Artun Ünsal Beylerbeyi Camii'nin çok yönlü imamı Ramazan Kutlu
HABERİ PAYLAŞ

Beylerbeyi Camii'nin çok yönlü imamı Ramazan Kutlu

Haberin Devamı

Tüm toplumu etkileyen değişim rüzgârları, din adamlarımızın da klasik görüntü ve davranışlarını modernleştiriyor, çeşitlendiriyor. Görev saatleri dışında spor giyimi yeğleyen Beylerbeyi Camii imamı çakır gözlü Ramazan Kutlu Hoca’nın huyu suyu gibi sesi de güzeldir. Dost muhabbetlerinde, tasavvuf ağırlıklı klasik müzik eserlerini bir terennüm eder ki, ünlü solistlerden çoğu yaya kalır yanında.

Marangozluğuna gelince; bir masadan tutun bir kır evi yapacak kadar ahşap işinde sanatkârdır. Dijital makinesiyle güzel de fotoğraf çeker. Dar kalıplara sıkışmayan çokyönlülüğü ve insan sevgisine sahiptir. Namazında niyazında bir kişi pek olmasam da Ramazan Hoca’yla kâh Çengelköy kâh Beylerbeyi’nde kimi “mütedeyyin” kimi “laik” dostların katıldığı, musiki, felsefe ve neşe dolu sohbetlerimize herhangi bir mani yoktur vesselam!

Kandıra’da doğdu, yıl 1963. İlkokulu köyde bitirdi. Babası çiftçiydi ama parke ve ahşap işleri de yapardı. İstanbul’a ilk kez 1975’de yatılı Kur’an kursunda eğitim görmek için geldi. Üsküdar İmam Hatip Lisesi’nden 1985’de mezun oldu. Üniversite giriş sınav sonuçları fena değildi. Ama sıralamada tercih hatası yaptığından başka illerdeki hukuk fakülteleri için puanı yetse bile, ne İstanbul hukuğa ne de İlahiyat Fakültesi’ne girebildi.

İki yıllık Adalet Yüksek Okulu’na kaydını yaptırabildi. Ailesi köyde, okulu İstanbul’da; nasıl geçinecek? İmamlık istedi. Atama kurasında 782 imam adayı arasında İstanbul’u çeken 7 kişiden biri oldu. Kartal-Soğanlık’ta bir camiye verdiler onu. Memleketinden bir kızla evlendi. İkisi kız biri oğlan, üç çocukları olacaktı. Büyük kızı şu sıralar Fatih Üniversitesi’nde genetik mühendisliği okuyor, öbürü ilkokul 7’de, oğlansa üniversite sınav sonucunu bekliyor.

Sinema eğitimi aldı
Ramazan Kutlu, Adalet Yüksek Okulu’nda sadece bir yıl okudu, pek hoşlanmadı. Yeniden sınava girdi. Bu kez tercih ağırlığını geleneksel el sanatları, seramik, hat ve tezhipe vermiş ama Sinema ve TV Bölümü’nü de 3. sıraya koymuştu. Puan durumu, özel yetenek sınavı derken, Marmara Üniversitesi Sinema-TV Bölümü’ne girdi ve bölüm üçüncüsü oldu.

Aslında, kolay olmamıştı bu diplomayı almak. Bir yandan görev, bir yandan okul; Soğanlık’tan Haydarpaşa’ya minibüsle gidip gelmek zorundaydı. Günler kısalınca, namaz saatleri birbirine yaklaşınca durumu iyice zorlaştı. Taksi tutup okuldan cuma namazına yetiştiği oluyordu. Nihayet camiye bir müezzin atandı. Cemaati, Ramazan Hoca’dan hoşnuttu. Caminin ihtiyacı olan ek binaları, bir elde kazma ve terazi, öbür elde mala, birlikte yapmışlardı. Ramazan, 2001’de Beylerbeyi’ne atanıncaya dek imamlık yaptı.

