Rekabetçi olabilmemiz açısından yan sanayimizi güçlü tutabilmemiz açısından da bu yatırımlara bizim ihtiyacımız var. Yoksa kendi milliyetçi duygularımızı tatmin edelim diye irrasyonel, hesaba kitaba sığmayan işler yapmak veya özel sektöre bu işleri yaptırmak gibi bir niyetimiz olabilir mi? Yapar mı zaten özel sektör? Biz irrasyonel bir teklifte bulunsak, ne yapsın adam böyle bir yatırımı, olmayacak bir yatırımı niye yapsın?" dedi.

Haberin Devamı

Otomotiv sektörünün 2008 yılında 5 milyar dolar fazla verdiğini, bu rakamın 2009 yılında 3,5 milyar dolara, 2010 yılında 373 milyon dolara düştüğünü, 2011 yılında ise eksi olduğunu ve açık verdiğini belirten Ergün, "Eğer böyle giderse bu trend, 5 milyar dolar eksiye bir-iki sene sonra, 10 milyar dolar eksiye bir-iki sene sonra geçeceğiz. Otomotiv gibi en güçlü olduğumuz sektörlerde eğer cari açık verir hale gelirsek, bizim o zaman diğer alanlardaki durumumuzu gel sen hesap et" diye konuştu.

-"Otomobilde markalaşma paralelinde motorda markalaşmayı getirir"-

Otomobilde markalaşmanın diğer alanlardaki markalaşmayı beraberinde getireceğine dikkati çeken Ergün, "Önce nerede markalaşacağınızı ve bu ürünün size katma değerinin ne olduğu hesaplayacaksınız. Eğer arzu ettiğiniz katma değeri yakalıyorsanız o markalaşma sizin için önemlidir. Kaldı ki burada biz sadece cari açık konusunu bir markayla halledelim diye bir fikre de sahip değiliz. Öteki markalara da diyoruz ki, pazarda size de yer var. 1 milyonu, 1,5 milyonu bulmuş olan pazarda yerli markanın alacağı pay yüzde 10 olsa 100 bindir, yüzde 20 olsa 200 bindir 1 milyonda, 800 binlik bir pasta yine diğer markalar tarafından paylaşılacaktır. Onlara da hem yurt içi pazarda hem de yurt dışı pazarlarda üretim imkanının ve ihracat imkanının var olduğunu gösteriyoruz ve onları yatırıma davet ediyoruz" dedi.

Otomobil markalarına Türkiye’de üretim için yatırım yapma çağrısında bulunduklarını ve görüşmelerin sürdüğünü anlatan Ergün, cari açığın yeni modeller ve markaların burada üretimiyle, yerli markayla aşılması çağrısında bulundu.

-Yeni teşvik sistemi şubat açıklanacak-

Sektörel ve bölgesel teşvikle ilgili yaklaşık 3 yıldır var olan uygulamanın sonuçlarını değerlendirdikten sonra revizyon kararı aldıklarını ifade eden Ergün, teknolojik ağırlığı yüksek olan yatırımlarda yeni teşvik unsurlarının geleceğini, bölgesel teşviklerde biraz farklı unsurların devreye gireceğini ancak bunlar netleşmediği, ocak sonunda son şeklin verileceğini ve şubat ayında yeni teşvik sisteminin açıklanacağını söyledi.

-"Kar maksimizasyonu idealizmi söndürür"-

Dünyadaki bazı gelişmelerin ya da kar maksimizasyonuyla ilgili düşüncelerin sanayicide idealizmi zayıflatabildiğine dikkati çeken Ergün, şöyle konuştu:
"Halbuki bizim gibi ülkelerde sanayiciler, cesur ve idealist olmalı. Onların cesaretini kıran şeyler karşısında bizim onları motive etmemiz lazım. Kar maksimizasyonunu, idealizmi söndürecek bir unsur olmaktan çıkarmamız lazım. Elbette önemli kar, ama Türkiye gibi ülkelerde idealist siyasetçi, sanayici, gazeteci olmazsa bu işler yürümez. Cesareti kırılmış olan insanlara cesaret vermek, kar maksimizasyonu düşüncesiyle bu idealizmden kopmuş olan insanları yeniden idealizmle bağlamak gibi bir misyonumuz var. O misyonumuzu yerine getirmek için sanayicilerle, arkadaşlarla bir araya geliyoruz."

