Doç. Dr. Gökçen Erdoğan

08 Kasım 2025, Cumartesi 07:00

Nioli yağı gerçeği

Son yıllarda doğal ürünlerin popülerliği hızla arttı. Sosyal medyada, forumlarda ve hatta bazı ‘doğal yaşam’ sayfalarında her derde deva gibi sunulan uçucu yağlar, bilinçsizce kullanıldığında vücuda yarardan çok zarar verebilir. Bu durumun en çarpıcı örneklerinden biri de nioli yağı.

BÜYÜK RİSKLER TAŞIYOR

Nioli yağı, Melaleuca quinquenervia adlı bitkiden elde edilen güçlü bir uçucu yağdır. Antiseptik, antifungal ve antibakteriyel özellikleri nedeniyle cilt sorunlarından solunum rahatsızlıklarına kadar pek çok alanda önerilmektedir. Ancak özellikle kadın sağlığı alanında, sosyal medyada yayılan ‘vajinal mantar enfeksiyonuna doğal çözüm’, ‘vajina sıkılaştırıcı’, ‘doğal temizleyici’ gibi öneriler, ciddi sağlık risklerini beraberinde getiriyor.

YANIK YAPABİLİR

Bazı kadınlar, internetteki tavsiyeler doğrultusunda nioli yağını suyla seyreltip vajinal duş ya da pamuk uygulaması şeklinde kullanıyor. Oysa tıbben vajinal duşun kendisi dahi önerilmezken, uçucu yağ gibi yoğun konsantre bir maddenin bu şekilde kullanılması ciddi kimyasal yanıklara yol açabilir.

TIBBİ DENETİM ŞART

Nioli yağı, doğru kullanımda ve doğru dozda bazı dermatolojik ya da solunum problemlerinde destekleyici olabilir. Fakat her doğal madde gibi onun da farmakolojik bir etkisi vardır. Bu nedenle tıpkı ilaçlar gibi, doz ve kullanım alanı tıbbi denetim gerektirir.

07 Kasım 2025, Cuma 07:00

Gebelik şekeri

NASIL ANLAŞILIR?

Gestasyonel diyabet, genellikle gebeliğin 24–28. haftaları arasında görülür ve çoğu zaman belirgin bir belirti vermeden ilerler. Bu yüzden, yalnızca rutin takiplerle fark edilmesi mümkün değildir. Bu noktada devreye giren şeker yükleme testi (oral glukoz tolerans testi), hem anne hem de bebek sağlığını korumada büyük önem taşır. Bu testin amacı, vücudun alınan şekere verdiği yanıtı ölçmektir. Genellikle 50 gram veya 75 gram glukoz içeren bir sıvı içirilir ve belirli aralıklarla kan şekeri düzeyleri ölçülür. Bu sayede, pankreasın yeterli insülin salgılayıp salgılamadığı ve vücudun bu insülini etkin şekilde kullanıp kullanamadığı değerlendirilir. Gebelik şekeri saptanmadığında, hem anne hem de bebek açısından önemli riskler doğabilir. Anne için ileri dönemde tip 2 diyabet gelişme olasılığı artar, doğum sırasında sezaryen gereksinimi yükselebilir. Bebek için; iri doğum (makrozomi), doğum travması, doğum sonrası hipoglisemi ve ilerleyen yaşlarda obezite ya da insülin direnci riski söz konusudur.

ZARARLI MIDIR?

Şeker yükleme testinin zararlı olduğuna dair yaygın inanışlar bilimsel temele dayanmamaktadır. Testte kullanılan glukoz, gıdalarla günlük yaşamda alınan şekerden farklı değildir ve kontrollü şekilde verilir. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), Amerikan Kadın Doğum Derneği (ACOG) ve Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği (TJOD) bu testin gebelikte rutin olarak yapılmasını önermektedir.

NASIL TEDAVİ EDİLİR?

Gestasyonel diyabet saptandığında, çoğu durumda yalnızca beslenme düzenlemesiyle kan şekeri dengelenebilir. Gerektiğinde endokrinoloji ve diyetisyen desteğiyle tedavi planı oluşturulur. Erken tanı sayesinde hem annenin gebelik süreci daha güvenli geçer hem de bebeğin doğum sonrası sağlığı korunmuş olur. Bu test, anne ve bebek sağlığını güvence altına almak için tıbbın sunduğu en basit ama en etkili araçlardan biridir. Kulaktan dolma bilgilere değil, bilimsel verilere güvenmek; sağlıklı bir gebelik ve güvenli bir doğumun en temel adımıdır. Unutmayın; bilinçli bir gebelik süreci, yalnızca anne sevgisiyle değil; bilimsel bilgiyle de güçlenir.

