Doç. Dr. Gökçen Erdoğan Çiçeklerini açmak
HABERİ PAYLAŞ

Çiçeklerini açmak

Bu köşe, benim size bedeninizi, sağlığınızı, olacakları ve olmayacakları anlattığım köşe. Ama her şeyden önce kadının hikayesi var burada. Acısıyla, tatlısıyla, olanca haksızlığıyla kadının yazgısı burada anlattığım. Bugün, iki kadının, iç içe geçmiş ve buna rağmen ayrı da kalmış hikayesine yer vermem bundan. Kadına yönelik şiddetin ne denli çeşitli olabildiğini ve aynı şekilde doğru direnmenin neleri değiştirebileceğini anlatmak istememden.

İÇİMİ YAKAN MEKTUP

Cezaevinden bir mektup almış, kızından. Kendisine işkence eden kocasını, onun silahıyla öldüren kızından. Henüz 28 yaşında olan kızından. Türkiye’nin bir kez bile gitmediği bir şehrinde yapayalnız gün sayan kızından. Ameliyat için başka bir ülkeden gelip hayatında ilk kez gördüğü bana, gizlice okutuyor mektubu.

Haberin Devamı

Okuması yazması yok. Başlarını öne eğen, kocasına boyun eğmeyen kızıyla görüşmeye izni yok. Hayatının dörtte üçü dayakla geçmiş. Kızının sesini duymaya izni yok. Hayatının tamamı emirle geçmiş. Ben okuyorum, o ağlıyor. “Kusura kalma, burada senden gayrı kimim yok” diyor. Ben okuyorum, o ağlıyor. Ben ağlıyorum, o sırtımı sıvazlıyor. Yaşadığı yerde komşunun üniversiteli kızına anlatıyor da bulduruyor kızını, bir de mektup yazdırıyor. Gelen cevabı okutacak kimse bulamayınca 4 ay koynunda gezdiriyor. Kağıt yıpranmış. Kokusu bütünüyle sarmış kızını. O günün üstünden koca 6 yıl geçmiş. Ajandamda şöyle yazıyor: “Hiçbir mektup içimi bu kadar yakmamıştı. Tanımadığım bir kadın, tanımadığı birinin sesiyle konuşuyor.”

KOCASI ÖLÜNCE KIZINA KAVUŞTU

Ve bir mucize oldu da kavuştu anne kızına. Hakk’ın rahmetine yollayınca kocasını, analık hakkını doyunca kullanmaya başladı. Bir annenin, kızına sarılabilmek için bir ölümü beklemesi ne acı...

Üstelik gelen kendi ölümü de olabilirdi pekâlâ. Meydan okuyup erkek evlatlarına, düşüp bayılana kadar sardı kızını. “Bir kere daha doğmak varmış” dedi bana son konuşmamızda. Yeni hayatının 3’üncü yılında, bahtını yapamadığı kızının tahtını hazır ederek gitti bu dünyadan. Mektuplar aldı, mektuplar verdi. Acılar aldı, ümitler verdi. Kızına yakın olmak için dönüp yerleştiği köy evinde, tarhanası serinde kuruyadursun, bir ömür daha kederle tükendi. Bu köşe, benim size bedeninizi, sağlığınızı, olacakları ve olmayacakları anlattığım köşe. Ama her şeyden önce kadının hikayesi var burada. Acısıyla, tatlısıyla, olanca haksızlığıyla kadının yazgısı burada anlattığım.

Haberin Devamı

Bu iki kadının, iç içe geçmiş ve buna rağmen ayrı da kalmış hikayesine yer vermem bundan. Kadına yönelik şiddetin ne denli çeşitli olabildiğini ve aynı şekilde doğru direnmenin neleri değiştirebileceğini anlatmak istememden. Ne birini öldürmek çözüm ne kendini... Ne birine hükmetmek çözüm, ne de hükmeden olmak... Sevildiğin yerde kalıp sevilmediğin yerden ayrılmak. Sevdiğin insanda kalıp sevmediğinden ayrılmak. Aldırış etmeden etrafın sözlerine, dinleyebilmek kalbini ve her bir kız çocuğunu evinden, yeniden dönebilmek üzere uğurlamak... Bize lazım gelen bu.

NİCE HAYAT SOLUYOR

Bu ülkede, kaderinin başkaları tarafından belirlenmesine karşı duramayan bütün kadınlar için çıkarmak zorunda olduğumuz sesler var; ama bir mektubu okurken ama bir vasiyeti. 20’lerinde genç bir kadının çığlığı da sessiz oluyor bazen, yaşamı sona yaklaşan bir anneninki de. Çünkü buralarda kadının kaderi, yaşından yaşayışından bağımsız. Çünkü buralarda kadının kederi, yaşına yaşayışına bakmıyor. Biliyorum ki bu satırları okurken bile nice hayat durduğu yerde soluyor. Belki diyorum, belki birisi, karar verir açmaya yeniden çiçeklerini. Çiçeklerini açmaya, solup mezara girmeden.

Haberin Devamı
Sıradaki haber yükleniyor...
holder