23 Nisan'ı devirdik, sırada 19 Mayıs var.
Hatırlıyorum da çocukluğumda bu bayramlar başka bir güzeldi. Her taraftan, her evin penceresinden bayraklar sallanır, rüzgarda dalgalanmaya bırakılırdı. Temiz ve yeni elbiselerimizi giyer, öyle dışarı çıkardık sokakta bile oynamaya.
Geceleri fener alayları düzenlenir, bandolar caddelerde gösteriler yapardı. Tüm mahalle toplaşır, seyretmeye giderdik. Uçaklar, jetler hava şovlarıyla yüreklerimizi kabartırdı.
Şimdi ne oldu?
Geçen hafta sonu annem ve kız kardeşim (ablam diyince kızıyor) ile beraber Ankara’ya gittim araba ile TEM'den. Yolda yanlış hatırlamıyorsam Düzce civarında, polis yolu daraltarak geçiş kontrolü yapıyordu. Beni çevirdiler. Aslında hızlı filan değildim, gayet de yavaş yol alıyorduk ya, neyse...
İleriye gitmemi işaret etti. Yol kenarında ellerinde defter gibi bir şeyler tutan sıra sıra adamların yanından geçip durdurulduk.
Pencereyi açıp tam soracaktım ki arkadaş “Yollarda bakanlığımız için bir anket yapıyoruz, katılır mısınız?” dedi. Ne yalan söyleyeyim; çok şaşırdım. Koskoca otoyolda arabaları polis zoruyla çevirerek yapılan anket çalışmasını ilk defa gördüm.
Ablam (!) sordu:
-Hangi bakanlık? ”
-Ulaştırma Bakanlığı. ”
<#comment>#comment> Sosyal medya sadece insanlar için mi sandınız? Kim demiş? Artık hayvanların da sosyal aktivitelerini paylaşabilecekleri mecraları var.
Şu an sadece App Store’da, Facebook, Twitter ve Instagram’da varolan Moofio uygulaması yakında Android ve Windows platformlarına da uygun hale getirilebilir.
Türkiye’nin evcil hayvanlar için yaratılmış en geniş çaplı mobil sosyal ağı olan Moofio, hayvan sahibi ve hayvanseverler için buluşma noktası olmayı hedefleyen bir uygulama.
Ücretsiz olarak indirilebilen bu uygulama ile artık evcil hayvanlarımızın da kendilerine ait sosyal medya hesapları olabilecek. Uygulamada; sahiplendirme, çift bulma, kayıp hayvan ilanı, misafir ev bulma gibi evcil hayvanlar ve sahiplerinin hayatını kolaylaştırmayı amaçlayan fonksiyonlar bulunuyor.
Yeğenim Mert geçenlerde bir yazı göndermiş. İçinde bulunduğumuz zaman ve şartlara, özellikle Erdoğan’ın yaptığı son açıklamalara ve Obama’nın yaptığı 'emeklilik' konuşmasına “cuk” diye oturuyor bence. Yönlendirmiş olmayayım, okuyun, kararı siz verin:
"Dervişin biri, uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra bir köye ulaşır. Karşısına çıkanlara, kendisine yardım edecek, yemek ve yatak verecek biri olup olmadığını sorar. Köylüler kendilerinin de fakir olduklarını, evlerinin küçük olduğunu söyler ve Şakir diye birinin çiftliğini tarif edip oraya gitmesini önerirler.
Derviş yola koyulur, birkaç köylüye daha rastlar. Onların anlattıklarından Şakir'in bölgenin en zenginlerinden biri olduğunu anlar. Bölgedeki ikinci zengin ise Haddad adında başka bir çiftlik sahibidir.
Derviş, Şakir’in çiftliğine varır. Çok iyi karşılanır, iyi misafir edilir, yer içer, dinlenir... Şakir de ailesi de hem misafirperver hem de gönlü geniş insanlardır.
Yola koyulma zamanı gelince Derviş, Şakir’e teşekkür ederken "Böyle zengin olduğun için hep şükret” der. Şakir ise şöyle cevap verir: "Hiçbir şey olduğu gibi kalmaz. Bazen görünen gerçeğin ta kendisi değildir. Bu da geçer."
Derviş Şakir’in çiftliğinden ayrıldıktan sonra bu söz üzerine uzun uzun düşünür. Birkaç yıl sonra dervişin yolu yine aynı bölgeye düşer. Şakir’i hatırlar, uğramaya karar verir. Yolda rastladığı köylülerle sohbet ederken Şakir'den söz eder. "Haa, o Şakir mi" der köylüler, “O iyice fakirledi, şimdi Haddad’ın yanında çalışıyor.”
Derviş hemen Haddad’ın çiftliğine gider, Şakir’i bulur. Eski dostu yaşlanmıştır, üzerinde eski püskü giysiler vardır. Üç yıl önceki sel felaketinde bütün sığırları telef olmuş, evi yıkılmıştır. Toprakları da işlenemez hale geldiği için tek çare olarak selden hiç zarar görmemiş ve biraz daha zenginleşmiş olan Haddad’ın yanında çalışmak kalmıştır. Şakir ve ailesi üç yıldır Haddad’ın hizmetkarıdır.
