Cumartesi Postası 'Aynada bana bakan adamı seviyorum'

'Aynada bana bakan adamı seviyorum'

Paylaş
'Aynada bana bakan adamı seviyorum'

Tıp okurken çok sevdiği müzikle de amatörce uğraşmaya başlamıştı Ferhat Göçer. Önce doktor oldu, sonra şarkıcı. Farklı sesi ve romantik şarkılarıyla da gönüllere taht kurdu

Röportaj: Ömer Gören
o.goren.aktuel@gmail.com


İki mesleğini yıllarca bir arada yürüten Ferhat Göçer nihai kararını verdi: Doktorluğu bırakıyor. Ah, unutmadan; ünlü şarkıcı bu arada tipini de değiştirdi. Saçı kısaldı, sakal bıraktı... Yeni tipini kendisi sevmiş. Peki siz beğendiniz mi?..

Kendinizden bahseder misiniz?

Öğretmen anne-babanın dört çocuğunun en büyüğü ve tek erkeği olarak 1970 yılında Urfa-Bilecik’de dünyaya gelmişim. 1 yaşımda ailemin işinden dolayı İzmit’e yerleşmişiz. 4.5 yaşımda da okula başladım. Ailem öğretmen olduğu için okuma-yazma öğrenmiştim. 10 yaşımda ilkokul diplomamı anne-babamın elinden aldım. İlk, orta ve liseyi İzmit’te bitirdim, 15 yaşımda kendimi İstanbul Tıp Fakültesi’nin kapısında buldum. O yaşta üniversitede olmanın zorluklarını çok çektim.

Ne gibi?

Üniversitede herkes benden 4-5 yaş büyüktü. Benim onlara yetişmem için daha çok çalışmam gerekiyordu. İnsanların bir-iki saatte çözümlediği soruları ben beş-altı saatte yapıyordum. Fakültenin üçüncü sınıfından itibaren hobi olarak müzik koluna başvurdum.

Tıp, idealiniz miydi?

Doğrusu annem ve babam doktor olmamı çok istiyorlardı. Benim de bilinçaltıma yerleşmiş olmalı ki bu yönde karar verdim. 1985’de tıbba girdim, 1988’de de İstanbul Devlet Konservatuarı Şan Bölümü’ne başladım. İki okul da bitti, İstanbul-Haydarpaşa Numune Hastanesi’nde cerrahi asistan olarak görev yaptım. Aynı zamanda lisans eğitimi almak üzere konservatuara da devam ettim.

Amatörce müzik tamam da neden konservatuar?

Müzik yapmaktan çok hoşlanıyordum. Ama profesyonel olarak müzikle ilgilenmek, doktorluğu bırakmak gibi bir düşüncem yoktu. Tek derdim mesleğimdeki gerginliği, yorgunluğu müzikle atmaktı. Ayrıca böyle bir sosyal etkinlikte olmam arkadaşlarımın, dostlarımın bana daha farklı bakmasını sağlıyordu. Bu da benim çok hoşuma gidiyordu.

İlk sahne deneyiminiz nasıl oldu?

1995 yılında konservatuardan bir grup arkadaşla ‘Turkuaz’ adlı 8 kişilik amatör ekibimizi kurduk. Az az paralar kazanıyorduk ama günlük çayımızı, simidimizi alıp karnımızı doyurabiliyorduk. Sahneye çıkmak istiyordum. Bir anda her yerden talep gelmeye başladı. Böyle olunca da müzik benim için meslek oldu.

İki mesleği bir arada sürdürmüş olmalısınız.

Bir süre sonra doktorlukla müzik bir arada gitmez oldu. Grup haftada altı kez sahne alırken ben işimden dolayı bir-iki kez sahneye çıkabiliyordum. Bu yüzden gruptan ayrılmak zorunda kaldım. Sonra tekrar bir grup kurdum, Çırağan Sarayı’ndaki Q Jazz Bar’da 4-5 yıl çalıştım. Talep de gelince profesyonellik için 2005 yılında kolları sıvadım.

Müzik, tıptan ağır basmış demek ki.

Müzik, hayatımı renklendirdi, rahatlattı, farklı bir kariyer yapabileceğimi gösterdi. Böylece ibre yavaşça müziğe kaymaya başladı. Müziği bırakmayı hiç düşünmedim.

Hekimliğe veda ettim’

Hekimlik sürüyor mu?

2005’de ilk albümüm ‘Dön Diyemedim’le girdiğim popüler müzik ile Haydarpaşa Numune Hastanesi’ndeki cerrahlık görevimi bir arada sürdürdüm. Kısa süre önce de ücretsiz izne ayrıldım.

Bu, hekimliğe veda anlamına mı geliyor?

Sanırım öyle olacak. Yakında bu konuyu hastaneyle de konuşacağım.

Müzikte kazandığınız parayı doktorluktan elde edemeyeceğinizi mi düşündünüz?

Hayır. Ekonomik meselenin bu kararımla uzaktan-yakından ilgisi yok. Hekim olmanın ayrıcılığını hep içimde hissettim. Bunun için bugüne kadar hekim kalmaya gayret ettim. Ama yoğun iş temposunda hekimliğe yeterince zaman ayıramayacağım.

Tenis oynuyorsunuz değil mi?

3 yıl önce sanatçı dostlarım hobi olarak tavsiye ettiği için başlamıştım, çok sevdim. Tenisi hayatıma bir gereklilik olarak koydum. Hatta geçirdiğim trafik kazasından sonraki tedavim de bacağımdaki sorunu gidermemde çok faydası oldu.

