Mehmet Coşkundeniz 'Biz İclal Hanım'ı görmeye gelmiştik'
HABERİ PAYLAŞ

'Biz İclal Hanım'ı görmeye gelmiştik'

Yıllar önce, bir imza günündeyim. Önümde kuyruk, gelen kitabını imzalatıyor, bir fotoğraf çektiriyor, ayak üstü sohbet ediyor. İki genç kız geldi, ellerinde bir benim, bir de İclal Aydın’ın kitabı. “İclal Hanım yok mu? Biz onu görmeye gelmiştik” dediler, şaşırdım, “Hayır, olması mı gerekiyordu?” diye sordum. “Biz eşinizle geleceğinizi düşünmüştük” deyince durumu anladım.

İclal o sıralarda başka bir yazar ile evliydi. Okuyucular o yazar ile beni karıştırmış, İclal’in eşini ben sanmış, “Gelmişken bir taşla iki kuş vuralım, hem İclal Aydın’ın hem de Mehmet Coşkundeniz’in kitabını imzalatalım” demişlerdi.

Haberin Devamı

***

Bu olay yaşandığında İclal ile tanışmıyordum. Sonra ben evlendim, Derya, İclal’in yakın arkadaşı çıktı, bizim de aile dostluğumuz başladı. O andan sonra da İclal benim için ‘İco’ oldu. Birlikte güzel günler paylaştık. İco’nun kızı Lal, bizim ikizlerin ablası oldu. İkizler hayatlarında bir ilk yaşadığında bunu önce İco’ya haber verir hale geldi. Anlayacağınız, dostluğun dibine vurduk.

***

İco’nun, rol aldığı dizide görev yapan görüntü yönetmeni Efe Kubilay ile evlendiğini tatilde öğrendim. Evlendiğinin ertesi günü telefon açtı, sevincini, mutluluğunu Derya ve benimle, yani yakın dostlarıyla paylaştı.

Sonra da bu evlilik haberini bizim gazete verdi özel olarak. İşte o andan sonra da tufan başladı. Haberi atlayan bazı gazetelerin yazarları, yok diziyi çekerken özel filtre kullanıyor, eşine torpil yapıyor diye Efe Kubilay’ın işten çıkarıldığını falan yazdı. Yapımcı açıklama yaptı, “Yok öyle şey” dedi ama uydurmaya devam etti bu yazarlar.

***

Ben de merak ettim, diziye baktım şöyle bir. İclal neredeyse konuk oyuncu. Dizide 100 sahne varsa 10, bilemedin 11’inde falan görünüyor. Efe Kubilay her sahnesinde torpil yapsa ne olur? Mutluluk kolay bulunan bir şey değil. İco’nun ne kadar mutlu olduğunu, evliliğinin üzerine ne kadar titrediğini biliyorum. Rahat bırakın da mutlu olsunlar. Rahat bırakın da aşklarının tadını çıkarsınlar.

***

Ha bu arada İco, o zaman o iki genç kıza “Belki bir organizasyon olur, İclal Aydın ile birlikte imza günü yaparız” demiştim, sevinerek gitmişlerdi. Artık ne yapalım, birlikte bir imza günü düzenleyelim ama bu kez yanımıza Efe ile Derya’yı da alalım. Sorulara anında cevap vermek için :)

Haberin Devamı

EV ALAN BAŞKAN

Avukat Murat Hazinedar, Beşiktaş’ın yüzde 77 oyla seçilen belediye başkanı. Henüz seçilmemişken, adaylığını açıklamışken tanıştım kendisiyle. Beşiktaş’ta oturduğum için gidip dinlemek, projelerini, Beşiktaş için yapacaklarını öğrenmek istedim.

Daha sonra ben Beşiktaş’tan taşındım ama iletişimimiz devam etti, işlerini de takip ettim. Geçenlerde bir internet sitesinde “Başkan mala mülke doymuyor” diye bir haber okudum. Eşiyle birlikte ev almışlar, ayrıca eşine de bir cip alınmış falan filan.

