Erdoğan, beklemediği bir seçim dönemiyle karşı karşıya: yüzde 40’larla ipi göğüsleyip başa geçebilecekken şimdi yüzde 50 artı 1 almak zorunda kaldı. Üstelik devreye yeni bir parti, yeni bir aday girdi, ekonomide de işler kötü gittiği, dolar ve avro rekor kırdığı için değişim rüzgarı esiyor. O da taktik olarak karşısındaki adayları küçümsemeyi seçti.
CHP adayı Muharrem İnce’yi “gariban” diye aşağılıyor. Türkiye’de asalet olmadığını unutuyor! Kendisi de çıktığında gariban değil miydi? İlk aday olduğu İstanbul Belediye Başkanlığı seçimini hatırlıyorum. Muhalifleri onun ruhsatı olmayan bir gecekonduda oturduğunu öğrenip propaganda malzemesi yapmışlardı.
Belediye başkanlığına aday olan gecekonduda mı oturur demiştik. Tabii yanlış taktikti. Kendisi de gecekonduda oturan halk bayıldı, herkes onu İETT memuru, Kasımpaşalı, futbol oynayan, anasının ayağını öpen halk çocuğu diye bağrına bastı. Köylü dedikse, Yalova’nın köyünden, gariban dedikse üniversite mezunu fizik öğretmeni Muharrem İnce, Türk halkının ortalamasına göre, İnek Şaban türü bir gariban değil, olsa olsa onun öğretmeni gibidir.
Onun “garibanlığı” milletvekili olmasına rağmen halkın içinde kalmaya devam etmesi, kibir ve gururdan uzak, içten ve samimi olmasında. Korumaların perdelediği biçimde, sarayda, ihtişamlı bir hayat sürmeyi seçenlerin anlaması zor olabilir tabii. Tek adam rejimleri, yöneticileri böyle yaşama iter.
Hadi sondan başlayalım neler izlediğime, neler yaptığıma: Mersin Uluslararası Müzik Festivali’nin 17. yılında gitmemek olmazdı, Mersin’i ve müziği seven üç dört kadının bu festivali yaşatmak için nasıl bir emekle canla başla çalıştığını biliyorum. Sonuna yetiştim.
Pek çok Türk gibi, Flamenco sevdalısı olduğum için Rojas Y Rodriguez Dans Topluluğu’nun Kültür Merkezi’ndeki gösterisini izledim. Salon, ağzına kadar doluydu ve hayli etnik, klasik bir Flamenko performansı olmasına rağmen Mersinliler ayakta alkışladılar.
Rojas’ın videoları festivalin facebook sayfasında yüklü, bedeninin üst kısmını hiç oynatmadan, sadece baldırlarıyla ve topuk vurarak o kadar uzun saat nasıl dans edilir, şaşıp kalıyor insan. Azam Ali Konseri ise halka açık gösteri olarak yeni Mersin’de Toroslar’da yapıldı.
Buradaki kayısı, nar, erik ağaçlarıyla dolu bahçeler imara açılmış, ağaçlar kesilmiş, yerine yüksek yüksek binalar dikilmiş. Yakında herhalde beton yiyeceğiz. Son kalan bir iki bahçeye içim acıyarak baktım.
Hayırlı olsun, artık cumhurbaşkanı adaylarımız da tamam. Tek eksiğimiz Demirtaş’ın hapisten çıkması. Herkes biliyor onun tutuklu kalmasının tamamen siyasi nedenlerle olduğunu. Ama zaten sıkıntı da bu: İhtiyacımız olan adalet ve demokrasi! Oysa demokrasi ne kadar güzel; Kılıçdaroğlu, herkesin fikrini aldı, son ana kadar sordu soruşturdu ve kendisine iki kez rakip olmuş, yeri gelmiş en ağır sözleri söylemiş partidaşını cumhurbaşkanlığına kendi eliyle aday yaptı! Neden? Başından beri dedi ki, cumhurbaşkanı adayının parti genel başkanı olmasına karşıyım, çünkü cumhurbaşkanı tarafsız olmalı, herkesi kucaklamalı!
