Yazgülü Aldoğan Yaz sıcağına karşı yayla serinliği, soğuk göller
HABERİ PAYLAŞ

Yaz sıcağına karşı yayla serinliği, soğuk göller

Bu sıcaklarda değişik bir kültür turu yapalım dedik ve sağolsun Yasin Demirbaş ve Aysun Cerbatoğlu benim kadar gezegen birini bile hiç gitmediğim yerlere götürmeyi başardılar: Teke Yöresi, yayla ve deniz bir arada! Gerçekten çok bakir, çok etkileyici, çok güzel yerler gördük. Gezi, Denizli’den başladı. Daha uçaktayken gördüğümüz Salda Gölü’nün manzarası hepimizi büyüledi.

Türkiye’nin en temiz göllerinden biri, sodalı suyu, beyaz kumuyla koca bir havuz görünümünde. 600 yıllık cami Yayla olduğu için limonata gibi bir havada, serin suya atladık. Bizden başka kimse yok. Gölün etrafında girilmesi tehlikeli levhaları var, ama fazla açılmadan yüzdük.

Haberin Devamı

Salda Gölü, sessiz sakinliği ve güzelliğiyle ilk günün favorisiydi. Gezimiz Acıpayam’da Yazır Köyü Camii’nin gezilmesiyle sürdü. İç duvarları kök boya ile resim galerisi gibi işlenmiş, yüzük taşı gibi kıymetli ve güzel bir camii. Ardından yolumuz Kibyra Antik Kent’e geldi.

Antik tiyatrosu, Odeon’u, hatta gördüğüm en büyük Hipodrom’u ile koskoca bir kent. Bir güne daha ne sığar, geceleme Gölhisar’da, küçük bir kasaba. Ama heyecan dorukta, bir Teke Yörükleri düğününe katılacağız. Teke zortlaması! Buraların adetleri biraz değişik. Haremlik selamlık yok ama kız evi, oğlan evi ayırımı var. Herkes kendi evinde eğleniyor! Her ikisinde de yemek ve çalgı çengi var.

Damat da kız evine geliyor, her ikisine de kına yakılıyor. Birlikte oynuyorlar. Daha sonra oğlanın arkadaşları “Teke zortlaması” oyununu oynuyor ki keçi hareketleri esas alındığından bayağı zorlar! Ve erkek tarafı gidiyor, kız tarafı eğlenceye devam ediyor! Erkek tarafı ertesi gün gelip gelini alıp götürüyormuş. Düğün, üç gün üç gece sürüyor! Ama gelen her misafir ev sahibinin cebine bir para sıkıştırıyor, her halde masraflara katılım için.

Dans eden köylüler

İkinci gün, zamanında Antalya’dan bile büyük bir kent olan Elmalı’dayız. Öncesinde Sedir Ormanları’nı görmeye Çamkuyusu’na gidiyoruz. Yol uygun değil ama yüz yıllık sedir ağaçlarını görmek heyecan verici. Yerel lezzetlerden bahsetmemek olmaz.

Haberin Devamı

Gömbe’nin ünlü yemeği oğlak kebabı. İki saat önceden sipariş edip yer ayırtıyoruz, ancak sıra geliyor. Yolda Yeşilgöl ve Uçarsu’yu görüyoruz ama girilmiyor ne yazık ki.

Günün sürprizi Yeşilgöl’ü görmek için tırmandığımız tepede keyif yapan köylüler. Kamyonun kasası gölgelik yapıyor, radyosundan ise bu yazın meşhur parçası Bağdat yankılanıyor, ya köylüler?

Dans ediyor! Başlarına bağlayıverdikleri tülbentleri, koca popolarını saklayan çiçekli şalvarları, kırmızı yanaklarıyla o kadar sevimli ve sahici ki Anadolu kadını. Eşlerine sarılıp dans ederken o kadar romantik ki, hepimiz hayran kalıyoruz!

Elmalı'da Mimar Sinan

Elmalı’nın tabii ki elmaları, Mimar Sinan’ın eseri olan camii ve leblebisi, susam helvası meşhur. Öğle yemeği dağlarda Özçoban Alabalık Lokantası’nda kiremitte alabalık. Ama o el yakan sıcak pideler ve tuzlu tereyağ, közlenmiş sarımsak var ya, bu gezide aldığım kilonun

suçlusu onlar! Ne ki yayladan inmeye başlamışız ve hava da pide kadar yakıcı sıcak. Ama sürprizler bitmiyor. Limiyra antik kentinin içinden çıkan su, kaynak suyu. Buz gibi! Kentin mermer yolları olmuş mermer havuz. Yüzülmez ama çimilir. Suyun içine atlayan çığlık atıp geri çıkıyor, soğuk ama o kadar da ferahlatıcı.

Haberin Devamı

Antik kent, muhteşem, ama fazla kalmak yasak. Soğuk tatlı sudan sıcak denize gidiyoruz. Gökliman, Finike’nin plajı. Finike, portakalıyla meşhur. Kumluca ile birlikte bir tarım ilçesi. Burada domates, narenciye ve sebzenin her türlüsü yetiştiği, seracılık yapıldığı için ülkenin en güzel ve en uzun sahilleri göz ardı edilmiş, turizme yüz verilmemiş. Ama her koy birbirinden güzel.

Meyve deyince Finike ve Kumluca

Gezinin son günü Mustafa Tıraşlıoğlu’nun meyve bahçesini gezmekle başlıyor. Bodur elma ağaçları, güneşten korunmak için tül perdeyle örtülmüş, kırmızı üzümler kuşlar yemesin diye sarım sarım sarmalanmış!

Elmaların ve üzümlerin tadına bakıp kükürtlü suları ve çamurunun tadına bakmak için Demre Soğuksu’ya gidiyoruz. Su çok soğuk ve kükürt kokuyor, önce çamura bulanıp sonra kükürtlü suda yıkanınca güzelleşiyoruz!

Ama ortam dökülüyor. Yeni açılmış Demre Müzesi’ne bayılıyorum. Turizm ve Kültür Bakanları’ndan Ertuğrul Günay’ın bir hizmeti bu. Demre antik kentinden çıkarılan eserler sergileniyor. Bir Lykia antik liman kentinin nasıl olduğunu görmek istiyorsanız similasyonlarıyla, canlandırmalarıyla bu mükemmel müzeyi gezin. Zaten Günay da buraları o kadar sevmiş ki yakınlarda bir ev yapmış, orada yaşıyormuş.

Tabii Demre, liman şehri, Elmalı yaylası gibi serin değil. Yanıp tüterek Noel Baba kilisesini ziyarete gidiyor, yarı hacı oluyoruz.

Tek tük de olsa bölgede ilk kez yabancı gezginlere rastladığımız yer burası. Oysa yakınlardaki Dalyan da çok güzel, mavi yengeç ve balıklarıyla ünlü lokantaları da. Finike’ye dönüp hızlı bir deniz banyosu ve Kumluca’da yanık dondurma yedikten sonra dönüş. Harika yaylalar, göller ve deniz. Müzeler ve camiiler, ormanlar ve yerel tatlar, düğünler ve çarşılar, bu gezide yok yoktu!

Sıradaki haber yükleniyor...
holder