Musiki olmazsa olmaz
Fakültedeyken arada kaytarıp İlahiyat Fakültesi’nde Tasavvuf ve Klasik Türk Musikisi dersine de girecekti. Mehmet Kemkiz’le musiki çalıştı. 1994’te düzenlenen “ezanı güzel okuma” seminerlerine katıldı, sonra da Kartal bölgesindeki din görevlilerine ders verdi. “Geleneğimizde din ve musikinin iç içeliği vardır.” Ramazan Hoca, misal, Hacı Arif Bey’in “Vücud ikliminin sultanı sensin efendim/Derdimin dermanı sensin” şarkısını usulca mırıldanır.

Tasavvuf musikisinin yanı sıra, klâsik Türk musikisi ve Mevlevi ayinlerinin “ezan, Kur’an okuma, müezzinlik ve akış seyri ile musiki noktasında harmanlaması” önemlidir onun için. Gerçekten de sabah ezanı seba, öğlen uşşak ya da beyati, ikindi hicaz veya rast, akşam segah, yatsı ezanı da rast veya hicaz makamlarında kulağa ne hoş gelir değil mi? Ah, bir de şu hoparlörler ve atalarımızın semtine göre ihtişamlı ya da mütevazı inşa ettikleri camilerinin estetiğini yozlaştıran yeni camiler olmasa...

Ramazan Hoca 1998- 2002 arası TRT’nin vapurlu iftar programlarında tasavvuf müziği yaptı. Fransa’dan Hollanda’ya, Rusya’dan Ukrayna’ya bir çok yurt dışı konsere katıldı. 2001’de tasavvuf musikisi ağırlıklı 6 CD’lik bir “Aşk Meydanı” serisi çıkardı: “Bu aşk bir bahr-ı ummandır/ Buna haddü kenar olmaz...” Aşk bu, sadece Allah’a değil, kuluna da duyulur.

En başarılı din görevlisi
Aynı yıl, Türkiye’de “en başarılı din görevlisi” seçilen 11 kişiden biri oldu. Hocası Enver Seyitoğlu’nun dediği gibi, bir din görevlisi, anlık durumlarda bir psikolog veya bir sosyolog gibi “sosyal hayatın içinde” olmalıydı. Önemli olan “Kitabı değil, hayatı okuyabilmektir çünkü...” Musalla taşına bakın, asırlardır kullanıla kullanıla, ortası hafif çukurlaşmış: “Gelen her tabutun altındaki çivilerin taşı aşındırması. Neticede, hepimiz bir musalla taşında iki tane çizgi çekip ayrılacağız...”
Dünya nimetleri geçici; bunun farkında olalım. Ama kimileri, bu gerçeğe kör ve sağır; zira “Kötüler, iyiler sayesinde ayakta kalıyor.” Ramazan Hoca, hayatın gel gitleri arasında mutlu. Kendi ile barışık, çevresiyle barışık. “Peygamberimiz ne demiş? “Siz bu dünyadan ayrılırken arkada bıraktıklarınızın hüsnü şehadeti önemlidir.” Hz. Mevlana da eklemiş: “İnsanlar şikâyetçi değilse, korkma Allah da senden şikâyetçi olmaz...”

Beylerbeyi’nin sevilen imamı amatörce şiir yazmayı da sürdürür, tasavvuf yüklü. Şu sıralar, camiye bitişik bir mekânda hat, musiki, tezhip çalışmaları için halka açık bir kurs açmaya uğraşıyor. Serde TV eğitimi var ya, Boğaz’ın dinsel yapılarla iç içeliğini sosyal çevresiyle birlikte ele alan bir belgesel çekmek de hayali.

Kolay gelsin Ramazan Hocam, sen bunları da başarırsın. Bu Ramazan akşamı, teravihten sonra, pek sevdiğin “aşıkların makamı” uşşak’dan bir şarkıyı bizler için de lütfen okuyuvermen, mahsus ricamızdır. Mesela “N’oldu bu gönlüm/ Derdi gâmınla doldu bu gönlüm/ Yandı bu gönlüm/ Yandı bu gönlüm...”

Sıradaki haber yükleniyor...
holder