Mehmet Coşkundeniz Hayat kısa aşk sonsuz
HABERİ PAYLAŞ

Hayat kısa aşk sonsuz

Haberin Devamı

Eğer bir gün mücadelemizi kaybedecek olursak ve sen ölürsen yaşadıklarımızı yazacak, bizi, sevgimizi anlatacaktım. En küçük bir sorunda hayatından vazgeçen, sevgilisini terk eden insanlara gerçek aşkın ne olduğunu anlatacaktım. İşte sözümü tutuyorum bir tanem...

Seni anlatacağım Enis...

Seninle birlikte acımızı, mutluluğumuzu, yalnızlığımızı, korkularımızı, umutlarımızı, senin en kötü zamanlarında bile kaybetmediğin yaşama sevincini...

O güzel dostluğunu, asiliğini, bazen gözyaşlarımı silen, bazen saçlarımda dolaşan, ellerimle birleştirdiğin ellerini anlatacağım. İlk kez doğum gününde, bir hastane odasında öpücükler kondurduğum dudaklarını ve o dudaklardan dökülen şarkıları, sözleri, şiirleri...

Benimle, kendinle, herkesle, her şeyle alay eden, gülen, şakalar yapan, bağıra çağıra şarkılar söyleyen ama bu aldırmayan görüntünün altına gizlediğin, her an ağlamaya hazır, acı ve ıstırap içindeki küçük çocuğu, kısacık ömrüne sığdırmadığın umutlarını anlatacağım.


BEN ÇOKTAN AŞIK OLMUŞTUM

Okulda ilk tanıştığımız gün arkadaşlarıma “Bu çocuğa aşık oldum ve göreceksiniz onunla çıkacağız” diye haber uçurmuştum bile. Tam o sırada öğrendim kanser olduğunu. Ama duygularım hiç değişmedi. Arkadaşlarım beni uyarıyordu, “Bu çocuk kanser, iyileşip iyileşmeyeceği belli değil. Üstelik Allah korusun bu hastalıktan ölürse ne yapacaksın? O acıya nasıl dayanacaksın?” diye başımın etini yiyorlardı.

Ben gelecekte ne olacağını düşünmüyordum ki...

Aklımda hep Abraham Cowley’in sözleri dolaşıyordu, “Geçmiş ve gelecek yoktur. Sadece sonsuz bir şimdi vardır...”

Seninle ‘sonsuz şimdi’yi yaşayacaktık. Bir gün öncesinin ya da sonrasının hesabını yapmadan...

Hiçbir şey ummadan, beklemeden, sadece içinde bulunduğumuz anın tadını çıkararak...

İki yıl boyunca belki de hayatımda bir daha asla bulamayacağım bir aşkı, dostluğu, kardeşliği paylaştım seninle. Hayatı paylaştım, umudu paylaştım, sevinci, hüznü, kederi paylaştım. Ah Enis, kısacık süren ilişkimiz beni bu dünyanın en şanslı insanı yaptı. Sırf bunun için bile sana milyonlarca kez teşekkür edebilirim. Seninle olmasaydım, seni tanımasaydım, o kocaman sevgimizi de asla yaşamamış olacaktım.

Dünyada böyle bir sevgiyi o koca ömürlerinde bir kez olsun yaşamadan ölen insanlar var. Ne mutlu bize ki onlardan değiliz Enis. Seni tanıdığım gün, hayatının son günü olduğunu bilseydim bile yine severdim. Ben seninle mücadeleyi, hayattan kopmamayı, ne olursa olsun mutlu olmayı öğrendim.

Benim öğretmenim gibiydin bir tanem, seninleyken dünyayı yeniden keşfettim ben. Kendi kabuğumdan çıkıp, başkalarının bakış açısıyla dünyaya bakmayı öğrendim.

YÜZÜKLERİ TAKTIĞIMIZ AN

Bir gün okulda, kantinde oturmuş gevezelik ederken cebinden iki altın yüzük çıkarıp “Benim sözlüm olmayı, bir gün bu hastalığı yenersem eşim olmayı, benimle ettiğin kavgaların daha büyüklerini etmeyi kabul eder misin?” diye sormuştun. Ben de yüzüğü parmağıma geçirmiş “Hele sen bir okulu bitir, askerliğini yap, bir iş bul, başlık parasını biriktir, evliliği o zaman düşünürüz” diyerek gülmüştüm.

