Tuğçe Erçetin Ya vatan aşkı ya da Rum kızının aşkı
HABERİ PAYLAŞ

Ya vatan aşkı ya da Rum kızının aşkı

"Kıbrıs'ı pek sevmem. Hiç gitmedim, gitmem de. İkiye ayrılmış, ayırmışlar daha doğrusu. Üstelik kimse nereye ait olduğunu da bilmiyor. İnsanlar hiçbir ortak noktaları yokmuş gibi davransalar da aslında çok benzerler. Birbirlerinden farkları yok değil elbet; ama bir kavgaya sebep olacak kadar da değil."

İlk başta hep sert cümleler ile bahsetti Kıbrıs'tan, sohbet devam ettikçe yumuşadı. Hatta o kadar yumuşadı ki, romantik yönü de ortaya çıktı. Neden sevmiyor Kıbrıs'ı diye sorabilirsiniz. Aslında mesele Kıbrıs'ı sevmek veya sevmemek değil. Mesele, Kıbrıs konusunda iki toplum arasında çıkan kavgaların sebep olduğu bir aşk acısı. Gayet de romantizm var işin içinde. Ondan bu tutku, bu dengesiz hal.

Haberin Devamı

"Bizi kimse ayırmadı aslında, ben yanaşmadım. Çok aşıktım ama tuttum kendimi. Sanki ihanet ediyormuşum gibi geldi. Vatanıma, ülkeme, insanlarıma. Ne alakası var diyebilirsin, de hele. Hiç de umurumda değil. Ben vatan aşkıyla yanıp tutuşurdum o zamanlar. Gençlik tabii, daha ateşli oluyor insan. Rüyalarıma girse de o güzel Rum kızı, yanaşamadım bir türlü. Rum diye. Bizden değil, inancı başka, ismi yabancı diye".

Bu hikayede de isim yok, çünkü bu hikayedeki adam şu an evli, çocukları da var. İsimden anlaşılmaz dedim ama bu işlerin belli olmayacağını söyledi. Kadının bu aşktan haberi olup olmadığını sordum, meğer ondan da isim vermemiş. Haberi varmış "Rum kızının", onun da gönlü varmış, olur da okur eder, onu bulur diye korkmuş. Aslında pek tatlı, belki biraz da bunu istiyor. Günahını almayayım da...

Ne uyku ne de yemek.. Artık sevdalı.

Aşık olduğunda Kıbrıs meselesinden dolayı sokakların yanıp tutuştuğu zamanlar. Karşıdaki apartmanda yaşayan Rum kızı o zaman giriyor gönlüne. Ortak arkadaşları sayesinde tanışınca da bir kaç defa beraber çay içme şansları oluyor. Ama bir seçim yapması gerekmiş. Ya vatan aşkı ya Rum kızının aşkı. Bazen kızın evden çıkacağını bildiği saatlerde özellikle sokak başında dururmuş, en fiyakalı gülümsemesi ile gönlünü kazanmak istemiş hep. Bir gün haber geliyor ortak arkadaş aracılığıyla, kızın da gönlü olduğu ortaya çıkıyor. Kız zaten bu aşkı çoktan hissetmiş. O sırada başka arkadaşlar "vatana sahip çıkmak lazım" diye uyarılarda bulunuyormuş. Artık ne uyku ne de yemek. İçi yanık bir sevdalı adam...

Haberin Devamı

"Çok aşık oldum, uyuyamıyordum bile. (Gülüyor). İşte bu tehlikeli dedim, düşmandan yana olmak gibi geldi bir an bana. Sokağın başında eskisi kadar durmuyordum, eskide her gün idi, sonradan azalttım. Bir zaman sonra ise hiç gitmedim. Ağladım evde, çok ağladım. Anacığıma anlattım. Kızla sevgili olmamı istedi. Ben yanaşmadım. Ama ne üzüldüm yahu".

Pişman mı peki? Değil, sonradan "güzeller güzeli" eşine aşık olmuş, hala da mutlu bir evliliği var. Ama onu kör eden o zamanki algısından dolayı başka bir üzüntüsü var. "Ne gerek var, insandır. Geç anladık. Sevdiğimiz dostları, sevgilileri perişan halde görmeye kadar geldi olaylar. Biz yapmıştık aslında bunu. Biz perişan etmiştik. Aynı sokakta yaşadığımız dostlara ihanet ettik aslında".

Vatana ihanet edeceğini düşünürken, insanlığa, güzel dostluklarına ihanet etmiş. O sevgili ile o zaman mutlu olabilir, komşularıyla bir sürü şey paylaşabilirdi. Şimdi üzülüyor. Ama kendi tercihi olduğunu hatırlattım. Aslında kimsenin baskısı ile sokağa çıkıp slogan atmamış. Kendi isteğiyle o dostluklara ihanet etmiş. Belki yanlış bilgilendirme, basının veya çevrenin farklı düşmanca yansıtması. Ama tek bir yerden görmeyi yine kendi tercih etmiş. Bunu başka şekilde görmek hep bizim elimizde. Bugün daha farklı bir noktada, ama o gün olduğu nokta sebebiyle de çok şey yaşandı... Acılar yaşandıktan sonra üzülüyoruz. Çoğumuz öfkeleniyor da. Keşke bir şey olsa da geriye alıp düzeltebilsek. Sizin de zaman zaman aklınızdan geçmiyor mu bu?

Haberin Devamı
Sıradaki haber yükleniyor...
holder