Tamam kapağı İngiltere’ye attın ama doğru network’u nasıl kurdun?
- O dönemde tanıştığım insanlardan biri de Marcus’tu, ortağım. Beraber nefis fotoğraflar çekmeye başladık. Tamamen sanatsal... Modayla filan alakası olmayan. Gece yarısı bir kız arkadaşımız vardı Luna, onu arıyorduk, “Luna ne yapıyorsun? Bir fikrimiz var, hadi bizim eve gel. N’olur gel. Tamam, taksini biz ödeyeceğiz!” Gelirdi Luna ve biz sabaha kadar çekim yapardık. Böyle tonla çekim yaptım. Sonra bir gün Philip diye bir arkadaşımız vardı. Buldu evin bir yerinda o fotoğrafları, “Bunlar ne” dedi. “Amaaan boş ver, kendi kendimize eğleniyoruz! Bir şey değil onlar!” dedik. “Yok, olur mu, ben onları bir dergiye götürüyorum” dedi.
Yani aslında fotoğraf sizin tutku duyduğunuz şeydi. Sonra başka bir şeye dönüştü?
- Kesinlikle! Dergilerle çalışmaya başladığımız dönemlerde inanılmaz parasız zamanlar geçirdik. Bir kere o yıllarda fotoğraf çekmek çok zordu. Dijital yoktu. Çekiyorsun filmi, yıkatıyorsun, sonra bastırıyorsun... Yani uzun iş. Ama biz hep çok keyif aldık. Çok güldük, çok eğlendik, müthiş yıllardı.