05 Kasım 2025, Çarşamba 07:00

İdrar kaçırma ameliyatlarında Türkiye imzası

İdrar kaçırma ya da tıptaki adıyla üriner inkontinans sanıldığı kadar basit bir sorun değil. Sadece bir “rahatlık” meselesi değil, yaşam kalitesini, özgüveni ve sosyal hayatı doğrudan etkileyen bir durum. Ancak iyi haber şu ki, Türkiye bu konuda son yıllarda çok anlamlı bir ilerleme kaydetti. 

TABLO DEĞİŞTİ

Eskiden “kadınlarda yaşla birlikte olur, çaresi yoktur” denilen bu tablo artık öyle değil. Bugün Türkiye’de, dünya standartlarında uygulanan cerrahi yöntemlerle bu problem büyük oranda çözülebiliyor. Üstelik sadece büyük şehirlerde değil; birçok Anadolu kentinde de artık ürojinekoloji konusunda uzmanlaşmış hekimler, modern yöntemlerle başarılı operasyonlar yapabiliyor. Dünyada bu ameliyatların başarı oranı genellikle yüzde 80 ile yüzde 95 arasında değişiyor. Türkiye’de de bu oranlarda başarılı sonuç alınabiliyor.

EN BÜYÜK AVANTAJIMIZ

Eskiden “kadınlarda yaşla birlikte olur, çaresi yoktur” denilen bu tablo artık öyle değil. Bugün Türkiye’de, dünya standartlarında uygulanan cerrahi yöntemlerle bu problem büyük oranda çözülebiliyor. Üstelik sadece büyük şehirlerde değil; birçok Anadolu kentinde de artık ürojinekoloji konusunda uzmanlaşmış hekimler, modern yöntemlerle başarılı operasyonlar yapabiliyor. Dünyada bu ameliyatların başarı oranı genellikle yüzde 80 ile yüzde 95 arasında değişiyor. Türkiye’de de bu oranlarda başarılı sonuç alınabiliyor. Türkiye’nin bu alandaki en büyük avantajlarından biri, altyapı ve erişilebilirlik. Sağlık sistemimizde, özel ve kamu hastanelerinde bu operasyonlar artık rutin hale geldi. Modern ameliyathaneler, laparoskopik ve vajinal cerrahi ekipmanlar ve en yeni teknikler ülkemizde kullanılabiliyor. Bu da hem yerli hastalar hem de yurt dışından gelenler için büyük bir güven ortamı oluşturuyor.Bir diğer güçlü yönümüz maliyet avantajı ki bu Türkiye’yi sadece tıbbi olarak değil, ekonomik olarak da sağlık turizminin güçlü ülkelerinden biri haline getirdi. Bugün İngiltere’den, Almanya’dan, Körfez ülkelerinden pek çok hasta Türkiye’ye gelip idrar kaçırma ameliyatlarını burada yaptırıyor.

YAPILMASI GEREKENLER

Tabii her başarı hikayesinin bir de üzerinde çalışılması gereken yönleri var. Türkiye’de uzun dönemli takip verilerinin artırılması, hasta seçiminde daha sistematik kriterlerin uygulanması ve bazı merkezlerde cerrah sayısının standardize edilmesi bu alanın geleceği açısından önemli. Tüm bunların yanında, cerrahinin yalnızca bir “teknik işlem” olmadığını da unutmamak gerek. Başarının sırrı, ameliyat kadar ameliyat sonrasında da gizli. Pelvik taban kaslarını güçlendiren egzersizler, yaşam tarzı düzenlemeleri, fazla kilonun kontrol altına alınması gibi faktörler, tedavinin kalıcılığını belirleyen en önemli etkenler. Türkiye’de bu farkındalığın artmasıyla birlikte, hastalar artık sadece “ameliyat oldum” demiyor; “iyileştim” diyebiliyor.

ÖRNEK GÖSTERİLİYORUZ

04 Kasım 2025, Salı 07:00

Pcos’ta etkili takviyeler

Takviye kullanımı, her zaman doktor kontrolüyle ve kişisel ihtiyaçlarımıza göre olmalı. Ama eğer “Hangi takviyeler PCOS’ta (polikistik over sendrom) sıkça öneriliyor, neye yarıyor?” diye merak ediyorsanız, ki aldığım sorulardan bunu anlıyorum; işte minik bir rehber.

BERBERIN: Belki adını daha önce duymamış olabilirsiniz ama PCOS camiasında oldukça popüler. Berberin, özellikle insülin direnci üzerinde etkili olabilir; kan şekerini dengelemeye ve göbek çevresindeki yağlanmayı azaltmaya yardımcı olur.

İNOZITOL: Birçok uzmanın “doğal mucize” olarak tanımladığı bu madde, adet döngüsünü düzenleme konusunda oldukça başarılı. Ayrıca hormon dengesine destek olarak yumurtlama düzenini yeniden kazandırabilir.