Milleti birleştirecek
Ve Muharrem İnce’nin adaylığı çok sembolik bir gösteriyle başladı: İnce, parti rozetini çıkardı ve Kılıçdaroğlu ona Türk Bayrağı rozetini taktı. O an gözlerim yaşardı. İşte dedim benim adayım bu; Türküyle, Kürdüyle, dindarıyla, seküleriyle, muhafazakarı, solcusuyla, alevisiyle, Yahudisiyle, genciyle, yaşlısıyla, kimseyi dışlamadan, kimsenin burnuna parmağını sallamadan, “onlar ve bizzzz” diye ayrıştırıp bağırmadan, hepimiz olacağımız bir aday! Kendisine özel bir sempatim yoktu, ama şimdi oldu: İnce, tipik bir Türk insanı. Cumaya gidip namazını da kılan, rakısını da içen, harmandalı da oynayan, denize de giren, normal bir insan! Yüzü de gülüyor, gerektiğinde bağırıyor, polemiğini yapıyor, şiir de okuyor, hem de Ahmet Arif’den, Nazım Hikmet’den; espri de yapıyor, sesi de gür çıkıyor, gerekirse seviyeyi de düşürürüm diyor. Tabii ki mesele sırf hitabet değil. “50 bin avukat cüppeleriyle hazır olsun, seçim gecesi çağıracağım” deyip oyları çaldırmayacağına garanti veriyor. Selahattin Demirtaş’ın serbest bırakılmasını istiyor.
Parlamento için ittifak da tamam
Önce ortak aday arandı ama aklın yolu galip geldi; ilk turda muhalefeti birleştirebilecek bir aday olsa olsa Atatürk olurdu, o da hayatta değil! O kadar birbirine benzemez, ama ortak paydaları parlamenter demokrasi, daha fazla özgürlük ve herkese refah olan bir heterojen grup, AKP, MHP karşıtı muhalefet: CHP, İyi Parti ve Saadet!
Hatta buna ittifakın içinde olmayan, ama son tahlilde, onların da oyunun alınması gereken Kürtleri de koyun bir zahmet. CHP’nin adayı dışında herkesin adayı belli oldu. Çünkü CHP’nin de adayını belirlemesi kolay değil. Demokrasinin “oldukça” işlediği bir parti, hele seçmenleri hayli demokrat, yani biat kültürü geçerli değil, tartışma ve kendi fikrinin en doğrusu olduğuna inanma söz konusu.
Parti yönetimi, Genel Başkana adayı belirleme yetkisini verdi. Cuma günü aday açıklanacak. Herkes, hatta en çok da Devlet Bahçeli, meraktan ölecek. Kılıçdaroğlu, adayını tarif etti: her kesimden oy alabilecek, ekonomiden anlayacak, parti içinden olması da şart değil, hitabeti güçlü. Çünkü seçim eğer ikinci tura kalırsa, bu muhtemelen CHP adayı olacak ve bu adaya hem Saadet Partili, hem Kürt, hem İyi Partililerin oy vermesi gerekecek.
Bu kıstaslara bakarak muhtemel adayları tahmin edebilir, aday olma heveslilerinin de üstünü çizebilirsiniz. Muhtemelen Cuma günü açıklanacak aday, bütün CHP’lileri tatmin etmeyecek. Çünkü kolay beğenmeyiz, ancak razı olabiliriz. İşte tam da bu aşamada kazanmak isteniyorsa asıl dikkat edilmesi gereken başka bir nokta var: seçime katılmak!
İlginçtir AKP yöneticileri, CHP’nin adayını CHP’lilerden fazla merak ediyor. Her gün, her dakika CHP’nin adayını açıklaması için sıkıştırıyorlar.
Hele Cumhurbaşkanı durup durup Kılıçdaroğlu’nu mindere çağırıyor, gözüne kestirdi, boyu daha kısa diye mi, dişine göre mi buldu?
