Yazgülü Aldoğan Haliç'den Venedik'e, çöpten tekneye!
HABERİ PAYLAŞ

Haliç'den Venedik'e, çöpten tekneye!

Türkiye Pavyonu, Cepheden değil, tarihin içinden bildiriyor: Darzana: İki Tersane, bir Vasıta. Vasıtamız, bir tekne. Kentin içinde kaldığı ve ranta iştah kabarttığı için kapatılmış Taşkızak Tersane’sinde, oraya atılmış eski tekne kalıntılarından bulunup buluşturulmuş, masaldaki kuş gibi, küllerinden yeniden doğmuş, bir Baştarga! Yani bir padişah kayığı. Ortada ne tersane kalmış, ne tekne ama Sindirella’nın balkabağından altın kupaya dönüşen arabası gibi bir şey olmuş bu. Çöplerin içinden bir dümen parçası, bir lomboz, iki kerpeten derken 500 parçadan oluşan tekne tek tek monte edilip sonra tek tek numaralanıp sökülüp Venedik Arsenale’deki Türk Pavyonu’na getirilip yeniden oluşturulmuş. İki tersane lafı buradan, bir vasıta lafı da Darzana’nın aslında Osmanlıca ve Venedikçe’de tersane kelimelerine yakın olması. Feride Çiçekoğlu, Mehmet Kütükçüoğlu ve Ertuğ Uçar’ın projesine daha bir çok mimar proje ekibi olarak katkıda bulunmuş. İKSV tarafından organize edilen projenin sponsorları Schüco ve Vitra. Anlatması çok zor biliyorum ama ben Arsenale’deki bu yerleştirmeyi görünce o kadar duygulandım ki göz yaşlarımı tutamadım! Tamam, deli işi, ama önemli olan o da değil, ortaya çıkan o masalsı gemi, tavana asılı parçalardan oluşmasına rağmen öyle bir bütünlük içinde, öyle sevimli ki! Sanki tekrar sökülüp Haliç’de bir kültür merkezine dönüşmesini hayal ettiğimiz Taşkızak Tersanesi’nin bir yerine monte edilmeyi, doğduğu tersaneye dönmeyi bekliyor! O zaman siz de görecek ve bana hak vereceksiniz.

Teknenin çantası da yelkenden

Haberin Devamı


Bu tür sergilerde, basın bültenlerini koymak için her sergi genellikle bezden bir çanta veriyor. Bu çantaları omzunuza takıp gezdiğiniz zaman da o pavyonun bir tür reklamı oluyor. Bu yıl bizim çantanın üzerine yok! Proje ekibinden Hüner Aldemir, kullanılmış yelken bezlerinden topladığı parçalarla yelken görünümünde, her biri farklı 500 çanta üretmiş, bu çantalar hem çok güzel, hem çok kullanışlı olmuş!

Karaköy’de denize karşı yükseliyorlar


Güney Kore Pavyonu’nda “Oyunun Kuralı” başlıklı sergide yönetici izin vermez, tüketici istemez ama üretici küçük alana daha çok yapı sığdırmaya çalışır, çünkü satacak deniliyor. Bizde yönetici çaktırmadan izin veriyor, üreticinin canına minnet, tüketicinin de umru değil! Galataport ve Salı Pazarı turizm ve oteller bölgesi olsun diye en çok isteyenlerden biri benim. Oteller yapılıyor ama o da ne: Boğaz’a sıfır öngörünüm bölgesinde oteller yükseliyor da yükseliyor! Arkadakilerin canı çıksın! Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’u aldıktan sonra kimse kimsenin önünü, güneşini kapatmasın demiş. Burada 7 katı çıkmış, hâlâ demirler yükseliyor! Ne mimarın, ne belediyenin umru değil, şehrin, denizin önüne set çekmek.

Cepheden Bildirmek


Altı kıtadan 65 ülkenin katıldığı 15. Uluslararası Venedik Mimarlık Sergisi bu yıl siyasi bir içerikle başladı; “Cepheden Bildirmek!” Ne ki ülke pavyonlarını gezdiğiniz zaman mimarların siyasi değil de gelecek ve satış kaygısı içinde olduğunu düşünmek mümkün. Pek çok ülke pavyonunu gezerken kendimi Kartal’daki yeni projelerden birinde ofis mi beğeniyorum acaba diye düşünmedim değil. Dünyanın bütün mimarları buraya akmış ve meslektaşlarının yeni çizgilerini izlemek için dolaşıyor. Cepheden Bildiren ise pek az. Almanya ve Yunanistan maruz kaldıkları göçmen hareketini öne çıkarmış. İsrail’den Güney Kore’ye pek çok ülke geleceğin mimarisinde çevreye, yok edilen doğaya, tahrip edilen şehirlere dikkat çekmiş. Etkinliğin afişinde sanki cam silmek için merdivene tırmananan ev hanımı görüntüsü veren kişi ise ünlü bir arkeolog. O çölün ortasında bile merdivenine çıkıp yukarıdan bakınca taşların biçiminden altında bir kalıntı olup olmadığını anlıyormuş. Taşların yapısını bozmamak için de herhangi bir alete binmeden yapıyormuş bu işi. Görmek ve doğaya, tarihe, kültüre saygı göstermek bu! Ne kadar da uzağında olduğumuz kavramlar!

Haberin Devamı
Sıradaki haber yükleniyor...
holder