Kerem Akça ‘Iguana Tokyo’: Aranan sanal gerçeklik bilimkurgumuz bulundu!
HABERİ PAYLAŞ

‘Iguana Tokyo’: Aranan sanal gerçeklik bilimkurgumuz bulundu!

FİLMİN NOTU: 7.5

Kaan Müjdeci’nin “Iguana Tokyo”su ülkemizde aranan taze sanal gerçeklik bilimkurgusu eksikliğini Japon aşılı dolduruyor. Bunu yaparken bunraku, anime, manga, siberpunk gibi kavramlar arasında dolaşarak bu diyarlarda zamanının ötesinde duruyor. 1-8 Ekim 2022 arasında düzenlenen Antalya Film Festivali Ulusal Yarışması’nın en iyisi, Shinoda, Oshii ile Tsukamoto’nun leziz bir karışımı.

 ‘Iguana Tokyo’: Aranan sanal gerçeklik bilimkurgumuz bulundu

TAZE DURAN BİR VIDEO OYUNU ÖYKÜSÜ

Hayal ile gerçek arasında gidip gelmenin Japon kültüründen, o ülke topraklarında yorumlanışı… Bir iguana, etraftaki fısıltılar, çanlar ve daha fazlası… Kaan Müjdeci “Iguana Tokyo”da yakın gelecekte M²’yi, bir sanal oyununun üzerine gitmek için yola çıkmış. Bu durum da bu diyarlarda kimlik bunalımıyla nefes kesici hale geliyor.

Haberin Devamı

Doruk Kaya-Yorgos Mavropsaridis ikilisi, Kazuya Nagaya ve Meral Efe-Yunus Emre Yurtseven’in sanat yönetmeni birlikteliği müthiş becerikli bir ritmik kurgu eşliğinde ilerliyor. Yönetmen, adeta Japon sinemasının 60’ları, 90ları ile bugünü arasında postmodern bir köprü kuruyor.

‘Iguana Tokyo’: Aranan sanal gerçeklik bilimkurgumuz bulundu

SHINODA-OSHII-TSUKAMOTO ARASINDA KURULAN KÖPRÜ POSTMODERNİZME AÇILIYOR

“Double Suicide”ın (1969) kukla tiyatrosu bunraku, “Ghost in the Shell”in (1995) anime/manga kültürü ile Tsukamoto’nun siberpunk body-horror geleneğini çılgınca birleştiğine tanıklık ediyoruz. Dinginlikle dinamizmin, dönemsel ile teknolojiği benzersiz bir tatla buluşturan karanlık ve melez yapı övülesi hale geliyor.

Bu halet-i ruhiye Türkiye için özgün bir Uzakdoğu resminin orijinal seslerle nefes almasına sebebiyet veriyor. İşin içine “Sevmek Zamanı” (1965) da, Bruce Lee etkili bir oyun imalatçısının da girebildiği ‘Japon’ tanımlaması, kültürlerarası çatışmayı ciddi anlamda manidar hale geliyor. Bu durum eşliğinde “Iguana Tokyo”nun renk ve ses balesine dönüşmenin keyfini sürdüğü bir gerçek!

Bu bütüne büyülü gerçekçi imgeleriyle bilinen Macar görüntü yönetmeni Herbai’nin de derinlikli bir vizyon kattığı tartışılamaz bir durum. 60’lar Japon Yeni Dalgası’ndan Shinoda, 89 yapımı “Tetsuo” üzerinden Tsukamoto ile 90’lardan Oshii arasında kurulan Japon kültürü bazlı melez köprü çok lezzetli. Özellikle montaj açısından ritim duygusu görülmeye değer bir ‘sonsuzluk’ içeriyor.

Haberin Devamı

‘Iguana Tokyo’: Aranan sanal gerçeklik bilimkurgumuz bulundu

BÜYÜLÜ GERÇEKÇİ BUNRAKU-ANIME ESTETİĞİ

Bu sayede gizeminin dozu çok iyi ayarlanmış, ‘şehvetli’, ‘tehlikeli’ ve ‘tutkulu’ bir dansın adı konuyor adeta. Yönetmenin burada istediği bir çeşit bunraku-anime estetiği yüklenen incelikli bir bilgisayar oyunu diyarı. Onun sanal gerçeklik bilimkurgusu tarafı da fazlasıyla vizyon sahibi ve kültürlerarası kargaşanın anlamına anlam katmaya yarıyor. Siberpunk desteği ise bu bağlamda fazlasıyla gerçekçi servis ediliyor.

Bu durum ister istemez aslında ‘Iguana’nın Müjdeci’nin “Sivas” (2014) ve ‘Hamlet’indeki hayvanlar gibi büyücü niyetine belirlemesi adına bir film izletiyor. “Iguana Tokyo”, kendine özgü ses-kurgu-yapım tasarımının birlikteliğiyle evrensel olabiliyor. Ama çıtayı o anlamda değil de Türkiye standartlarında yükseltebiliyor.

