Mehmet Coşkundeniz

03 Mayıs 2024, Cuma 07:00

Parayı veren güzelliği alır

Geçenlerde tüm magazin sitelerinde aynı haber vardı: “Dünyanın en güzel 100 kadını açıklandı, 3 Türk oyuncu listede yer aldı.” Listenin 33’üncü sırasında Sıla Türkoğlu, 43’üncü sırasında Özge Yağız ve 53’üncü sırasında Hande Erçel bulunuyormuş. Geçen yıl da 5 Türk kadını varmış ama bu yıl 3’e düşmüş.

Peki kim yapıyor bu listeyi? TC Candler diye bir Instagram hesabı. Ben de merak ettim acaba kim karar veriyor bu 100 kişiye? Uluslararası bir jüri mi var? Yoksa tüm dünyadan herkese açık bir oylama sistemi mi var? Meğer bu söylediklerimin hiçbiri yokmuş. TC Candler’in parayla üye olunan bir sitesi var. Ayda 3 dolara, 6 dolara ve 10 dolara olmak üzere üç tür üyelik alabiliyorsunuz. 3 dolarlık üyelikte gösterdiğiniz bir aday listeye giriyor, yıl içinde de toplam 36 oy kullanabiliyorsunuz. 6 dolarlık üyelikte 2 adayınız garanti ediliyor, oy sayınız 60’a çıkıyor. 10 dolarlık üyelikte de yine 2 garanti adayınız listeye giriyor ve 120 oy kullanabiliyorsunuz. Bu sitenin hepi topu 3 bin üyesi var. Bu 3 bin üye adayları belirliyor, sonra attıkları oylarla kimi isterlerse onu birinci sıraya taşıyor. Sizin anlayacağınız, bu listeye girmek isterseniz, paralı üye olup kendinizi aday gösterebilirsiniz. Kim bilir, diğer üyelerden de oy alırsanız ilk sıraya kadar çıkabilirsiniz. Ya da paranız varsa örneğin 10 bin dolara 1000 üyelik birden satın alıp bir anda listeleri darmadağın edebilirsiniz. Sıla Türkoğlu, Özge Yağız ve Hande Erçel’i güzel bulursunuz, bulmazsınız onu bilmem. Ama seçimin çok da tarafsız olduğuna inanmayın. Çünkü parayı veren, listedeki en güzel unvanını satın alabiliyor.

YAPAY ZEKAYA GEREK VAR MIYDI?

‘Güzellik’ten söz etmişken bir başka ‘garipliği’ de es geçemezdim. Yine bir Instagram hesabı, “Yeşilçam kadınları genç halleriyle günümüzde yaşasaydı nasıl olurdu?” diye sorup Türkan Şoray’ı, Hülya Koçyiğit’i, Fatma Girik’i, Filiz Akın’ı, Gülşen Bubikoğlu’nu ve Emel Sayın’ı, yapay zeka kullanarak gençleştirmiş. Bu isimlerin hepsi hâlâ güzel. Yapay zeka ile gençleştirilmelerine de gerek yok. Gençlik fotoğrafları hâlâ arşivlerde. Zaten baktığınızda yapay zekalı hallerinin değil de o eski fotoğraflarının çok daha güzel olduğunu anlıyorsunuz. Türkan Şoray’a ayrı bir parantez açmak gerekiyor. Şoray, kendi hesabından ‘Bodrum Hakimi’ filmindeki bir karesini paylaşıp gereken cevabı vermiş. Ki zaten Türk sinemasının gelmiş geçmiş en güzel kadınıdır ve konu benim açımdan tartışmaya kapalıdır. En son Adana Portakal Çiçeği Karnavalı’nda, Şoray Uzun ile yaptığı söyleşide canlı olarak izledim Türkan Şoray’ı. Sahnedeki duruşu, konuşması, yaptığı dans gerçekten müthişti. İzlemeye gelenlerin duyduğu hayranlığı ise anlatmama gerek yok. Sözün özü, hiçbir yapay zeka Türkan Şoray’ı olduğundan daha güzel yapamaz. Çünkü o güzelliği tanımlayacak kelime henüz bulunmadı.

