Cumartesi Postası 'Çiğ köfte yapmak benim için terapi'

'Çiğ köfte yapmak benim için terapi'

Paylaş
'Çiğ köfte yapmak benim için terapi'

77 yaşında ama yaşından daha çok rolde izledik Arif Erkin Güzelbeyoğlu'nu. Ama o yorulmuyor, aksine çalışmanın kendisini dinç tuttuğunu söylüyor. Terapi niyetine de mutfağa girip yemek yapıyor

RÖPORTAJ: GÜZİDE YÜLEK

Haberin Devamı

gyulek@doganburda.com

Hal böyle olunca da ortaya hayranlıkla izlediğimiz ‘Yabancı Damat’ın Memik Dede’si, ‘Canım Ailem’in Cabbar Ağa’sı, ‘Muhteşem Yüzyıl’ın Piri Mehmet Paşa’sı, ‘Hayat Devam Ediyor’un İbrahim Bakır’ı çıkıyor. Arif Erkin Güzelbeyoğlu ile konuştuk, internette kendisi hakkında yazılan şehir efsanelerinin külliyen yalan olduğunu öğrendik.

- Tiyatro ve oyunculuk hep istediğiniz bir şey miydi?

Babam Darülfünun’da okumuş bir edebiyat öğretmeni. Tam anlamıyla aydın bir cumhuriyetçi... Çok özgür ve ileriye dönük yetiştim. Tiyatroya lise yıllarında başladım. O zaman profesyonel bir tiyatrocu olacağımı düşlemiyordum. Ancak olmayı düşünsem de ailem karşı çıkmazdı. Lisede, bir yarışma sonucu Molier’in ‘Hastalık Hastası’ oyunundaki başrol ile tiyatro hayatım başladı. Yıl 1950... Demek 62 yıldır amatör ve profesyonel olarak sahnedeyim.

Haberin Devamı

- Neden konservatuvar yerine mimarlık okumayı tercih ettiniz?

Liseyi Gaziantep’de okuyup üniversite için İstanbul’a geldim. İTÜ’de mimarlık okurken de amatör tiyatro yapıyordum. Bu yüzden 5 yıl olan üniversiteyi ancak 8 yılda bitirebildim. Ailem tiyatro yapmama karşı değildi ancak üniversiteyi bitirmek koşuluyla... Bana hep “Oğlum altın bileziğini tak, sonra ne yaparsan yap” diyorlardı. Öyle de oldu. Askerlikten sonra Gülriz Sururi-Engin Cezzar tiyatrosunda profesyonel oldum. İlk oynadığım Refik Erduran’ın ‘Direklerarası’ adlı müzikaliydi. Müzikleri de ben yapmıştım. Daha sonra Haldun Taner’in ‘Zilli Zarife’ ve ‘Vatan Kurtaran Şaban’ adlı oyunlarının müziklerini, sonra da kurucuları arasında olduğum Dostlar Tiyatrosu’nun ilk beş yıl boyunca tüm oyunlarının müziklerini yaptım.

- Mimarlık diplomanızı hiç kullanmadınız mı?

Bürokrat olarak kullandım. İstanbul Belediyesi İmar Müdürlüğü’nde 30 yıl çalıştım. En son Beşiktaş Belediyesi’nde İmar Müdürü ve Teknik Başkan Yardımcılığı görevi yaptıktan sonra emekli oldum. Bürokratken de tiyatro ve müzik çalışmalarını sürdürdüm. Serbest mimar olarak çalışmayı hiç düşünmedim. Bunu düşünmeye fırsatım bile olmadı. Yaptığım işleri o kadar isteyerek yaptım ki! Mimarlığı neden özleyeyim? Hiç bir müzik ve tiyatro okulunda okumadım. Ancak hayatım müzik ve tiyatro yapmakla geçti.

Haberin Devamı

- Müzik eğitiminiz yok ama yaptığınız film müzikleri ödüller aldı. Bu başarının bir formülü, sırrı var mı?

1970’de Adana Altın Koza’da ödül alan ‘Umut’ fiminin müziğini bir tek bas klarnet için yaptım. 1979’daki Altın Portakal ödüllü ‘Kanal’ın müziği küçük bir orkestra için bestelendi. Bu işin bir formülü yok. Tek koşul yürek, istek, gönül. Biraz da bilmek gerek. Bunu birkaç cümleyle anlatmak mümkün değil. - İstanbul Radyosu’nda da korist ve solist olarak çalıştınız, değil mi? Sadece İstanbul Radyosu’nda değil, o zaman açılan Devlet Opera Stüdyosu’nda da şan çalışmaları yaptım. Ancak o sırada İTÜ’de öğrenciydim ve gönlüm tiyatrodaydı. Bu yüzden devam ettirmedim.

‘Bizim kuşağımız özgürdü şimdiki çocuklar ürkek’

- Sizin döneminizde lisedeki tiyatro oyunlarından pek çok değerli sanatçı çıktı. Günümüz liselerindeki tiyatroyu nasıl buluyorsunuz?

