Mehmet Coşkundeniz

17 Mart 2024, Pazar 07:00

Aşka dair gerçekler

“Aşk nedir?” sorusunun herkese göre bir yanıtı vardır kuşkusuz. Kendinizce bulduğunuz tanım, en iyi tanımdır. Aşık Veysel’e göre; “Seversin, kavuşamazsın, aşk olur...” Mevlana’ya göre; “Aşk, bir uçurumdan düşmek gibi bir şey, işte bu yüzden sevgili’ye ‘yar’ denir...” Belki de Özdemir Asaf’ın bir şiirinde anlattığı gibidir aşk; “Dünyanın nüfusu ikiye bölünüyor, yarısı sen oluyorsun yarısı ben... Sonra ikimiz bir bütün oluyoruz, kimseye sezdirmeden...” Aslında nasıl olursa olsun, ister romantik, ister edebi, ister felsefi, ister bilimsel, her tanım aşkın varlığını vurgular. “Aşk yoktur”, ya da “Aşka inanmıyorum” diyenleri bir kenara bırakın, onlar aşktan yana canı yandığı için dünyanın bu en güçlü duygusunu yok saymayı tercih ediyor. Onların bu iddiası, aşkın varlığını ortadan kaldırmıyor tabii ki. Ben de bu hafta size aşkın bazı gerçeklerinden söz etmek istedim. Bakalım sizin tanımlarınızla uyuşuyor mu...

1- AŞK iLAÇTIR

Kucaklaşma en büyük ağrı kesicidir. Aşıkken salgıladığımız oksitosin hormonu baş ağrısını giderir. Bir yeriniz ağrırken sevgilinizin size sarılmasına izin verin. Yanınızda yoksa fotoğrafına bakmanız bile ağrınızı azaltır. Ayrıca aşk önemli bir uyarıcıdır. Daha zinde olmanızı sağlar. Eğer acı çekiyorsanız, sevgilinizin elini tutun. Acınız hafifleyecektir.

2- AŞK ÖLDÜRÜCÜDÜR

İlaç olduğu kadar tehlikelidir de. Ayrılık, ihanet ya da sevilen kişinin kaybı gibi durumlarda ‘kırık kalp sendromu’na yakalanabilirsiniz. Şiddetli göğüs ağrısı, nefes darlığı, ritm bozukluğu yaşayabilirsiniz. Böyle bir durumda kalp krizi geçirme riskiniz yükselir.

3- AŞK TAKINTIDIR

Aşkın kendisi aslında ‘obsesif komplüsif bozukluk’ olarak adlandırılabilir. Yani, takıntı hastalığı... Tüm düşünceleriniz aşık olduğunuz kişiye yönelir, ondan başka hiçbir şeyle ilgilenemez hale gelebilirsiniz. Bu, sizin stres düzeyinizin artmasına neden olabilir. Stresin de insan fizyolojisinde çeşitli rahatsızlıklara yol açtığı biliniyor.

15 Mart 2024, Cuma 07:00

Kiloyla suç

17 yaşındaki Timur Cihantimur’un aşırı süratle kullandığı lüks otomobille, emniyet şeridinde bekleyen gruba çarpması ve Oğuz Murat Aci’nin ölümüyle sonuçlanan kaza gündemden düşmüyor. Anne Eylem Tok’un, suç işleyen oğlunu önce Mısır’a, ardından ABD’ye kaçırmasının organize bir iş olduğu belli. Anne ile oğlunu havalimanına götüren Ayşe Ceren Saltoğlu, bu organizasyonun parçası olduğu için tutuklandı.

Peki kim bu Ayşe Ceren Saltoğlu? Saltoğlu, Timur Cihantimur’un babası, Eylem Tok’un eski eşi ‘Dr. B’ lakaplı estetik doktoru Bülent Cihantimur’un sahibi olduğu Bursa’da ve İstanbul’da faaliyet gösteren ‘Estetik International’ adlı hastanelerin kurumsal iletişim ve pazarlama müdürlüğünü yapıyor. Saltoğlu, 2017’ye kadar 130 kiloydu. Tüp mide ameliyatı oldu, 58 kiloya kadar düştü. Ameliyatıyla ilgili verdiği bir röportajda “Zayıfladıktan sonra hiçbir şey hayal ettiğim gibi olmadı. Aynaya baktığımda bir balonun iğneyle söndürülmüş haline benziyordum.