BİZE BU YOLDAN GERİ DÖNÜŞ YOK

Fenerbahçe erkek basketbol takımı bu akşam Euroleague play-off serisinde kendi evinde Monaco’yu ağırlıyor. Maçı kazanırsa, Berlin’deki ‘Final Four’a gidecek. Şu ana kadar oynadığı oyunla bunu da hak ediyor. Çarşamba günkü maçta gösterdikleri mücadele, finallere gitmeyi ne kadar çok istediklerini gösterdi. Ben bu akşamki maçı da kazanacaklarını düşünüyorum. Yalnız bunun bir ‘ama’sı var... O amayı da geçen geceki maçtan sonra takımın koçu Sarunas Jasikevicius söyledi. Taraftara dedi ki; “Daha da gürültü yapın, daha çok ses çıkarın. Ama özellikle takım kötüye giderken. İyiyken tabii ki destek olmak kolaydır ama iyi taraftar kötü durumda daha çok ses çıkartır, destek olur.” Bugün maça gideceklere ben de şunu söylemek isterim. Oraya oturmaya gitmiyorsunuz. Ya da kendi uydurduğunuz saçma sapan marşları söylemeye gitmiyorsunuz. “Sevdik seni, her şeyden çok, Fenerbahçe bize bu yoldan geri dönüş yok” şarkısı yeter size. Takımın bu akşam size her zamankinden daha çok ihtiyacı var.

26 Nisan 2024, Cuma 07:00

Bir ibret hikayesi

Dünkü gazetemizde Alev Gürsoy Cimin’in Nihal ve Bahar Candan kardeşler ile ilgili yaptığı haberi okudunuz mu bilmiyorum. Okumadıysanız, posta. com.tr’den bulup okuyun. Hele hele, sosyal medyada ‘meşhur’ olmak isteyen evladınız varsa mutlaka okuyun. Bir zamanlar sosyal medya paylaşımlarıyla dikkat çeken ama bir dolandırıcı şebekesiyle birlikte hareket ettikleri iddiasıyla geçen yılın sonlarında tutuklanan kardeşlerden Nihal’in cezaevinde yememe hastalığı ‘anoreksiya’ya yakalandığı ve 37 kiloya kadar düştüğü anlatılıyor haberimizde.

Cezaevine ilk girdiğinde tutuklanmasını protesto etmek için yemek yemeyi reddeden Nihal Candan, bir süre sonra hiç yiyememeye başlamış. Gelinen nokta çok acı gerçekten. Suçlu ya da suçsuz olduklarına yargı karar verecek ancak bu iki kız kardeşin şatafatlı yaşam tarzından üç kişilik cezaevi koğuşuna düşmeleri ibret verici bir hikaye. Nihal ve Bahar Candan’ın Instagram hesapları hâlâ açık. Paylaşımlarına baktığınızda bu iki kız kardeşin İstanbul’un, Çeşme’nin, Bodrum’un ve hatta Avrupa’nın en lüks restoranlarında çekilmiş fotoğraflarını, videolarını görüyorsunuz. İki kişilik hesabın bir asgari ücret seviyesinde olduğu bu restoranlarda paranız varsa elbette yemek de yiyebilirsiniz, doğum günü de kutlayabilirsiniz. Kardeşler kara para aklama iddiasıyla tutuklandıktan sonra anneleri Umut Candan onların hiç paraları olmadığını, Instagram’da sergiledikleri o lüks yaşamın da sadece gösteriş olduğunu söylemişti. İşte bu gösterişli yaşam tarzını sergilemek isteyen bu iki kız kardeşin ödediği bedel çok ağır oldu. Nihal şimdi bırakın suşiyi, karavanada çıkan kuru fasülyeyi bile yiyemiyor. “Bir ürün size pahalı geliyorsa muhtemelen sizin için üretilmemiştir” diye bir söz vardır. Sizin için üretilmeyen bir ürün ya da satın alamayacağınız bir hizmet için ödün vermeye başlarsanız, son noktada ortaya çıkan şey gerçekten hayatınızı karartabilir.