Haberin Devamı

1950-60’lardaki eğitim çok üst düzeydeydi. Hem ortaokul ve lisede hem de üniversitede... Ciddi olarak yetiştiriliyorduk. Özgürdük. Çağdaştık. İleriye dönüktük. Yalnızca derslerimizle yetinmiyor, genel kültürümüzü de geliştiriyorduk. Bugünkü eğitimin yüzeysel ve sığ olduğunu gözlüyorum. Mimarlık eğitiminde bile bu böyle. Sınıflar kalabalıklaştıkça kalite düşüyor.

-Eskiden tiyatrodan sinema oyuncusu çıkarken bugün durum tam tersine işliyor. Şöhretli isimler tiyatroya transfer edilerek oyuncu çekme yoluna gidiliyor. Sizce bu ne kadar doğru? Ya da tiyatroya ne kadar katkısı var?

Tiyatroyu elbette sahne arkasındakiler ve üzerinde oynayanlar yüceltecek. Ortaya konan şey tiyatro ise, değerliyse, sahne üzerinde oynayanların geçmişlerini ve niteliklerini araştırmak gereksiz.

- Bunca yıl içinde iki ihtilal, bir ara rejim, pek çok başbakan, cumhurbaşkanı, parti, koalisyon gördünüz. Bugün için ne düşünüyorsunuz?

Ülkemizin bugünkü durumundan hiç söz etmeyelim. Ben çeşitli politik yönetimler ve askeri darbe rejimleri yaşadım. Yasaklar, sansürler gördüm. İnsanların bu kadar ürktüğü, kendi kendilerine yasaklar koyduğu bir düzende yaşamadım. Gelecek için, çocuklarım adına üzülüyorum.

Haberin Devamı

“Her yemeği denerim”

- Gazianteplisiniz. Antep mutfağı da dillere destan. Sizin mutfak ile aranız nasıl? Yemek yapar mısınız?

Girmez olur muyum? Çiğköfte ve kadayıfımı çok beğenirler. Her türlü yemeği yapmayı denerim. Bu benim için bir tür terapi.

- Çocuklarınızla aranız nasıl? Onlara yeterince zaman ayırabildiniz mi ya da şimdi ayırabiliyor musunuz?

İki oğlum, bir kızım var. Hepsinin de yaşı 30’un üzerinde. Onlar çocuklarım değil, arkadaşlarım. Babalarına ‘siz’ diye hitap edenler var. Benimkiler öyle değil. Düşünce yapılarımız uyuşuyor. Hepsi de benim uğraşıma yakın işler yapıyorlar: Yazarlık, fotoğraf ve müzik... Eşim de ressam. Ailece ortak yönlerimiz çok, bu yüzden paylaşacak bir sürü şeyimiz var.

- ’Hayat Devam Ediyor’daki rolünüz için ne dersiniz?

Şimdiye kadar her rolü isteyerek oynadım. Yine öyle. Senaristler kişileri, oynayanın istediği gibi değil, kendisinin ve seyircinin istediği gibi geliştirip ortaya çıkarıyorlar. Ben elbetteki oynadığım rol için senaristten farklı şekilde gelişmeler de düşünüyorum.

‘Hayat bana hiçbir şey öğretmedi’

- Bu hayat size ne öğretti?

Hayat bana hiç bir şey öğretmedi. Ahkam kesmeyi hiç sevmem. Hâlâ çalışıyor ve didiniyorum. ‘Hayat devam ediyor.’

- Bu, hayatınızın zor geçtiği anlamına mı geliyor?

Hayatım hem zor hem kolay oldu. Bu size bir çelişki gibi gelebilir ama bütün ömrümde hayatımı dürüstçe kazanabilmek için hep çalıştım.

- ”Artık evimde oturayım” demediniz mi hiç?

Çok çalışmak zor gibi görünebilir ama çalışmayı sevdiğimden benim için kolay oldu. Hayatın bana öğrettiği tek şey; hiç bir şey kendiliğinden ve kolayca olmuyor. Çalışmak gerekiyor.

- Hiç keyif almadan, içinize sinmeyen bir rolü canlandırmak zorunda kaldınız mı?

Bütün rollerimden keyif aldım, severek oynadım. En küçüklerini bile.

‘Ebru Özkan kızım değil’

- Sosyal paylaşım sitelerinde; ‘Hanımın Çiftliği’nde oynayan, şimdi de Haluk Bilginer ile birlikte ‘Hayatımın Rolü’nde yer alan Ebru Özkan’ın kızınız olduğu söyleniyor.

Ebru Özkan çok güzel ve yetenekli, çalışması da kolay bir aktrist. Ama kızım değil. Bu bir palavra.

- Aynı sitelerde, soyadınızı Beyoğlu’na tutkun olduğunuz için değiştirdiğiniz de yazılı. Bu sevgi nereden kaynaklanıyor?

Soyadım için söylenenler hayalden ibaret. Beyoğlu’nu elbette çok seviyorum ama soyadımı bunun için değiştirmedim. ‘Güzel’ kelimesinin isim değil sıfat olması ve lakabımızın “Güzelbeyzadeler” olması nedeniyle değiştirdim.

(20.10.2012 tarihli Cumartesi Postası'ndan alınmıştır.)