Tenis eğitimi aldınız mı?

Aldım, hala da alıyorum. Günde 1.5 saat olmak üzere haftada 5-6 saatimi ayırıyorum tenise.

Hedefiniz var mı?

İki yıl sonra klasman maçlarına katılır hale gelmek, 45 yaşından sonra da veteran milli takım oyuncusu olma hayalim var.

Veteran ne demek?

Belli bir yaşın üzerinde olan insanlara verilen isim.

‘Müzikli oyun hazırlıyorum’

Bundan sonraki projeleriniz ne?

Hikayesini ve senaryosunu yazdığım, müziklerini orkestra eşliğinde sunacağım ‘Aşk Sanatı’ adlı bir tiyatro gösterisi projem var. 31 Mart’ta Tiyatro Kedi’de sergilenecek. 2013 yılında yeni albümüm çıkacak. Bu arada, eğitimle alakalı sosyal projelere destek vermeye çalışıyorum.

Gösterinin içeriği nasıl?

Bu, bir müzikli oyun. Bir insanın çocukluğundan ölümüne kadar olan inişli-çıkışlı hayatı... Hikayeyi 1,5 saatte anlatacağım. Maksadım, tiyatro seyircisini müzikle buluşturmak.

‘Hayatımın en mutlu dönemindeyim’

Doktorluk, müzik ve tenis size ne kazandırdı?

Şöyle diyelim: Mutlu bir insan kazandırdı. Hayatımın şu döneminde psikolojik, sosyal ve özel hayatımda mutlu ve huzurluyum. Aynaya baktığımda gördüğüm adamı seviyorum yani.

Daha önceki adamı sevmiyor muydunuz?

Şu anki halimle kıyaslarsam, o adamda eksiklikler görüyorum. O zaman gelecek kaygılarıyla, kariyerindeki belirsizliklerle boğuşan bir adamdım.

Peki şu an baktığınızda ne görüyorsunuz?

“Evet yaaa, tamam, sen busun” diyen, kendisiyle barışmış, geleceğe daha huzurla ve keyifle bakan, sorunları olgunlukla karşılayan bir insan olarak görüyorum kendimi. Artık gayet iyiyim. Sevgilim Ömür ile de hayatımın en huzurlu ve mutlu dönemini yaşıyorum.

Özel yaşantınızı konuşabilir miyiz?

Tabii. 3 çocuğum, eşim, çalışanlarımız, 2 köpeğimiz, 3 kedimiz, 24 balığımız ile çok geniş bir aileyiz. Ev ortamımız hareketlidir. Neredeyse 24 saatimiz sevgili eşim Ömür ile birlikte geçiyor. Salı günlerini çocuklarımıza ayırıyoruz. İlk eşimden olan kızım Yağmur hafta arası bizimle kalıyor. İkinci eşimden çocuğum yok. Üçüncü eşimden olan Can annesiyle yaşıyor, salı günleri bize geliyor. En küçük kızım Kayra da Ömür’den.

Pişmanlıklarınız var mıdır?

Ufak tefek şeyler dışında büyük pişmanlıklarım olmadı. Geçmişte o kadar sıkıntı ve üzüntü yaşamak istemezdim. Keşke o yıllarımı biraz daha sakin, telaşsız yaşasaymışım.

Tekrar dünyaya gelseniz ne olmak isterdiniz?

Herhalde yine müzisyen olmak isterdim. Bu konuda kendimi çok şanslı hissediyorum.

Hayaliniz ne?

Ben toprak, tabiat aşığı bir insanım. Doğduğum yer olan Urfa-Bilecik’te arazi almak, üzerine birçok hayvanın olduğu, ekip biçeceğim büyük bir çiftlik kurma hayalim var. Annem, bu hayalim için baraj bölgesi tarafında yer bakıyor.

‘Gelinle kaynana bir oldu sakalıma tavır aldı’

İmaj yenilemişsiniz. Neden buna gerek duydunuz?

Aslında imaj değil, dinlenme süresinde yapılmış bir değişiklik. İş yüzünden sakal tıraşı bile olamadığım bir anda, albümün üçüncü parçasına klip çekmeye karar verdik. Yönetmen arkadaşım “Biraz daha sakalını uzat, saçını da kes, bu kez böyle klip çekelim” dedi. Bu halimin hiç de fena olmadığını görünce sakalımı kesmedim.

Bu kararınızı aileniz de onayladı mı?

Pek sayılmaz. Özellikle de sevgili eşim Ömür ile annem bir oldular, sakalımı kesmem için çok ısrar ediyorlar. Ömür bir yandan, annem iki günde bir telefondan “Hadi saçın neyse ama bu halin bize tuhaf geliyor, kes artık o sakalı” diyerek beni çok fena sıkıştırıyorlar. Ne yapacağımı bilmiyorum ama ısrarlarına daha fazla dayanamayıp kesmek zorunda kalacağım herhalde. Aslında klipte görenler oldu bu halimi. Sitemden sevenlerime soruyorum; gelen 150 bin cevabın yarıdan fazlası beğenmiş. Diğerleri ise feci reaksiyon vererek sakalımı kesmemi istiyor. Bakalım.

(17.03.2012 tarihli Cumartesi Postası'ndan alınmıştır.)

Haberin Devamı