Kemal Bey aday olmayacağını söyledi, niye ısrar ediyorsunuz? Meral Hanım’ın adını niye ağzına almıyor?
Onu aktrollere bırakıyor, onlar da edep ve haysiyet düşmanı olarak neler söylüyor, utanç verici. Bunları herkes görüyor. Medyanın büyük bölümü kontrollerinde olabilir ama, tirajlar da hiç bu kadar düşük olmamıştı.
İşte kardeş kavgası böyle bir şey. Bir gün gelir, her şey arkada kalır. Elele tutuşur, barışırsınız. Aradan 60 yıl da geçmiş olabilir, on binlerce insan ölmüş de. İki blok birbirine girmiş, Amerika ve Çin, kozlarını Asya’nın bu küçük ülkesinde paylaşmış da olabilir.
Türkiye, dünyadaki yerini bilmeden asker yollamış ve bin kadar askerini bu topraklarda sözüm ona barış adına şehit vermiş de. Aradan geçen bunca zamanda Kuzey ile Güney Kore arasındaki ateş kes bir türlü barışa dönemedi.
Ne zaman ki Güney Kore ekonomik olarak uçtu gitti, Kuzey Koreliler açlık sınırının altında yaşamaya çalıştı, bu ayrılığa daha fazla dayanılamadı.
Yıllardır süren çabalar sonuç verdi ve iki ülke artık barıştı. Bundan sonrası tıpkı Almanya’nın birleşmesi gibi sancılı olacak hiç kuşkusuz.
Cumhurbaşkanı, yeni döneme ilişkin şöyle bir vaatte bulunuyor: daha fazla demokrasi! Gerçekten de en çok ihtiyaç duyduğumuz şey, daha fazla demokrasi. Ama tabii bizim anladığımız demokrasiyi anlamıyor Sayın Cumhurbaşkanı, “Eskiden grev olurdu, şimdi OHAL var, biz hemen müdahale ediyoruz, grev bitiyor” diyor. Acaba bunun için mi iş dünyası hala kendisini destekliyor?
En güzeli ise seçim anlayışı. Seçimleri niye yapıyoruz? Adaylardan birini seçmek için. Ama Cumhurbaşkanının seçimden anladığı sadece kendisinin seçilmesi! Demokraside seçim, birden fazla aday arasında olur. Ve her parti kendi adayını seçtirmek için çalışır. AKP’nin demokrasi anlayışında ise muhalefet dediğin MHP gibi olur, iktidarın yanında, destekçisi. Karşısında olursa terörist diye damgalanır. Bunları konuşmak bile abes, ama maalesef konuşmak zorunda kalıyoruz!
Cumhurbaşkanı “daha fazla demokrasi” vaadediyorsa, bu sadece daha fazla Erdoğan demektir.
İlk tur mu, ikinci mi?
Meclisi bugün toplanacak ve CHP adayını belirleyecek. Günün en önemli konusu bu, çünkü Recep Tayyip Erdoğan ve Meral Akşener çok uzun zamandır aday. MHP, kendini lağvetti.
Geriye CHP ve HDP’nin adayı kaldı. HDP kararsız. Bundan önceki seçimde çok iyi performans göstermiş Demirtaş, biraz da bunun bedelini ödediği için, hapiste! Bu koşullarda aday gösterilmesi sembolik olur, bu yüzden muhalefet olarak ortak aday gösterelim diyorlar ama getirisi kadar götürüsü var.
Saadet Partisi’nin oy oranının ağırlığı yok, ama yüzde bir oyun bile önem kazandığı ortamda Temel Karamollaoğlu’nun akil adam tavrıyla önemi arttı.
CHP’nin kimi aday göstereceği işte bunun için bir siyasi mühendislik ve özveri meselesi. RTE, Kılıçdaroğlu’na baskı yaparak aday olmasını sağlamaya çalışıyor, çünkü “Kemal, ikinci turda seçilemez!” Bu inanışın nedenleri arasında Kılıçdaroğlu’nun alevi olması da var.