GÜNDEM UZMANI

Bana göre; Türkiye’nin gündem yaratma ustası Hülya Avşar’dır. Ya yaptığı programda bir şey söyler, ya değişik bir şey giyer ya da eski eşi Kaya Çilingiroğlu ile ilgili konuşur. Ama bunu çok ustaca yapar, öyle her gün medyada, internet sitelerinde yer almak istemez. Söylediği şeyler yıllarca konuşulur, üzerine programlar yapılır. Zaten ne söyleyeceğini, ne yapacağını hep önceden planlar. Bunu bana bir programda kendisi söylemişti. Hülya Avşar’ı asla geçemeyecek olmasına karşın Selen Görgüzel’in de henüz usta olmasa da bir gündem uzmanı olduğunu düşünmeye başladım. Sünnet derisi enjekte ettirmekten, anne sütü içmeye, ayı kanı içmekten restoranda hesabı kimin ödeyeceğine kadar her konuda öyle şeyler söylüyor ki; bir anda gündem oluyor. Şimdi de yeni bir estetik operasyon geçirmiş, onunla gündemde. Zaman zaman aşırıya kaçtığı, söyledikleriyle yaptıklarının birbirini tutmadığı oluyor ama kabul edelim ki gündem yaratmakta çok başarılı. Yalnız merak ediyorum, bu kadar medyada yer alınca bu kendisine ‘iş’ olarak dönüyor mu? Bildiğim kadarıyla bir ara Boğaz hattındaki kulüplerde şarkı söylüyordu. Şimdilerde pek ilanlarını da görmüyorum. Gündem yaratma uzmanlığı ‘iş’e yarıyorsa sorun yok. Ama yaramıyorsa yaptıkları pek de dikkate alınmıyor demektir.

TÜRKİYE’NİN SPORU VOLEYBOLDUR

Kadın voleybolcularımızın başarı üzerine başarı kazanmasından sonra bu spora artan ilgi öyle bir noktaya geldi ki; geçen pazar Fenerbahçe ile Eczacıbaşı arasında oynanan final serisinin son maçı, Somera’nın sosyal medya reyting sıralamasında birinci oldu. Yani anlı şanlı diziler, milyonluk prodüksiyonlar falan hikaye. Evet, voleybol şimdilik futbolun gerisinde. Ancak futbol dünyasında yaşanan çirkinlikler, voleybolun giderek daha da yükselmesini sağlıyor. Kendi kızımdan biliyorum, özellikle kız çocuklarının voleybola ilgisi çok üst düzeyde. Spor kulüplerinin voleybol alt yapı seçmeleri dolup taşıyor. Özel voleybol okullarında kayıt sırası var. Maçlar doluyor, biletler günler öncesinden tükeniyor. Bu arada hiç voleybol maçına gittiniz mi bilmiyorum ama öyle güzel bir seyirci kitlesi var ki şaşarsınız. Ortam temiz, seyirci bilinçli, nezaket üst düzeyde. Bence ailece yapılacak etkinlikler arasına bir voleybol maçına gitmeyi de alın. Asla pişman olmayacaksınız.

23 Nisan 2024, Salı 07:00

Evlilikte aşkın devam ettiğini gösteren işaretler

Evlilik aşkı öldürmez, aşkı insanlar öldürür. Ama elbette evlilikte aşk boyut değiştirir, sevgi ve yol arkadaşlığıyla harmanlanmış bir duyguya dönüşür. İşte bu harika bir şeydir ve evliliğin devam etmesini sağlayan en önemli unsurdur. Peki siz bunu başarabildiniz mi? İşte bunu anlamanızı sağlayacak işaretler...