MULTIVITAMIN: Basit ama önemli bir destek. PCOS, vücuttaki besin emilim dengesini etkileyebilir. Bu yüzden iyi bir multivitamin, olası eksiklikleri tamamlayarak genel enerji ve bağışıklığı güçlendirir.

OMEGA-3: Balık yağının faydalarını duymayan kalmadı. Ama PCOS özelinde Omega-3, testosteron seviyelerini düşürmeye, iltihaplanmayı azaltmaya ve ruh halini dengelemeye yardımcı olur.

KOENZIM Q10: Enerjiniz düşük, yorgunluk hissediyorsanız, bu takviye tam size göre olabilir. Hücresel enerji üretimini artırır, ayrıca doğurganlık üzerinde de olumlu etkileri olduğu düşünülmektedir.

KURKUMIN: Zerdeçalın aktif bileşeni olan kurkumin, tam bir iltihap savaşçısı. PCOS’un altta yatan inflamatuar süreçlerine karşı doğal bir kalkan görevi görür.

MAGNEZYUM: Belki de en çok ihmal edilen ama en çok ihtiyaç duyulan minerallerden biri. İnsülin direncini azaltır, stres ve uyku düzenini destekler. Ayrıca adet dönemi öncesi gerginliği azaltmada da etkili olabilir; yani hem bedene hem ruha iyi gelir. PCOS’ta tek bir ‘doğru yol’ yok. Her kadının hikayesi farklı, her vücut kendi dengesini farklı kuruyor. Ama bir şey çok net; takviyeler, mucize değildir. Doğru beslenme, hareket, stres yönetimi ve doktor takibiyle birlikte kullanıldığında fayda sağlarlar.

31 Ekim 2025, Cuma 07:00

Folik asit depoları boşaldıysa

“Folik asit depolarının boşalması” ifadesi, vücudunuzdaki folik asit miktarının kritik düzeyin altına düştüğünü ve uzun süredir yeterince alınmadığını gösterir. Folik asit, B grubu vitaminlerden biri olup, özellikle kırmızı kan hücrelerinin yapımı, DNA sentezi ve sinir sistemi sağlığı için hayati öneme sahiptir. Kadınlar açısından ise folik asit, yumurtalık fonksiyonları ve üreme sağlığı üzerinde belirleyici rol oynar. Eksikliği sadece kansızlık veya yorgunluk gibi fiziksel belirtilere yol açmakla kalmaz, aynı zamanda hamilelik planlayan kadınlarda ciddi riskler oluşturabilir.

EKSİKLİĞİ NELERE YOL AÇAR?

Folik asit eksikliği kadın sağlığında birkaç farklı açıdan önem taşır. Öncelikle, eksiklik kırmızı kan hücrelerinin üretimini etkileyerek anemiye neden olabilir. Bu durumda kişi kendini sürekli yorgun, halsiz ve enerjisiz hissedebilir. Ayrıca konsantrasyon bozuklukları, baş dönmesi ve bağışıklık sisteminde zayıflama gibi belirtiler de görülebilir. Dolayısıyla, eksikliğin sadece gebelikle ilgili değil, genel sağlık açısından da takip edilmesi gerekir.

HAMİLELİKTE ÖNEMİ

Hamilelik açısından folik asit eksikliği ayrı bir önem kazanır. Hamile kalmayı planlayan veya hamile olan kadınlarda folik asit yetersizliği, özellikle gebeliğin ilk haftalarında nöral tüp defekti gibi ciddi doğumsal problemlere yol açabilir. Bu nedenle, hamilelik öncesi dönemde folik asit takviyesi almak ve eksiklikleri gidermek kritik öneme sahiptir. Gebelik planlayan kadınların yeterli folik asit seviyesine sahip olmasını önemseriz; bu hem annenin sağlığı hem de bebeğin gelişimi için gereklidir.

YÖNETİLEBİLİR

Özetlemek gerekirse, folik asit depolarının boşalması ciddi ama yönetilebilir bir durumdur. Kadınlar için özellikle gebelik planlanıyorsa veya gebelik söz konusuysa, uzman kontrolünde eksikliğin giderilmesi büyük önem taşır. Eksiklik hızlıca giderilirse hem annenin sağlığı korunur hem de olası doğumsal riskler minimize edilir. Genel sağlık açısından da yorgunluk, halsizlik ve kansızlık gibi belirtiler önlenebilir. Bu nedenle, folik asit seviyeniz düşükse paniğe kapılmadan bir kadın-doğum veya dahiliye uzmanına başvurmak ve gerekli testleri yaptırmak en doğru adım olacaktır. Eksikliği telafi etmek çoğu zaman basit bir takviye ve beslenme düzenlemesi ile mümkündür.

DÜZENLİ TAKİP GEREKİR