Birlikte gittiğimiz Haluk Levent konseri çıkışında ben “Haluk’u çok seviyorum” dediğim için beni yere itmiş ve sonra sımsıkı kucaklayıp “Bir daha benden başkasını sevdiğini duymayayım” deyip ağlamıştın.

O gözyaşların içime işlemişti Enis, hem üzülmüş hem de beni bu kadar çok seven birine sahip olduğum için mutlu olmuştum.

Haluk Levent gibi gitar çalmayı öğrenmeyi kafana koymuştun. “Hele bir iyileşeyim, bak Haluk’tan daha güzel çalabiliyor muyum çalamıyor muyum” diyordun. İyileşseydin çalabilirdin bir tanem, hiç şüphem yok bundan.

Sendeki azim başka kimde vardı ki...

Başkası olsa bu hastalıkla mücadeleyi daha baştan kaybederdi. Sana hastalık teşhisini koyduklarında çok kısa bir yaşam süren kaldığını söylemişlerdi ailene. Sen direndin, başkaları 3 ay sonra ölmeni beklerken sen tam 2 yıl mücadele ettin.

HASTALIK ONU ERİTİYORDU

Aşkımız güçlenirken, bu hastalık senin bünyeni zayıflatıyordu. Biz birbirimize giderek daha çok bağlanırken, bu illet hastalık o bağı kemiriyor, seni benden koparmak için uğraşıp duruyordu. Acil servise son kaldırılışında doktorlar artık yapılacak bir şey kalmadığını söylemişlerdi. Ağlıyordum, “Yapılacak bir şey kalmadı” da ne demek oluyordu? Sen iyileşecektin. O doktorlar becerememişlerdi ama bizim sevgimiz yeterdi her şeye.

ÖLMEMEK İÇİN SÖZ VERMİŞTİN

“Ölmeyeceğim, senin için aşkımız için yaşayacağım” diye söz vermişti bana. Enis verdiği sözü tutamadı. Çünkü kendisinden daha inatçı çıkan ve son zamanlarda tüm vücuduna yayılan, onu gün be gün eriten, tüm gücünü yok eden, ama hiçbir zaman yaşama sevincini söndürmeyen hastalığına yenildi. Hastaneden çıktıktan sonra ağrıları dayanılmaz hale gelmişti.

Nefes alamadığı zamanlarda kullandığı oksijen tüpünün de bir faydası olmadı. Ama o hep gülümsedi. Yağmurlu bir günde annesinin kollarında yaşama gözlerini kapadı. Sadece Enis’e söz verdiğim için ben de arkasından ölüme gitmedim.

Oysa Enis’in bu dünyadan gittiği gün ben de ruhumu teslim etmiştim. Yaşadım, çünkü bu aşkı herkes bilsin istedim. Yaşadım, çünkü en küçük bir sorunda hayattan ümidini kesenlere, aşka küsenlere bizim aşkımızı, mücadelemizi örnek göstermek istedim.

Zaten Enis de benim böyle yapmamı istiyordu. Artık hastalığından kurtulamayacağını anladığında “Bana söz ver, ben öldükten sonra sakın bir delilik yapma.

Sen yaşadığın sürece ben de sende yaşayacağım. Böylece ölümsüz olacağım. Ama sen kendine bir şey yaparsan, işte beni o zaman gerçekten öldürmüş olursun” demişti. “Saçmalama Enis” demiştim, “Ne ölmesi? Sen daha uzun yıllar benimle yaşayacaksın” diye yanıt vermiştim.

Bu yanıtın doğru olmadığını bile bile hem de...

Bir gün hepimiz Enis’le buluşacağız.

O hep hayal ettiği gibi gitar çalacak. Kim bilir belki bizler de ona eşlik ederiz.

Artık acılarının son bulduğunu ve cennette olduğunu bilmek en büyük tesellim...

Betül

Sıradaki haber yükleniyor...
holder