1-İLK KOŞAN KİŞİ

Bir problem yaşadığınızda, sıkıntılı bir durumla karşılaştığınızda birbirinizin yardımına koşuyor musunuz? Bu çok küçük bir şey bile olabilir. Evde sigorta atmıştır, yolda lastiğiniz patlamıştır. Ya da önemli bir sağlık sorunudur. Önemli olan, elinizdeki her şeyi bırakıp öncelikli olarak eşinizin sorununu halletmek için çaba göstermenizdir.

2-GÜZEL KONUŞMAK

Kaç yıldır evli olursanız olun fark etmez, başkalarına birbirinizden bahsederken güzel ve olumlu konuşuyor musunuz? Birbirini seven insanlar, aralarındaki olumsuz şeyleri kendi içlerinde çözer, başkalarına aktarmaz. Başkalarına anlattığınız şey her zaman iyidir. Ailenize, arkadaşlarınıza ya da yeni tanıdığınız birine eşinizi övüyorsanız aşk sizinle demektir.

3-ETKİLİ İLETİŞİM

Yaşadığınız sorunlarda susup bir kenara çekilmek yerine konuyu çözmek için iletişim kurabiliyor musunuz? Evliliğin en büyük düşmanlarından biri iletişimsizliktir. Susuyorsanız, evliliğiniz pek de önemli değildir. Ama konuşabiliyorsanız, evliliğiniz hâlâ değerlidir. Daha da önemlisi birbirinizden vazgeçmek istemediğinizi ançak iletişimle gösterebilirsiniz.

4-ÖZÜR DİLEMEK

21 Nisan 2024, Pazar 07:00

Aşk hayatınızı berbat edecek 10 beklenti

Aşk çok güzel, harika bir duygu. Ama dizilerdeki, filmlerdeki, romanlardaki gibi yaşanmıyor. Dizilerin, filmlerin pompaladığı şekilde aşk yaşamayı umuyorsanız, büyük hayal kırıklığı yaşarsınız. “Ve sonsuza kadar mutlu yaşadılar...” sözünü ancak bir masalın sonunda duyabilirsiniz. Oysa yanlış beklentilerden kurtulursanız, o mutluluğu kendi elinizle kurabilirsiniz. İşte, ilişkinizin düşmanı olabilecek, gerçekten uzak 10 beklenti...

1- ONUN HAYATINDA ÖNCELİKLİ OLMAK

Evet çoğunlukla öncelikli olabilirsiniz ama unutmayın ki sevgilinizin de bir yaşamı var. İşi, arkadaşları, ailesi, hobileri... Tüm bunları boş verip hep size öncelik vermesini beklemek bencilliktir. Böyle bir beklenti içine girerseniz bir süre sonra hayal kırıklığı yaşamaya başlarsınız.

2- HİÇ TARTIŞMADAN İLİŞKİ SÜRDÜRMEK

Çatışma, ilişkinizi bozacak bir unsur değildir. Yeter ki; birbirinize olan saygınızı kaybetmeyin. Aksine, çatışma ile ortaya çıkacak tartışmalar ilişkinizdeki sorunları fark etmenize ve onarmanıza yol açacaktır. Böylece daha sağlıklı bir ilişkinin temellerini de atmış olacaksınız. Aman dikkat! Tartışmayı, günlük rutin kavgalara dönüştürmeyin!

3- HAYATI SADECE İKİ KİŞİLİK YAŞAMAK

“Biz bize yeteriz” düşüncesi çok romantik olsa da asla gerçekçi değil. Kendinizi dünyaya kapayıp sadece iki kişilik bir yaşam kurma düşüncesi rahatsızlık vericidir. Sevgiliniz sizin duygusal ihtiyaçlarınızı karşılasa da tüm sosyal ihtiyaçlarınızı karşılayamaz. Hayatınızda ne kadar çok insan varsa, ilişkiniz o kadar zenginleşir.