‘Iguana Tokyo’: Aranan sanal gerçeklik bilimkurgumuz bulundu

TÜRKİYE’NİN KURMACA GHOST IN THE SHELL’İ

Haberin Devamı

Nihayetinde 76 dakikalık taze bir kurgunun ‘vizyon’ peşinde yaşattıkları takdiri de, büyüyü de anlamı da peşine takarak çok değerli hale geliyor. Bu durum ise ‘peri masalı filmi’nden ziyade ‘sanal gerçeklik bilimkurgusu’na, “Tron”dan (1982) “Matrix”e (“The Matrix”, 1999) uzanan bir kurmaca kafası da transfer ediliyor zekice…

Müjdeci, özgün bir vizyonla, Türkiye’nin kurmaca “Ghost in the Shell”ine imza atıyor. Bu sayede 2017 tarihli stüdyolar için yapılan İngilizce yeniden çevrimle de rekabete girme olanağı buluyor. Özellikle Saadet Işıl Aksoy ve Ertan Saban’ın bu duruma sahici katkıları değerli. Bunun ötesinde ciddi anlamda bize yansıyan ise cesur ve bol çıplaklık içeren bir oyun yansıtılması esasen! Yönetmenin Miike ve Sono’dan ziyade Tsukamoto’nun ‘teknolojik body-horror’ eylemlerine yaklaşıyor.

‘Iguana Tokyo’: Aranan sanal gerçeklik bilimkurgumuz bulundu

BİLİNÇALTI/BİLİNÇDIŞI ÜZERİNE TEKNOLOJİK BİR RÜYA MI?

Esas hedef ‘Iguana Tokyo’nun retro dokulu ve kült eğilimli bir hediye eşyasına dönüştürülmesi. Onun duyusal sarhoşluğu filmin aileyle ilgili söylediklerine bir ‘Peckinpah’ kafası da katıyor. Ama bu damar o kadar da net değil. Telekinetik güçleri olan vahşi bir hayvanın içindeki ritmik kurgu esasen filmin MacGuffin’i işlevi görüyor.

Bu tazelik ise görüntülerin çekiciliğine kapılmamızı sağlıyor. Japonya’ya göç edip orada yaşayıp kimlik bunalımı çekme halleri ise ‘bilinçaltı/bilinçdışı’ üzerine bir çeşit ‘teknolojik rüya’ servis ediyor. “Iguana Tokyo”nun insan-hayvan arası bir sinemasal anahtarın peşine düşmesi ise ‘bedensel korku’ eğilimli Cronenberg’i de akla getirebiliyor. Ama Müjdeci’nin o konuda net bir eylem planı yok.

‘Iguana Tokyo’: Aranan sanal gerçeklik bilimkurgumuz bulundu

TÜRKİYE’DE DEVRİM, DÜNYADA ALIŞKANLIK

Ülkemizde bilimkurgu türünde kaliteli üretimlerden mahrumuz. Bu sebeple de 2010 sonrası “Iguana Tokyo”nun; “Yol Kenarı” (2017), “For The Blinds” (2014), “Durak” (2017), “Buğday” (2017) ile birlikte bu konuda bir devrime imza attığı söylenebilir. Özellikle Hollywood’un dahi Japon anime ve manga geleneğinden beslendiği çağda bu eğilimin bize de yansıması değerli bir özgünlük katıyor.

Ama bu konuda yapılan denemelerden çok sonra bir kurmaca dokunuş görüyoruz. Bu durum da yapılan çalışmanın dünya çapında bir benzersizlik olmasa da kendine özgü bir telepati ve postmodern hareketlenme yaratmasına alan açıyor. Müjdeci’nin bu türde daha çok böylesi detaycı ürünler vermesini arzulatan lezzetli bir film izliyoruz.

Türk ailesinin “Tokyo Hikayesi” (“Tokyo Story”, 1950) misali yolculuğu ise aslında Alamancılık’ın klişe hale geldiği yedinci sanat tarihimiz için de zeki ve taze bir dokunuş getiriyor. Kendi teknolojik ‘Tokyo’suna imza atarken ne Ozu’ya ne de başka birine benzememe adına değerli bir dokunuşu devreye sokuyor.

Bunraku tiyatrosunun Kitano’nun “Bebekler”i (“Dolls”, 2000) ve Guy Moshe’nin “Bunraku”sunda (2010) postmodern başyapıtlara dönüştüğünü düşünürsek burada yapılan çalışmanın o kadar da evrensel olamadığı açığa çıkıyor. Daha ziyade ‘Türkiye için bir devrim’ izliyoruz.

Sıradaki haber yükleniyor...
holder