***

Arayıp sordum, “Hayırdır başkan?” dedim. Evet, ev de alınmış cip de. Murat Hazinedar kendisinin ve eşinin üzerine olan bir şirketteki hisselerini epey yüklü miktara satmış, elde ettiği parayla da evini almış. “Ben Göktürk’te oturuyordum. Beşiktaş’ın belediye başkanıyım, istedim ki Beşiktaş’ta oturayım. Bunun üzerine o evi aldım. Ne var bunda? Paranın kaynağı belli. Ben birçok kez malvarlığımı kaymakamlığa bildirmişim. Zaten başkan olmadan önce de belirli bir malvarlığına sahiptim. Başkan olduktan sonra zenginleşmedim ki? Ayrıca bunun tüm belgeleri de ortada zaten. Ne gizli ne de saklı” dedi.

Haberin Devamı

***

Türkiye, siyasi bir makama geldikten sonra malvarlığında anormal artış sağlayan çok kişi gördü. Bu kişiler işlerini gizli gizli yaptılar ama sonra mutlaka ortaya çıktı. Murat Hazinedar ise şirketinden gelen gelirle gayet yasal bir şekilde ev almış, cip almış.

Belgeler de ortada. Bu tür iddialar başka bir siyasi için yazılmış olsaydı, davalar açılır, sitelere erişim yasağı falan getirebilirdi. Murat Hazinedar ise iddiaları sadece cevaplıyor, hepsi bu. Neyse, başkanla sözleştik, durumu daha ayrıntılı konşmak için bir araya geleceğiz. O zaman da öğrendiklerimi tabii ki aktaracağım.

‘CAN YAKAN’ BİR YÜZLEŞME

Tatilden işe döndüğüm gün masamda, Türkiye’de magazin denince akla gelen ilk isim olan Can Tanrıyar’ın yazdığı “Şafak Tanrıyar: Yaktığın Kadar Yakarım Canını” adlı kitabı ve Ajda Pekkan’ın söylediği ‘Yakarım Canını’ adlı şarkının CD’sini buldum. Şarkıyı Can bestelemiş, sözlerini de o yazmıştı.

Kitabı aldım elime, okumaya başladım. 1.5 saat sonra bitirmiştim. Can, 2005’te kanserden ölen eşi Şafak Tanrıyar’ın kendisine yazdığı mektupları, günlükleri kitaplaştırmıştı.

***

Bir kadının size yazdığı şiirler, yazılar günlükler... Böyle söyleyince ne hoş geliyor değil mi? Ama bu kitap başkaydı. Bu kitapta Şafak Tanrıyar, Can’a kinini, öfkesini kusuyor, yaptığı hataları bir bir yüzüne vuruyordu.

Can’ın onu nasıl aldattığını, gecelerce nasıl beklettiğini, kadınlık onurunu nasıl ayaklar altına aldığını anlatıyordu. Can bunları hiçbir sansür uygulamadan kitabına almıştı. Bu, Can’ın hayatının yüzleşmesiydi.

***

Okudukça şaşırdım, hüzünlendim, kimi zaman öfkelendim. Ama kitabın bir yeri var ki işte orada gözyaşlarımı tutamadım. Şafak Tanrıyar ölmüş, toprağa verilmişti. Annelerini defnettikleri gün mezar başında oğulları Anılcan ile Oğulcan, Can’a “Bize şimdi kim bakacak? Biz kiminle kalacağız?” diye soruyordu. Bu satırlar bitirdi beni...

Şimdi üçü birlikte yaşıyor. Can eski defterleri kapattı, başka bir hayatın içinde. Bu kitabı her babanın, aldatma eğilimli her erkeğin mutlaka okuması gerekiyor. Böylesine gerçek bir yüzleşmeye başka bir yerde, başka bir kitapta asla rastlayamazsınız.

Sıradaki haber yükleniyor...
holder