11 Nisan Dünya Parkinson Günü: Akraba evlilikleri parkinson görülme olasılığını artırıyor

Tüm dünyada farkındalık yaratmak amacıyla 11 Nisan Dünya Parkinson Günü olarak anılıyor. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali Savaş anlattı. // Mine Bozkurt-mine.bozkurt@posta.com.tr

Genel olarak Parkinson hastalığının toplumda görülme oranı 100 binde 200 kadar ve erkeklerde daha fazla görülüyor.
Ülkemize özgü bir durum olarak, genç Parkinson hastalarına daha sık rastlıyoruz, bu da bilerek veya bilmeden yapılan, yakın veya uzak akraba evlilikleri nedeniyle yaşanıyor. Anadolu çok eskiye tarih boyunca farklı birçok insan topluluğunun yerleşip uzun süreli yaşadığı bir bölge olmuştur; bu uzun süreli kalış sırasında karşılıklı olarak evlilikler yapılmış ve birkaç nesil sonra aynı topluluklar yakın bölgede yaşamakla birlikte akrabalık ilişkisi unutuldu. Buna bağlı olarak, bilinmeyen uzak akraba olan bu kişiler arasında yapılan evlilikler bu tip hastalıkların genetik nedenle bireylerde ortaya çıkmasına yol açıyor.
Parkinson hastalığının belirtileri kişiden kişiye değişiyor
Her hastada daha farklıdır. Hastalık önce dikkat çekici bulgular vermeyebilir; durgunlaşma, yüz mimiklerinde azalma, koku almada azalma gibi pek dikkat çekmeyen bulgular olabilir. Ancak, daha sonra hastalığın daha önde gelen bulguları, titreme, yürümede yavaşlama, kaslarda sertleşme, öne doğru eğilerek yürüme gibi şikayet ve bulgularla kendini gösteriyor.

Erkeklerde saha sık görülüyor
Parkinson, “sinir sisteminin, ilerleyici, fonksiyon bozukluklarıyla seyreden dejeneratif bir hastalığı” olarak tanımlıyor. Erkeklerde görülme sıklığı kadınlardan daha fazla. Belirtileri 40-70 yaşları arasında, sıklıkla da 60’lı yaşlarda başlıyor. Tüm Parkinson hastalarının sadece yüzde 5’inde hastalık başlangıç yaşı 20 ila 40 yaşları arasında. Hastaların çoğunda nedeni tam olarak bilinmiyor. Ancak, hastaların sadece bir kısmında genetik geçişe rastlanıyor.
Bu hastalık sırasında sinir sisteminin ve beynin birçok fonksiyonunda bozulma gözlemleniyor. Özellikle istem dışı hareketleri düzenleyen merkezlerin işlevlerinde bozulma oluyor.
Beyin pili, Parkinson tedavisinde önemli rol oynuyor
Halk arasında “Beyin Pili” olarak bilinen nörostimulatör uygulamaları ise Parkinson hastalığı konusundaki en büyük gelişme. Her hastanın ameliyatla düzelmesi ve tedaviye yanıtı farklılık gösterse de Parkinson Cerrahisi hastalar için önemli bir tedavi seçeneği.
Hastaların çoğunda belirgin bir düzelme gözlenmekle birlikte az yarar gören veya hiç görmeyen Parkinson hastaları da bulunuyor.

Prof. Dr. Ali Savaş şunları ekliyor:
Genel olarak bakıldığında, 10 hastanın 8 ila 9’unda belirgin ve uzun süreli düzelme sağlanabiliyor. Parkinson hastalığı ilerleyici bir hastalıktır ve hiçbir tedavi yöntemi hastalığın ilerlemesini durdurmaz. İlerleyen yıllarda, günlük yaşamda problemler yaratan yan etkiler, motor hareket dalgalanmaları ve yetersiz bulgu kontrolü gibi sorunlar ortaya çıkar. Bu orta dönemde (yaklaşık olarak 5-10 yıl içinde) cerrahi tedavi gündeme getirilmeli. Ameliyat geç dönemdeki son çare değildir. Geç dönemde ameliyat olan hastalar bu tedaviden daha az yararlanıyor. Parkinson hastalığında yapılan ameliyatlar, diğer beyin cerrahisi ameliyatları ile kıyaslandığında daha düşük riskli ameliyatlar.

Hastalığın orta döneminde başarı şansı fazla
Parkinson hastalarında genellikle teşhisten 4-5 yıl sonra cerrahi tedavi yöntemleri düşünülebilir. Bu karar ve süre hastanın ilaca olan yanıtıyla ilgili. Kısaca, ilaca rağmen günlük hayatında sıkıntılar sürüyorsa ve ilaç yan etkileri baş göstermişse hastaların ameliyata yönlendirilmeleri yararlı olur.
Bununla birlikte, beyin pili ameliyatı çok geç dönemde yapılırsa etkinliği az olur, yani son çare olarak görülüyor.
Zamanı gelince, hastalığın orta döneminde, fazla gecikmeden yaptırmakta yarar var.
Cerrahi deneyim, teknik altyapı ile tedavide başarı şansı artıyor
Söz konusu ameliyatlarda risk diğer beyin cerrahisi ameliyatlarına göre düşük olsa da, Parkinson cerrahisi özel bir cerrahi deneyim ve teknik alt yapı gerektiriyor. Ve bu ameliyatı yapan merkezlerin sayısı ise fazla değil. Ameliyatın ve malzemelerin masrafları Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından (hastaneden hastaneye değişmek kaydıyla) tamamen veya kısmen ödenebiliyor. Bu da tedavi masraflarını belirgin ölçüde azaltıyor.

Prof. Dr. Ali Savaş