-"Gerekirse ceketimizi satıp gençlerimizi bilime yönlendirmeliyiz"-

Genç ve dinamik nüfusun bilime, AR-GE’ye, teknolojiye yönlendirilmesi gerektiğini ifade eden Ergün, "Boğazımızdan kesmemiz lazım. Gerekirse az yiyelim, ama buraya verelim. Hani eskiden derlerdi ya ’ceketimi satarım oğlumu okuturum’ diye, ceketimizi satıp bu işe yatırmamız lazım, çünkü bizim için gelecek burada" dedi.

TÜBİTAK’ın, KOBİ’leri ağırlıklı olarak destekleyeceğini bildiren Ergün, TÜBİTAK’ın bu dönemki ağırlıklı çalışmasının, girişimciliği, araştırmaları, buluşların ticarileşmesini, lisansa dönüşmesini, ürüne dönüşmesini sağlayacak çalışmalara ağırlık vereceğini kaydetti. Hükümetin bilim ve teknoloji politikalarının uygulama vasıtası olan TÜBİTAK’ın bütçesinde önemli artışlar olduğunu, geliştirilecek projelere göre bu artışların devam edebileceğini söyleyen Ergün, TÜBİTAK’ın bugün 1,5 milyarın üzerinde yatırım destek ve araştırma bütçesinin kullanabilir hale geldiğini ifade etti.

Orta Vadeli Program’daki (OVP) yüzde 4’lük büyüme hedefinin dünyanın bugünkü şartlarının ve çevre ülkelerdeki gelişmeler dikkate alınarak bu hedefin koyulduğunu bildiren Ergün, bu yıl uygulanacak teşvik sistemiyle Türkiye’deki yeni yapılacak yatırımların bu hedefe yaklaştıracağını düşündüklerini bildirdi.

-"Revizyon için erken"

Türkiye’nin içinde bir daralma, ekonomisinde bir durgunluk, özellikle özel yatırımlarda ve özel tüketimde bir durgunluk beklentisi içerisinde olunmadığına dikkati çeken Ergün, şunları kaydetti:

"Müşterilerimizden kaynaklanan, Avrupa’dan kaynaklanan birtakım sorunlar bazı taleplerin kısılmasına zaman zaman yol açabiliyor. Ama onu başka bir yerden telafi edecek bir esnekliğe de Türkiye ekonomisi sahip oldu. Yüzde 4’lük hedef gerçekleştirilebilir bir hedef. Ama Türkiye’nin enteresan dinamikleri var, bakarsın bunu da aşarız. Çünkü, defalarca revize etmek durumunda kalıyoruz. 2 kere 2’nin 4’ten fazla ettiği çok alan var Türkiye’de. Öyle bir sinerji meydana geliyor ki 8 ediyor, 16 ediyor. Mesela, IMF veya Dünya Bankası veya OECD, kim bir tahmin yapıyorsa Türkiye ekonomisiyle ilgili, geçtiğimiz 4 yıl boyunca hep tahminlerini yukarı doğru revize etmek durumunda kaldılar. Biz de revize etmek durumunda kaldık. Şimdi revizyon için erken. Birinci çeyrek rakamlarını görene kadar, bizim ocak ayından itibaren kapasite kullanım oranları, sanayi üretim endeksi, ihracat rakamları, enerji tüketimindeki artışlar-azalışlar, bütün bunları birlikte değerlendirdiğimiz zaman bize zaten bunlar bazı mesajlar verecek. O mesajları herkes gördüğünde onlar da bakacaklar bu rakamlara. İlk çeyreği belki beklemeden bazı revizyonlar ortaya çıkabilecektir."