Erkut Can Anlatayım Sayın Erdoğan
HABERİ PAYLAŞ

Anlatayım Sayın Erdoğan

Baskın seçimin propaganda süresinin Ramazan ayına rastlaması adayların bir bakıma işine geldi. Müslümanlığın vitrine çıkmasına neden oldu. Miting dönüşlerinde, iktidar cenahı en az 1000 kişilik sofralara otururken, muhalefet ise kutularını açarak iftarını yaptı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, emeklilere verdiği iftar davetinde, “Gençlere eski Türkiye’yi anlatın” diye seslenince, hemen vazife edindim. Hadi toplanın etrafıma...

Artık orta yaş sınıfı diye adlandırılan yaşta (76) olduğum için çok şey gördüm, yaşadım. İsterseniz siz de dinleyin Sayın Erdoğan. Siz de anlatacaklarımın çoğunu yaşadınız. Hafızanızı tazelersiniz.

Haberin Devamı

6 yaşımdan başlayayım. Erenköy’de bir köşkte büyüdüm. Çevremiz de hep köşktü. Anneannemle pazara çıkardık. Şimdi marketlerde bir stantta 3 misli fiyatla satılan ama ne olduğu bilinmeyenler gibi değil, o zamanlar adını bile bilmezdik ama organikti aldıklarımız. Öyle büyüdük. Sonraki yıllarda çok da kıtlık yaşadık. Babam çalıştığı için ben girerdim Sana, zeytinyağı, şeker kuyruklarına... Ama yine de mutlu ve huzurluyduk.

TORPİLLE OKULA BAŞLADIM

Torpil, adam kayırma yok muydu? Tabii vardı. 6 yaşımda okula gidebilmem için, teyzem torpil yaptırmıştı bir büyüğe. Ortaokul, lise devremde okul önünde uyuşturucu değil, macun, turşu, Şam tatlısı satılırdı. Hâlâ bu yaşta en sevdiğim tatlıdır.

Erenköy’de bir polis İsmail vardı. Bütün çocukların korktuğu. Ama bir fiskesini yemedik. Yan komşunun bağından üzüm çalarken yakalanmama rağmen. Cezam nasihattı. Öyle canı çekip baklava çalan çocuk gibi hapislerde yatılmazdı. Komşu, komşunun çocuğunu öpüp severdi. Ailelerimiz korkmazdı. Öğretmenlerimiz darp edilmez, saygı görürdü. Bir elbiseyi yıllarca giyerdik. Sütü, Silivri’nin tepsi yoğurdunu kapıdan alırdık. Paramız olunca, bugünkü atıştırmalıklar olmadığı için bakkaldan bir avuç “püskevit” almak büyük mutluluktu. Ama mutluyduk Sayın Erdoğan.

YOLSUZLUK ELBET VARDI

Ayrıştırma, sınıf farkı yoktu. Din farkı da... Kim Sünni kim Alevi kimse merak etmezdi. Ermeni, Rum, Yahudi ile kaynaşmıştık. Yolsuzluk yok muydu, elbet vardı. Ama devlet onu hemen silerdi. İster başbakanın yeğeni, ister İSKİ müdürü olsun. Devlet erkanına, diploman var mı, diye sorulmazdı. Ama Ecevit de ikide bir, “Ben 4 yıllık Robert Kolej mezunuyum” demezdi.

Haberin Devamı

Bizler Atatürk’le, Andımız’la büyüdük. Ona ayyaş demek kimsenin aklından geçmemiştir herhalde. Genelkurmay başkanına terörist demek, Türkan Saylan’ın evini basmak, filmlerde bile olamazdı. Baba evinde de, kendi evimde de, iki kişi çalışmamıza rağmen ay sonunu getiremezdik ama...

Huzurlu ve mutluyduk Sayın Cumhurbaşkanı.

BİR MİLYONUMUZ YOK DİYE

Bu yaşıma kadar çok seçim yaşadım, oy verdim ama oyumun güvenliği hiç aklıma gelmedi. İhtilaller sonrası, acaba bundan sonra dikta rejiminde mi yaşayacağız diye hiç düşünmedik. Evet, gecelik faizin yüzde binlere ulaştığı devri de gördük. Maaşımız alım gücü olmayan milyon liralardı ama 1 milyon liramız yok diye, kuytu köşede su dökmedik.

Memur ve asker onurluydu. Herkes kızını onlarla evermek isterdi. Üniversiteler cemaat çatışmalarına değil, ideolojik kavgalara sahne olurdu. Hiç suallerin çalındığına şahit olmadık. Her zaman liyakattı önemli olan. Yargıda ve diğer kurumlarda.

Haberin Devamı

Eskiden, yani 50 yıl önce, buzdolabımız, televizyonumuz, kredi kartımız, bırakın akıllısını telefonumuz da yoktu ama evet...

Mutlu ve huzurluyduk Sayın Erdoğan. Bunları fırsat oldukça gençlere anlatıyorum zaten. Onlar da bilim kurgu gibi dinliyorlar.

Siz istediniz, ben görevimi yaptım. Hepsi bu.

Darwin demiş ki...

“Bilim ve sanat bir kuşun kanatları gibidir. Bu iki kanadı kullanabilen toplumlar uçar ve özgür olurlar. Tavuk toplum ise, önüne atılan bir avuç yemi gagalarken, arkadan yumurtalarının alındığının farkında bile olmaz.”

TÜHH!

Ölmüş kişilerin seçmen listelerine yazıldığına dair, şimdi pek konuşulmayan bir dedikodu çıkmıştı hatırlarsanız. Bunu da bu dedikoduya bağlı bir fıkra gibi okuyun isterseniz. Adam oyunu kullandıktan sonra görevliye, “Benim hanım da oyunu kullandı mı?” diye sormuş. Görevli ismini öğrenip, listeye bakmış ve “Evet 2 saat önce kullanmış” demiş. “Tüüh!” demiş adam. “2 saat önce gelseydim eşimi görürdüm.”

Görevli şaşırmış ve sormuş. “Beraber oturmuyor musunuz?” Adamdan cevap: “Eşim 13 yıl önce öldü de...”

Yazıklar olsun

Duyuyordum ama gözlerimle gördüm Erdoğan Demirören’in cenazesinde. Fatih Camisi’nin restorasyon sonrasındaki halini. Taksim Meydanı gibi beton olmuş. O devasa ağaçlar kime ne zararı varsa, kesilmiş. Şadırvan avlusundaki servi ağaçları da... Yani yeşil yok olmuş. Erdoğan Abi’nin cenazesinde avluyu kaplayan tentelerden fark edilmiyordu ama eski halini bilenler de görmüşlerdir. Yazıklar olsun. Üzüntüme üzüntü eklendi. Eski ve yeni halini, tabiatın katledilişini Google resimleriyle siz de görün istedim.

Sıradaki haber yükleniyor...
holder