19 Nisan 2024, Cuma 07:00

Asıl tehlike duygusal şiddet

Cinsel taciz, cinsel istismar ve cinsel şiddet mücadele edilmesi gereken olgular. Ancak unutulmamalı ki; bir de duygusal taciz, duygusal istismar ve duygusal şiddet var. Üstelik bu durum cinsiyetsiz. Yani hem kadına hem de erkeğe uygulanabiliyor. Ve birçok kişi, ilişkinin içinde duygusal şiddete maruz kaldığının farkında olmuyor. Sevgiliden duyulan ve kulağa hoş gelen birçok cümlenin duygusal şiddet içerdiğini biliyor muydunuz? Örneğin, “Seni kendimden bile kıskanıyorum” cümlesi... Örneğin, “Beni terk edersen ölürüm” cümlesi... Ya da bazı istekler. “Onu giyme bunu giy”, “Şununla görüşme, bununla buluşma”, “Şuraya gitme” gibi... Bir de davranışlar var. Görmezden gelme, uzun süreli küslükler, seksi bir ödülceza yöntemi gibi kullanma, küçümseme, aşağılama gibi...

DOZU GİDEREK ARTAR

Fiziksel şiddette olduğu gibi, duygusal şiddette de kabul ettiğimiz ya da hoşgördüğümüz her şey bir sonraki seferinde dozu artarak karşımıza çıkacaktır. Duygusal şiddet uygulayanlar genellikle kendi psikolojik sorunlarını çözememiş kimselerdir. Bir başka deyişle, sizin ilişkiye verdiğiniz değerin, emeğin ya da sevginizin boyutunun bununla hiçbir ilgisi yoktur. Sizin yaptıklarınız ya da yapmadıklarınız etki etmez. “Düzelir” diye ummak ise beyhude bir bekleyiştir. Kendinizi duygusal anlamda baskı altında hissediyorsanız en iyi yol bu ilişkiyi bitirmektir.

DUYGUSAL ŞİDDETİN 10 BELİRTİSİ

1- AŞIRI KISKANÇLIK

Kıskançlığın sevgiden kaynaklanmadığını bilmelisiniz. Hayır, sizi çok sevdiği için kıskanmıyor, aksine kendini çok sevdiği için böyle davranıyor. O, egosal anlamda tatmin yaşarken sizi baskı altında tutarak duygusal erozyona uğramanıza neden oluyor.

2- ŞEFKAT EKSİKLİĞİ

14 Nisan 2024, Pazar 07:00

Aldatanı affetmek ne kadar doğru?

Başınızdan bir aldatılma olayı geçmişse, nasıl berbat günler yaşandığını iyi bilirsiniz. Bir şekilde atlatılıyor, hayat devam ediyor. Ama nasıl devam etmeli? Sizi aldatan kişiyle mi yoksa sil baştan yapıp yepyeni bir düzenle mi? Bu kararı sadece aldatılan kişi verebilir. Başkalarının söyleyeceği hiçbir şey, karar verme konusunda etkin olmamalı bence. Affedene de affetmeyene de bir şey söylemek kimsenin haddine değil. Herkesin koşulları farklı, duygu durumları farklı. Öncelikle şunu bilelim ki; aldatan kişi erkekse bir gün mutlaka yakalanır. Çünkü detayları atlar. Bugüne kadar yakalanmamış olanlar kendiyle övünmesin. Yakalanmayan erkek yoktur, yakalamak istemeyen kadın vardır. Henüz koşulları uygun değildir de o yüzden bilmezlikten geliyordur. Ancak o gün gelecektir ve o erkek sevgilisi ya da eşi tarafından yakalanacaktır. İşte o an sizi yakalayan o kadının karşısında olmak istemezsiniz. Müthiş bir öfkeyle dolmuştur çünkü. Bir gün önce sevgiyle sarıldığı o erkeğe, olay ortaya çıktıktan sonra iğrenerek bakar. Öfkesini mutlaka dışa vurur. Bunu sözlerle de yapar, hareketlerle de yapar. Henüz o erkekle devam edip etmeme konusunda karar verme sürecinde değildir. Bedel ödetmek ister önce. Aldatılmanın yarattığı intikam ateşiyle doludur. Sonra yasını tutar, ardından da hayata dönüş süreci başlar. İşte o süreç aynı zamanda karar verme sürecidir.