Dünyada enerji kaynaklarının azaldığını biliyoruz. Başta temiz su ve hava olmak üzere maalesef insanlık olarak içine ettik her şeyin. Gelecek nesiller ne yapacak bilmiyorum.
İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi bu konuya dikkat çekmek için bir proje hayata geçirmiş. Diyorlar ki; "Ülkelerin ekonomi ve nüfus politikalarına kadar pek çok şeyin özünde enerji ihtiyaçlarının nasıl karşılanacağına dönük sayısız çalışma var. Dünyanın çeşitli yerlerinde yaşanan pek çok krizin arkasında kıt enerji kaynaklarının paylaşımına dönük güç mücadelesi var. Bugün Ortadoğu’da yaşananları da bu bağlamda değerlendirmek mümkün. Türkiye de Kafkaslar, Karadeniz ve Ortadoğu gibi bir enerji denizinin ortasında bulunmasına rağmen bu enerji kaynaklarını yeterince barındırmayan ve enerji kaynakları açısından dışa bağımlı bir ülke..."
Üniversitenin başlattığı projenin adı 'Buruşuk Hafta'. Ana fikri de “Ütü yapma, tasarruf yap”. Bu kapsamda tüm çalışanlar okula bir hafta boyunca ütüsüz kıyafetlerle gitmişler.
Çok değişik, bir o kadar da dikkat çekici. Ütülerin çektiği elektriğin evde çalışan buzdolabı, televizyon, bulaşık makinesi gibi daha büyük aletlerden daha fazla olduğunu bilirseniz, onlara hak verirsiniz.
Ahhh bunu bir de eşime anlatabilsem!! Dolapta ütülü duran gömlekleri bile giymeden önce muhakkak tekrar ütüler. Kazara ütüsüz bir şekilde dışarı çıkarsam (Çıkmaya çalışmak demek daha doğru olur) eve dönünce gizlice değiştiririm. Eşimin savunması: "Ütüsüz çıkarsan görenler 'Bu adama bakan yok galiba" diye düşünür.
Geçenlerde “Böyyük başımız” televizyonlarda başkanlık sistemini savunurken “en gelişmiş ülkeler başkanlık sistemi ile yönetiliyor” dedi.
Demesine dedi de, yapılan araştırmalara bakarsanız başkanlık ve yarı başkanlık sistemi ile idare edilen ve en gelişmiş denilen ülkeler arasında sadece Amerika ile Rusya var. Bunun sebebi belli, iki ülkenin sanayileri silah üzerine dayanıyor. Diğer gelişmiş sayabileceğimiz ülkelerde genellikle parlamenter ve parlamenter monarşik bir sistem var. Bunun tartışmasına burada girmeyeceğim.
Öte yandan, en geri kalmış ülkelerin yönetim sistemlerine bakarsanız, başkanlık sistemleri bunlarda da var.
Biliyorsunuz Avrupa Birliği’nden Eylül 2016 tarihi için “vizesiz dolaşım” diye ağzımıza bir parmak bal çalındı.
Bizimkiler de buna balıklama atladılar, her yayın organında reklam gibi haberler veriliyor konu hakkında.
Ben inanmıyorum. Avrupa Birliği üyeliği olmayan, ufukta da gözükmeyen bir ülke vatandaşlarına serbest dolaşım vizesi vermezler; doğruyu konuşalım. Ha belki vizelerde iyileştirme, bazı kolaylıklar olabilir ama elinizi kolunuzu sallaya sallaya Avrupa'ya gideceksiniz, “EU” vatandaşları gibi pasaport gösterip geçeceksiniz, bu bence hayal.
Yeni bir yıl geldi, gelirken de beraberinde bir sürü zam haberi getirdi. Bu filmi daha önce çoook seyretmiştim. Artık Rambo’yu bile geçti.
Gene memura, işçiye yaptıkları 3-5 kuruş zammı ballandıra ballandıra yayınlarken arkadan her şeyin fiyatını artırdılar sessiz sedasız. Çay kaşığının ucuyla veriyor, çorba kaşığı ile alıyorlar.
Petrol fiyatları son yılların en düşük seviyelerine indi. Bu bize nasıl yansıdı? Tabii ki eksi olarak. Geçtiğimiz yıllarda yöneticiler açıklamalar yapardı: "Efendim, işte petrole zam geldi, taşımacılık şöyle oldu, böyle oldu, petrol düşsün, biz,de indirim yapacağız..." Mış mış da mış mış. Buyrun; petrol düştü, peki benzin ve mazot fiyatları düştü mü? Yiyecek içecek fiyatları geriledi mi? Ne gezer!!!
Bu 20 sene önce de böyleydi, 20 sene sonra da böyle olacak. Her zamanki gibi bütün yükü vatandaşın sırtına yüklüyorlar.