Erkut Can Ben demedim, o dedi
HABERİ PAYLAŞ

Ben demedim, o dedi

“Her şeyin azı karar, çoğu zarardır. Üsluplarımız, en ağır eleştriyi yapabilecek kadar olabilmeli ama hiçbir zaman hakarete, küçültücü olmaya insanları aşağılamaya, alay etmeye yönelmemelidir.

Bunu kim yaparsa yanlış yapar. Çünkü tarz sokağa, vatandaşa yansır. Türkiye şimdi böyle bir cinnetin içinde maalesef. Eline levyeyi alan kafaya indiriyor, bıçağı alan saldırıyor, tabancayı, pompalıyı alan birbirinin üstüne boşaltıyor.

Bütün bunlar Türkiye’nin büyük kabusu oldu. İnsanlar her yönden mutedil olmalıdır. Her şeyin iyisi vasat, orta olanıdır.” Yukarıdaki sözler bana ait değil, ona ait. Siyasi hayatı içinde kibarlığı, dili ile hepimizin hafızasında yer eden Bülent Arınç’a ait. 3 dönem kuralından dolayı Meclis dışında kalacak bu mutedil adamı özleyeceğiz.

Haberin Devamı

Tebessümü, ses tonu ve gözyaşı ile.

Türk olmak demek

Arabayı her yere park edebilmektir.

Çatalın kenarını bıçak yerine kullanmaktır.

Canlı TV yayınında muhabirin arkasından el sallayıp, cep telefonu ile de yakınlarını arayıp haber vermektir.

Şampuan bitmek üzereyken içine su doldurmaktır.

Telefon çalınca yanına gidip bir kez daha çalmasını beklemektir.

Çay bardağı altlığını küllük olarak kullanabilmektir.

Kalan ketçap ve mayonezi çantaya atmaktır.

Her programda 70 milyon bizi izliyor diyebilmektir.

Asgari ücretle çalışıp, maaşının 3 katı fiyatlı cep telefonuna sahip olmaktır.

Kül uçmasın diye küllüğe su koymaktır.

İçtikten sonra “nolucak bu memleketin hali” diye sormaktır.

Edindiği papağana önce küfür öğretmektir.

Kaza yapan aracın etrafına toplanıp hasar tespiti yapmaktır.

Yangın merdiveni basamaklarını saksılarla doldurmaktır.

“Nerelisin?” sorusuna cevap aldıktan sonra, “içinden mi?” diye sormaktır.

10 ekmeği mıncıkladıktan sonra ilk mıncıklanan ekmeği almaktır.

Yanındakinin gazetesini göz ucuyla sayfa sayfa okumaktır.

Arabanın camına “Beni yıka” yazarak onun hislerine tercüman olmaktır.

Asansörün düğmesine defalarca basıp gelmesini çabuklaştırmaktır.

Yemeğin tadına bakmadan tuz atmaktır.

“İnşallah”la bütün işleri hallettiğine inanmaktır.

NE DİYEYİM İNŞALLAH...

Haberin Devamı

Yassah hemşerim!

Biliyorsunuz dün akşamdan beri seçimle ilgili yazı yazmak, yorum yapmak yasak. Bu yasağa biz de dahiliz tabii. Verip, veriştirmek yok.

Kapladığım alan Karnaval magazin ilavesi içinde olduğu için, ‘bugün ben de ortama uyum sağlayayım’ dedim.

Bu haftalık siyaset yok mecburen, mecburiyetten.

Aslında eğlenceli bir ülkeyiz

Süleyman Demirel, “Genelevleri kapatalım da, millet bizi mi sevsin?” diyeli 45 yıl oldu.

Ecevit, bir mitingde “Bu düzen değişecek” deyince bir vatandaş, “Düzen hayatından memnun, düzülen ne zaman değişecek?” diyeli 18 yıl oldu.

Tansu Çiller, “Cenabı Allah’ı size emanet ediyorum!” diyerek miting alanındakilere büyük bir sorumluluk yükleyeli 12 yıl oldu.

Bakan Mehmet Şimşek, “Kadınlar iş aradığı için işsizlik yüksek” diyeli 5 yıl oldu.

Çorum’da Hayvanları Koruma Derneği açılışında kurban kesileli 4 yıl oldu.