AFFETME REHBERİ

Yazının bu noktadan sonrası “Affetmeli miyim, affetmemeli miyim?” diye düşünen kadınlara bir rehber niteliği taşıyor. Affetmek “Büyüklük bende kalsın” düşüncesiyle yapılmamalı. Affettiğiniz kişinin hayatı boyunca size minnet duymasını ve bu minneti sürekli göstermesini beklemeyin. Karşınızdaki kişinin af dilerken eğilip bükülmesini, pişman olduğunu göstermesini de beklemeyin. Kurallarını sizin koyduğunuz bir af dileme şeklini tabii ki bilmemektedir. Siz sadece af dilerken samimi olup olmadığına bakın, şekle takılmayın. “Hele bir sürünsün de öyle affederim” diyerek intikam yoluna gitmeyin. Bu durumda sizden af dileyen kişiyi de umutsuzluğa ve belki de yapmak istemediği şeylere itersiniz. Genellikle böyle durumda olan insanlar “Nasılsa beni affetmiyor” diyerek acısını biraz olsun hafifletebilmek düşüncesiyle başkalarına yönelebilirler. Bu da ilişkinizin tamamen bir çıkmaza girmesine neden olur. Affederken neyi affettiğinizi, neden affettiğinizi bilin. Sevgilinizin, eşinizin yaptığı hatayı yumuşatacak hafifletici sebepler aramaktan vazgeçin. Bu sebepler sizin affetmenizi kolaylaştıran etkenler gibi gelir. Ama sonra gerçeğin öyle olmadığını öğrendiğinizde yeniden bir yıkım yaşarsınız. Yani, “Bu hatadan o sorumlu değildi, onu buna başkaları itti” gibi düşünceler işe yaramıyor.

YENİDEN OLABİLİR

Affettiğinizde o size istediği kadar “Sana söz veriyorum, bu bir daha asla olmayacak” desin. Hepimiz insanız ve ne yazık ki hatalardan ders almayı bilmiyoruz. Bu yüzden de zaman zaman aynı hataları tekrarlayabiliyoruz. “Affetmeseydim tekrarlamazdı” gibi bir düşünce de yanlıştır. Sevgilinizi affetmeyi düşünüyorsanız, hatasını herkese duyurmayın. Bu sizi ilgilendiren, sizin aranızdaki bir şey. Hatayı ne kadar çok kişiye duyurursanız affetmeniz o kadar zor olacaktır. Çünkü affetmeye kalktığınızda “Ama şimdi benim hakkımda ne düşünecekler?” diye bir ikilemle karşı karşıya kalabilirsiniz. Hâlâ hangi seçeneği tercih edeceğiniz konusunda karar vermemişseniz affetmiş gibi yapmayın. Çünkü bu kez sizin istikrarsızlığınız söz konusu olacak. Bu iş çocuk oyuncağı değil. Bugün affedip, yarın bundan vazgeçmek hiç hoş bir davranış değil. Affettikten sonra artık geri dönüp her kavgada hatasını yüzüne vurmayın. Geçmişte yaşanmış olanlar, orada kalmalı. Siz yeni bir sayfa açtınız. Hatasını onun yüzüne vurarak baskı altına alırsınız. O da aslında görünürde affettiğinizi, içten içe kin beslediğinizi düşünür ve “Ne yapsam olmuyor” diyerek sizden ve ilişkiden uzaklaşır. Affedebilmeniz için arada bir sevgi bağı olması gerektiğini unutmayın. Affetmek için sizin seviyor olmanız da yetmez. Onun da sevdiğine kesin olarak inanmalısınız. Sevmediğiniz birini affetmek sizde pişmanlık duygusu yaratacaktır. Başka bir hata ile karşılaştığınızda “Ben bu insanı mı affetmişim?” diye kendinizi suçlarsınız. Bu arada aldatma olayını affedip affetmemek size kalmış. Ama şiddet, aşağılama, hakaret, saygısızlık, sürekli yalan söyleme gibi hataların affedilmemesi gerektiğini ben size bir kez daha hatırlatayım.