Zayıfladıktan sonra şort, bikini, kısa kollu hiç giyemedim, çok mutsuzdum. Ya sarkan derilerimi yine yağ ile dolduracaktım ya da başka bir çözüm bulacaktım” demiş. Ayşe Ceren Saltoğlu işte o çözümü Estetik International hastanesinde ameliyat olarak buluyor. Bu konuda da şöyle demiş: “Birçok kişi ile görüştüm ama ameliyatsız düzelmeyeceğini söylediler. Toplamda 3 tane post bariatri (bedende meydana gelen aşırı zayıflama, sarkma, şekil bozuklukları ve düzensizlikler için uygulanan estetik ameliyatlar) ameliyat oldum ama bunlar kombine ameliyatlardı. Birinci ameliyatta; karın germe, kol germe, meme dikleştirme ve meme protezi yapıldı, ikincisinde; 360 derece karın germe yapıldı, sırt germe yapıldı. Üçüncü ve son ameliyatta ise sadece bacak germe yapıldı.”

KİŞİSEL ASİSTAN

Bu ameliyatları Estetik International’on doktorlarından Selçuk Aytaç yapıyor. Ameliyatların maddi karşılığı epey yüksek. Edindiğim bilgilere göre; hastanenin sahibi Bülent Cihantimur, ameliyat masraflarının büyük bir kısmını kendisi karşılıyor. Bir başka deyişle Saltoğlu pek bir ücret ödemiyor. İşte bu ameliyatlardan sonra da Saltoğlu’nun Cihantimur ailesiyle yolları bir daha ayrılmıyor. Hastanenin kurumsal ileşitim ve pazarlama departmanında 2018’den itibaren çalışmaya başlıyor. Ayşe Ceren Saltoğlu’nun çalışma alanı sadece hastane değil. Cihantimur Ailesi’nin adeta kişisel asistanlığını yapıyor. Verdiği 72 kilonun ardından yaptırdığı estetik ameliyatların belki de diyeti olarak boşanmış oldukları halde, hem Eylem Tok’un hem de Bülent Cihantimur’un kişisel işlerini kovalıyor.

ORGANİZE İŞLER

Nitekim olay gecesi de birlikteler. Saltoğlu ifadesinde olay gecesini şöyle anlatıyor: “3 saat Eylem Hanım işlerini halletti. Kendisi eserlerini imzalarken videolarını çektim, sosyal medya için içeriklerini oluşturduk. Saat 21.00 gibi Eylem Hanım ‘Yemeğe gidelim’ dedi. Tabloları alıp eve geri döneceğimden benim arabamla gittik. 23.00 sularında Eylem Hanım’a, Timur Cihantimur beyin şoförü olduğunu düşündüğüm bir telefon geldi. Eylem Hanım, Adem’le (şoför) konuşurken bir anda panikledi. Restorandan çıktık, aracıma bindik.” Sonrasında önce kaza yerine gidiyorlar, oradan eve uğruyorlar, sonra da havalimanına geçiyorlar. Ayşe Ceren Saltoğlu, sadece Eylem Tok’un verdiği direktifleri uyguluyor. Suça ortak olmaktan cezaevinde. Peki ya Bülent Cihantimur? Anne-oğulun kaçışını organize ettiği çok belli. Işın Karaca katıldığı bir programda Bülent Cihantimur ile ilgili ilginç şeyler söyledi. Cihantimur, Karaca’nın annesini ameliyat etmiş.

08 Mart 2024, Cuma 07:00

Surdibi'nde hayat var

İstanbul’un tarihi surları, uzun yıllar kentte hep bir problem olarak görülürdü. Surdibi denen bölge, adeta bir suç merkeziydi bir zamanlar. Madde kullananların mesken edindiği, at kesildiği, her türlü melanetin kol gezdiği bu bölgeye halk yaklaşamazdı bile.

Gazetecilik mesleğine polis muhabiri olarak başladığım için iyi bilirim bu bölgeyi. Boynumda fotoğraf makinesiyle Surdibi’nde epey polisiye olay kovalamışlığım var. Geçen hafta buluştuğumuz Fatih Belediye Başkanı Ergün Turan, “Size Surdibi’ni gezdireyim” dediğinde açıkçası önce şaşırdım. Ama gidip gördüğümde şaşkınlığım yüzlerce kat daha da arttı. Surdibi, benzerine çok az yerde rastlayacağınız bir yaşam alanına dönüşmüş. Belediyenin yaptırdığı ‘Kara Surları Millet Parkı’, Surdibi’nin çehresini değiştirmiş.

Oturma ve piknik bölümleri, bisiklet ve yürüyüş yolları, çocuklar için oyuncaklar, kafeteryalar, eğlence ve etkinlik alanları ve daha neler neler... Surdibi’nin o mezbelelik halini bir yaşam alanına dönüştürmek hiç de kolay olmamış tabii. Başkan Ergün Turan ve personeli, o bölgedeki tüm gecekondu, iş yeri, otopark sahipleriyle tek tek anlaşmış. Tam 943 yapı kamulaştırılıp yıkılmış ve ortaya müthiş bir yaşam alanı çıkmış. Millet Bahçesi’nin ilk iki etabı tamamlanmış. Bittiğinde toplam 5 etaptan oluşacak ve Topkapı’dan Yedikule’ye kadar bütün Surdibi kesintisiz olarak parka dönüşecek.