Melih Başgan, katıldığı bir TV programında “Anası tecavüze uğruyorsa neden çocuk ölsün? Anası ölsün.” diyeli 2 yıl oldu.

Meclisspor, kimsesiz çocuklarla yaptığı moral maçını 3-2 kazanarak çocukları ağlatalı 7 yıl oldu.

Haberin Devamı

Kılıçdaroğlu, “Balık baştan kokar. Önce orayı koklayın” diyeli daha dün gibi.

Jet Fadıl’ın, din istismarından çerez parasına mahkum olması daha dün gibi...

81 yıl önceki bugün

25 Eylül 1934 tarihli Akşam Gazetesi’nden bir yazı buldum. Bakın yazarı ikibinli yılları nasıl hayal etmiş. Neleri hayal etmiş.

Peki, siz 2100 yılını nasıl hayal ediyorsunuz? Bir boş vaktinizde düşünün isterseniz.

Aklıselim galip gelsin

Aylardan beri süren, ama bir aydır zirve yapan seçim propagandaları dün akşam bitti. En azından gözümüz, kulağımız 24 saat dinlenecek. Kendimizi ne kadar batılı olarak nitelesek de, neticede bir doğu ülkesiyiz ve bu yüzden bizde propagandanın dibine varılır.

Vatandaş her yönden taciz edilir. Sınırsız. Bugün rahatsınız. Bir güzel kahvaltınızı yapın, sonra seçmen kağıdınızı ya da nüfus cüzdanınızı alıp sandığınıza gidin. Neler yapacağınızı biliyorsunuz.

İlk defa oy kullanacak gençlerimiz ise zaten cin gibi. Mührü alın ve girin kulübeye. Elinizi vicdanınıza koyun ve sesini dinleyin. Hiç şüpheniz olmasın size doğruyu söyleyecek ve doğru yolu gösterecektir.

Ve basın mührünüzü vicdanınızdan gelen sese uyarak. Hayırlı olsun size, ailenize ve ülkemize. Odadan çıkarken de partinizin müşahitlerinin sırtını sıvazlayın. Sizin işiniz bitti ama attığınız oyun sorumlusu artık onlar.

Vee, hiç umutsuzluğa kapılmayın. Çünkü ne demiş geçen hafta 53’üncü ölüm yılını andığımız büyük üstat Nazım Hikmet: “Yok öyle umutları yitirip karanlıkta savrulmak.

Unutma, aynı gökyüzü altında direniştir yaşamak.” Onun için bağımsız, özgür, parlamenter demokrasi içinde hak, hukuk güvencesi, eşit gelir dağılımıyla birlikte, dil, din, ırk ayrımının, kadına şiddetin son bulduğu, korku ve şüphenin olmadığı, kimsenin kimseye karışmadığı, kardeşliğin benimsendiği bir Türkiye hayal edin.

Benim başından beri ‘rejim seçimi’ olarak adlandırdığım bu seçim için artık yapacağımız tek şey, yayın yasağı bittikten sonra ekranların karşısına oturup neticeyi beklemek.

Ama öncesi ve sonrası sükunetle. Başlıkta “Aklıselim galip gelsin” dedim. Aklıselim, “İyiyi kötüyü, doğruyu yanlışı ayırt edebilme yeteneğidir.” Bu ayrımı yapabilelim İnşallah.

Evet, bugün Türkiye’nin fotoğrafı çekilecek. Aman dikkat! Gözünüz kapalı çıkmasın. Eski, yeni değil, yarın ‘yepyeni’ bir Türkiye’de uyanmak üzere.

HAiN

3 aylık kamp hayatı boyunca yiyip, içip yatan, ama tabii trafo eğitimi de alan keditrollerin bir orta saha oyuncusu mutlak akıbetten korkunca çareyi çok emin, korunaklı bir yere saklanarak buldu.

Ve tabii hemen kadrodan çıkarıldı. ‘Böyle ödleklere aramızda yer yok’ denilerek. Artık çok geç olduğu için yerine yeni bir keditrol de alınmadı.

CIZZZ...

Umudumu hiç kaybetmedim ben. Hep çaldılar.

Sıradaki haber yükleniyor...
holder