Koleksiyonunda Arami dönemine ait, M.Ö. 1. bin yıldan kalma pişmiş topraktan şifa taslarının bulunduğunu fakat üzerinde yazılanları okutamadıklarını aktaran Perk, şu bilgileri verdi:
"Koleksiyonumuzda 12. yüzyıla tarihlediğimiz Selçuklu dönemi, literatürde kına tasları diye geçen taslar var. Bunlardaki yazıları okuttuğumuzda 'Kullanan kişiye saadet, bolluk, şifa getirsin' anlamında ibareler gördük. Sığ ve tabanları düz olan, bronzdan üretilmiş bu tasların ritüelik özelliği dışında bir kullanımı olmayacağı ve şifa amacıyla üretildiği sonucuna vardık. Daha sonra 14 ve 15. yüzyıla tarihlenen, tam tespit edemediğim ama Memluk döneminde olabileceğini düşündüğümüz daha oval formlu taslarla karşılaşıyoruz. Bunlardaki yazıları okuduğumuzda da artık çok daha net şekilde tıbbi amaçla üretildikleri görülüyor. Akrep sokmasına, köpek ısırmasına, kuduza vesaire... Sonra çok yaygın bir şekilde Osmanlı döneminde ve İslam coğrafyasında geçerli göbekli ya da düz tabanlı İslami şifa taslarını görüyoruz."
Şifa taslarının görevlerine göre isminde değişikliklere şahit olduklarını, doğu bölgelerinde çiçek tası, tihtap tası gibi isimler verildiğini kaydeden Perk, "Çiçek tası demelerinin sebebi çiçek hastalığından dolayı. Hayvanların yakalandığı çiçek hastalıklarına iyi gelmesi amacıyla da kullanıldığı tespit edilmiştir. Bu taslarda genelde şifa ayetleri, nazardan koruyucu Felak ve Nas surelerinin olduğu, aynı zamanda buradaki yazılarda şifa tasının gücünü arttırıcı Mührü Süleyman ya da değişik vefkler de göze çarpıyor. Bazı taslarda 12 kemer oluyor. Bu 12 kemerin burçlara ya da gezegenlere atfedildiği de söyleniyor ama İran kökenli taslarda daha çok 12 imama övgüyle muhabbet anlatan ibarelere şahit oluyoruz." diye konuştu.
"Osmanlı'da şifa tasları için su satan, sebilci adında esnafın olduğunu görüyoruz"
Haluk Perk, şifa taslarının farklı kullanım şekilleri olduğuna işaret ederek, "Yörelere göre, temiz sudan belli zamanlarda alınıp yıkanılması ya da bunun içerisinde değişik dualar olan muskaların eritilerek mürekkebin suya karıştırılıp bunun içirilmesi gibi farklı örnekler var." dedi.
Herkesin şifa tasını kullanamadığını belirten Perk, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Erken dönemlerde çok bilinçli din adamlarının olmadığını varsaydığımızda, şifa taslarının farklı yörelerde dini anlamda kendini geliştirmiş, daha saygın kişiler tarafından kullanıldığını söyleyebiliriz. El verme yöntemiyle bunların kullanımının yetkilendirilmesinin söz konusu olabileceğini de düşünüyorum. Bu tasların kullanımının ve kullanılacak suyun alınmasının da bir ritüeli var. Temiz olması lazım, belli zamanlarda alınması lazım gibi. Hatta Osmanlı'da şifa tasları için su satan sebilci adında esnafın olduğunu görüyoruz. Kullanan kişilerin uygulamaları, kullanım amacı ya da hastalıklara göre ritüeller değişiyor. Üzerinde çok benzer ayetler olmasına rağmen farklılık da gözüküyor. Bunda yörenin hastalık yoğunluğu önemli olabiliyor. Oradaki önemli din adamı, saygın görülen birinin önerileri üzerine bunlar hazırlanıyor. Dökümle yapılmıyor, döküm tas üzerine yazılar kakılarak üretiliyor. Bunu kullanan insan iyi geldiğine inanıyorsa kesinlikle onu rahatlatıcı bir özelliği var, bu tartışılmaz."
Şifa tasında "kırk anahtar"ın anlamı
Bazı taslarda "kırk anahtar" denilen, bir tarafında besmele yazan, kurşundan ya da bronzdan üretilmiş parçaların bulunduğuna değinen Pek, bunun kırklamayla ilgili ritüelik bir özellik olduğunu ya da 40 gün boyunca tastan abdest alınması, su içilmesi veya yıkanılması için not edilebilmesi amacıyla tespih gibi kullanılmış olabileceğini düşündüklerini aktardı.
Göbekli olan şifa taslarının Frig etkili olduğunu belirten Perk, "Bunların Frig taslarındaki gibi göbekli olmasının 2 amacı olduğu araştırmacılar tarafından iddia ediliyor. Biri kullanım ve tutma kolaylığı, parmağın o yuvaya geçmesi suretiyle fonksiyonunun olduğu söyleniyor. Bazı araştırmacılar da bunların kozmik daire, kozmik tepe, dünyanın merkezi olacağını, onun da ritüel açıdan bir etkisi olacağını söylüyorlar. Gerçekten o tepelerde çok daha güçlendirici Mührü Süleyman gibi ya da daha kuvvetli ayetlerin yer aldığını görüyoruz." ifadelerini kullandı.
Koleksiyoner Haluk Perk, İran coğrafyasında bu tasların halen üretildiğini, hekimlerin ve ilacın yeteri kadar ulaşamadığı toplumlarda yaygın kullanımının devam ettiğini sözlerine ekledi.