Başkan Ergün Turan ile bu bölgeyi gezerken kendisine “Burayı yaparken birtakım yasa dışı oluşumlardan tehditler almadınız mı? Çünkü işlerine çomak soktunuz” dedim. Bana, “Elbette aldık ama pabuç bırakamazdık. Biz Millet Bahçesi’ni tamamladıktan sonra bu bölgede suç oranı çok ama çok azaldı. Hâlâ birkaç münferit olay oluyor ama görevlilerimiz rastladıkları her olayda Emniyet’i bilgilendiriyor ve anında müdahale ediliyor” diye cevap verdi. Tabii bu bahçe sadece Fatihliler için değil. Kentin her yanından buraya gelen insanlar var. Çocuklar güven içinde oyunlarını oynuyor, aileler masalarda oturup pikniklerini yapıyor, yaşlılar keyifle yürüyüş yollarında yürüyor.

KÜTÜPHANE DERKEN?

Başkan Ergün Turan, pek de kitap okunmayan bir ülkede kendini kütüphane yaptırmaya adamış. Kütüphane deyince benim aklıma raflarda kitapların sıralandığı, insanların sessizce gidip kitap okuduğu bir yapı geldi tabii. Ama Fatih’teki kütüphaneler bir başka. Sanki birer etüt merkezi. Öncelikle hepsi modern bina anlayışla inşa edilmiş. Bir üniversite amfisi gibi...

03 Mart 2024, Pazar 07:00

Aşık olduğunla evlen ama aşıkken evlenme

Daha önce defalarca söylediğim ve yazdığım ‘Aşık olduğunla evlen ama aşıkken evlenme’ sözünü geçen perşembe Okan Bayülgen’in ‘Çıplakkafa’ programında bir kez daha tekrarladım. Bu söz Twitter’da gündem oluşturdu, ilk defa duyanlar ne demek istediğimi tam olarak anlamadı. Öyleyse bu konuya bir kez daha göz atalım ve “İnsan ne zaman evlenmeli?” sorusunun cevabını bulalım. Gelin önce aşkın evrelerine bir göz atalım.

1. EVRE:
BULUTLARIN ÜSTÜ

Heyecanın dorukta olduğu, hormonların kol gezdiği, bulutların üzerinde dolaştığımız dönem. Beynimizin muhakeme merkezi bloke altında. Karşımızdaki insanla ilgili ‘iyi, kötü, doğru, yanlış, güzel, çirkin’ gibi yargılara varamıyoruz. Aşkın gözünün kör olduğu dönemdir bu. Harikadır ve bir daha yaşanmayacaktır. 6 ila 8 ay kadar sürer. Bu dönemde alacağımız her karar bizi yanıltabilir. Bu nedenle aşkı bu kadar yoğun yaşarken ‘karar’ almak yerine olayı akışına bırakmak, tadını çıkarmak iyidir. Bir başka deyişle bu dönemde ‘evlilik’ kararı alınmaz. İşte ‘Aşık olduğunla evlen ama aşıkken evlenme’ sözü tam da bu dönem için geçerlidir.

2. EVRE: SORULAR...
SORULAR...

İlk 6 ay tamamlanıp dopamin salgılanması normal seviyeye indiğinde artık gözümüz açılır. Muhakeme yetimiz geri gelir. İlk 6 ayda hoşumuza giden bazı şeylerin bizi rahatsız ettiğini hissederiz. Bu dönem karşılıklı ‘tanıma’ dönemidir. Her hareket, her söz, anlamlandırılmaya başlanır. “Neden böyle dedi?”, “Neden böyle davrandı?” gibi soruların cevapları yavaş yavaş bulunur. Herkes birbirinin, zaaflarını, yanlış yönlerini keşfetmeye başlar. Ayrıca bu dönemde, “Ne oluyor, nereye gidiyoruz, acaba ilişki devam edecek mi?” gibi sorular zihni sürekli meşgul eder. Sevgi sözcüklerinin söylenmesi yetmez, geleceğe dönük bazı cümleler de istenir.

01 Mart 2024, Cuma 07:00

Sirk yıldızları

Şöhret çok acayip bir şey. Oyuncu Taner Ölmez, geçen pazar bizim gazetede yayınlanan röportajında şöhretle ilgili, “Bu iş zaten bir virüs, şöhret bir zehir. Düşmemek lazım o tuzağa, yoksa sizi dibe çeker. Çünkü sana hak ettiğinden fazla değer veriyorlar. Sen de dolayısıyla bunu kaldıramayabilirsin” demişti. Ne kadar da ‘cuk’ oturan bir açıklama...

