Verda Özer Dünya için kırmızı alarm
HABERİ PAYLAŞ

Dünya için kırmızı alarm

 

Şu an dünya üzerinde var olan hayvan ve bitki türlerinin yüzde 75’i yok olmak üzere. Omurgalı türlerin popülasyonları, 50 yıldan daha kısa sürede tam yüzde 69 azaldı. Bilim insanları buna ‘Yeryüzünün 6’ncı Yok Oluşu’ ismini takıyor. Zira insanoğlunun var oluşundan bu yana dünya üzerinde yaşam 5 kez böyle tükenmiş. Her seferinde yeryüzünde canlıların yüzde 75’i hayatını kaybetmiş. İşte bugün içinde olduğumuz süreç de bunun 6’ncısı.

*

Daha korkunç olan ise şu: El birliğiyle yaptığımız bu imhanın hızı, daha önceki seferlerde insanların diğer canlıları yok etme hızının en az 100 katı. Teknoloji sağ olsun. Süreç o kadar hızlı ki düşünün, 1970’den bu yana hayvan nüfusu yüzde 68 oranında azalmış. 500 hayvan türü de tamamen yok olmak üzere. Dahası; bu sürecin geri dönüşü yok. Yani yok olan canlı türlerini bir daha hiç göremeyeceğiz. Uzmanlar bir türün yok oluşunun başka bir türün yok olmasına yol açtığını da özellikle vurguluyorlar. Hakeza tüm canlılar beslenme ve üreme üzerinden birbirlerine bağlılar. Tam da bu yüzden yok oluş topyekûn oluyor. Dolayısıyla, bunun insanlığın da yok oluşunun başlangıcı olduğu söyleniyor.

Haberin Devamı

Dünya için kırmızı alarm

YAŞAYAN GEZEGEN RAPORU

İçinde bulunduğumuz bu ‘yok oluş’un içler acısı halini en son ortaya koyan, WWF (Dünya Doğayı Koruma Vakfı) ve Londra Zooloji Derneği’nin (ZSL) hazırladığı ‘Yaşayan Gezegen Raporu 2022’ oldu. ‘Yaşayan Gezegen Endeksi’, 50 yıla yakın bir süredir doğanın sağlığını takip ediyor. Dünya genelinde memeli, çift yaşamlı, balık, sürüngen ve kuş popülasyonlarını izleyen bir erken uyarı sistemi gibi aslında. İki yılda bir yayımlanan raporun bu yılki bulguları ise kan dondurucu. Buna göre; 1970 ve 2018 yılları arasında dünya genelinde izlenen türlerin popülasyonlarında yüzde 69 oranında keskin bir düşüş yaşanmış. En büyük düşüş ise yüzde 83 ile tatlı suda yaşayan türlerde görülüyor.

İKLİM KRİZİ SEBEP

Rapora göre dünya genelinde düşüşün en önemli nedenleri arasında habitat kaybı, kaynakların aşırı kullanımı, istilacı yabancı türler, kirlilik ve iklim krizi var. Küresel sıcaklık artışını 1.5 derece ile sınırlandırmayı başaramazsak, çok yakında iklim krizinin biyoçeşitlilik kaybının baskın sebebi haline geleceği söyleniyor. Yol açacağı kitlesel ölümler de cabası.

Haberin Devamı

Özellikle vurgulanan bir diğer sebep ise arazi kullanımı. “Karada, tatlı sularda ve denizlerde birçok bitki ve hayvan türünün doğal yaşam alanlarını yok eden veya parçalayan arazi kullanımı değişiklikleri, doğaya yönelik mevcut en büyük tehdidi teşkil ediyor” deniyor.

Ancak gösterilen en önemli etken, içinde bulunduğumuz sistem. Rapor, “insanlar neredeyse iki dünyada yaşıyormuş kadar fazla ekolojik kaynak tüketiyor. Bu durum gezegenimizin sağlığını ve insanlığın geleceğini yıpratıyor” diyor. Yani dünyanın kaynakları sanki sonsuzmuşcasına tükettiğimiz hoyrat, yağmacı düzenden bahsediyor…

YENİ BİR DÜZEN

İşte bu sonsuz tüketim, yani “kullan-at” modeline artık hükümetler bile dur demeye başladılar. Mesela 2 yıl önce İngiltere Hazine ve Maliye Bakanlığı 600 sayfalık bir rapor yayımlayarak “mevcut ekonomik düzenin doğaya verdiği muazzam tahribat yüzünden, dünya şu an olağanüstü risk altında” demişti. Bunun için de acilen ekonomik düzenin, doğayı merkeze koyarak yeniden kurgulanması gerektiğini söylemişti.

Haberin Devamı

Rapor; acilen küresel üretim, tüketim, sanayi, finans düzenini yeniden düzenlenmeye çağırarak, doğanın sağladığı sermayenin yani hava, su ve gıdanın tükenmesinin ortaya çıkaracağı ekonomik çöküşe işaret ediyordu. “Doğa bizim yuvamız. İyi bir ekonomi için ona iyi davranmak zorundayız. Gerçekten sürdürülebilir bir ekonomik büyüme ve kalkınma için doğanın verdikleri ile ondan talep ettiklerimiz arasında bir denge kurmamız şart” diyordu.

Dönemin İngiltere Başbakanı Boris Johnson da “Dünyayı kurtarmak için iyi niyet yeterli değil. Acilen toplu, planlı ve koordine bir eyleme ihtiyacımız var” diyerek bu radikal değişime destek vermişti.

*

Kısacası doğanın ve canlıların tükenişi artık sadece bir ekoloji ve etik konusu değil. Yalnız Yeşiller’in, çevrecilerin meselesi de değil. Düşünün ki dünyanın en büyük ekonomilerinden olan İngiltere, bundan böyle gayri safi milli hasılasını hesaplarken doğal kaynakların tükenişini merkeze alacağını açıkladı. Eğitim sistemini de buna göre yeniden kurgulamaya başladı.

Yaşayan Gezegen raporu da işte bu çağrıda bulunuyor: “Teknolojik, ekonomik ve sosyal etkenler bakımından köklü, sistemsel bir yeniden yapılanma ile doğanın kötü gidişatını tersine çevirme şansımız olabilir” diyor.

*

Artık şunu anlamak zorundayız, başka şansımız yok: Doğal kaynakları insan kendi yaratmamıştır; o yüzden devreye sokulamazlar. Bir kez tükendiler mi, sonsuza dek tükenmişler demektir. Bizim dışımızdaki canlıların tükenmesi de, bizim de tükenmemiz anlamına gelir. Bir daha göremeyeceğimiz her bir canlı türü, içimizden kopup giden kendi parçalarımızdan başka bir şey değil aslında…

Sıradaki haber yükleniyor...
holder