Özellikle Türkiye’de çok kısa sürede şöhret olup, aynı hızla yok olan çok sayıda insan var. Bunu bir kenara yazalım, ‘şöhret’ denilen sahte olgunun bir diğer tarafına geçelim. ‘Şöhret’ büyüsüne kapılıp bu yolda yürümeye başlayanlar önceleri medyada haber olabilmek için kendilerini yırtar. Röportajlar, kurmaca haberler, gizli çekilmiş süsü verilen fotoğraflar falan... Bu sayede tanınır hale gelirler ve sonra nedense, bir zamanlar “Abi beni de bir haber yapsanıza” diye yalvardıkları habercilere sırtlarını dönerler. Sanırlar ki, sahip oldukları şöhret hayat boyu devam edecek...

Sanırlar ki, bir daha haber olmasalar bile tanınırlıkları hiç bitmeyecek...

Can Yaman, tam da böyle biri işte...

Dizilerde ilk oynamaya başladığında kapısını çalmadığı gazete, dergi yoktu. Röportaj yapmak isteyen herkese, görüntü almak isteyen herkese bir mavi boncuk, bir güler yüz, bir şirinlik...

Dizisi Avrupa’da yayınlanmaya başladıktan sonra bir haller oldu Can Yaman’a. Hem İtalya’da hem de Türkiye’de gazetecilerle arası iyi değil. Bakın buraya kadar olan duruma ‘Olabilir’ diyebiliriz. Ama İstanbul’da, bir yemekten çıkarken kendisini görüntüleyen gazetecilere çıkışıp sonra da “Kendi sirkinizde size iyi oyunlar” demesi haddini aştığını gösteriyor. Ama ah işte, bu lafın bir tarafının kendisi olduğunun farkında bile deği. Sanırım hiç sirk görmemiş. Medyayı ille bir sirke benzetecekse, haberciler o sirkin ancak gösteriler arasında sahneyi düzenleyen, ipleri geren, kafesleri hazırlayan çalışanları olabilir. Sirkin yıldızı da onlar değildir. Sirkin yıldızları genellikle zekalarıyla bilinen şempanzeler, korku salan aslanlar, kaplanlar ve tabii ki güldürmeyi amaçlayan palyaçolardır. Şöhret dünyasının bir parçası haberciler ise diğer parçası ünlülerdir. Can Yaman, bu dünyayı bir sirke benzetiyorsa, kendisinin de o sirkin içinde olduğunu anlaması gerek. Hangi gösterinin bir unsuru olacağı ise artık kendisine kalmış...

YANİ TEK SORUN 29 ŞUBAT MI?

27 Şubat 2024, Salı 07:00

Bazı evlilikler mutlaka biter

Hiç kimse boşanmak için evlenmez ama ne yazık ki her evlilik de sürmüyor. Türkiye’de yılda 150 bine yakın çift boşanıyor. Anlaşmazlık yaşayan çiftlerin bazıları aslında birazcık çabayla evliliklerini kurtarabilir. Ama bazı evliliklerin öyle ya da böyle biteceği daha baştan bellidir. İşte bitmesi neredeyse kesin olan o evlilik çeşitleri...

1-AİLE ZORUYLA YAPILAN EVLİLİK

İster kadın, ister erkek, istemediği biriyle evlendiğinde zaten kendini o evliliğin parçası gibi hissetmez. Çünkü kendisini değil, ailesini mutlu etmek için evlenmiştir. Doğal olarak kendini o evliliğin parçası olarak hissetmez. Mümkün olan en kısa sürede de bu evliliği bitirmek isteyecektir.

2-ESKİ SEVGİLİYİ UNUTMAK İÇİN YAPILAN EVLİLİK

Bazen sırf eski sevgiliden intikam almak için, bazen de eski sevgiliden ümit kesildiği için evlenilir. Bu şekilde evlenen kişi aslında eski sevgiliyi hem kalbinde hem de beyninde taşımaktadır. Bu durumda asla kendini o evliliğe ait hissetmeyecektir. Bu evliliğin sonu da aile mahkemesidir.

3-ZAMANI GELDİ DİYE YAPILAN EVLİLİK

Okul bitti, iş bulundu, aşk yok ama evlenmek istiyor bu deli gönül... Çevreden de “E evladım artık evlen” baskısı var. ‘Hayırlı bir kısmet’ bulunuyor, mantık dahilinde evleniliyor ama cicim ayları geçtikten sonra gerçekler gün gibi ortaya çıkıyor. Ne paylaşım var ne de uyum. Tabii ki yürümeyecektir.

4-ALELACELE YAPILAN EVLİLİK