Gündem Her şeyle bizzat ilgilenen bir başkumandan vardı

Her şeyle bizzat ilgilenen bir başkumandan vardı

Paylaş
Her şeyle bizzat ilgilenen bir başkumandan vardı

“Atların arpasından, askerlerin maaşına; direniş örgütlerinden gelecek mitralyözlerden asker çarıklarına; erzak bedeline kadar her şeyle bizzat ilgilenen; resmi yazıları titizlikle dikte eden bir başkumandan vardı.” İpek Çalışlar’ın kaleme aldığı “Mustafa Kemal Atatürk” kitabından bazı bölümleri sizin için derledik

37. BÖLÜM BÜYÜK TAARRUZ

Haberin Devamı

Mustafa Kemal, girişilecek taarruzun mükemmel olmasını istiyor, bütün hazırlıkları bizzat yürütüyordu. “Nereye gidiyoruz?” diye soru soranlara 6 Mart günü başkomutan sıfatıyla meclis gizli oturumunda şu cevabı vermişti: Ordumuzun kararı taarruzdur. Fakat bu taarruzu, tehir ediyoruz. Sebebi, hazırlığımızı tamamen ikmale biraz daha zaman lazımdır. Yarım hazırlıkla, yarım tedbirle yapılacaksa taarruz hiç taarruz etmemekten çok daha fenadır. Karar, 16 Haziran’da verildi. Olanaklar zorlanacaktı. Süngü bileme, kılıç yapma, top dökme imalatına hız verildi, Anadolu’nun çeşitli yerlerindeki silahlar Batı’ya taşındı. İstanbul’daki depolardan silah ve cephane kaçırılması hızlandı. Bütün hazırlıklar 15 Ağustos’a kadar hazır edilecekti. İki ordu, insan ve tüfek sayısı olarak birbirine yakındı, ancak hafif ve ağır makineli tüfek, top, uçak ve motorlu araç açısından Yunan ordusu üstün durumda idi. Türk tarafı da süvaride üstündü. Takip edilecek yollar düzeltildi, konaklama noktaları belirlendi. Yunanlar, ordudan kaçan birkaç askerden aldıkları bilgiye rağmen bu kadar büyük bir taarruz beklemiyorlardı.

Haberin Devamı

 

Kocatepe’deki unutulmaz Atatürk fotoğrafını deneyimli bir stüdyo fotoğrafçısı olan Jean Weinberg çekti. Weinberg, çektiği fotoğrafı Mustafa Kemal’e de imzalatmıştı

ASKERLERİN ÇARIKLARINDAN ATLARIN ARPASINA...

Atların arpasından, askerlerin maaşına; direniş örgütlerinden gelecek mitralyözlerden asker çarıklarına; erzak bedeline kadar her şeyle bizzat ilgilenen; resmi yazıları titizlikle dikte eden bir başkumandan vardı. “Hüsamettin Bey, sizinkiler işi gevşetti, mitralyözler gelmedi; ya da 19 Ağustos’a kadar yetiştirileceği bildirilen üç avcı teyyaresi ile yetinmek zaruridir”, “Çarık ihtiyacını temin için her şey yapılmıştır” gibi yazışmaların tamamında imzası vardı.

GİZLİLİK İÇİNDE HAZIRLANAN SON TAARRUZ

Büyük Taarruz öncesini Aralov anlatmıştı: Büyük Taarruz’dan önce, temmuz ve ağustos aylarında bütün Anadolu’yu miting dalgaları sarmıştı. Bu mitinglerde halk, elinden gelen her şeyle; elbiseyle, erzakla, cephane taşımak için taşıt araçlarıyla orduya yardıma çağrılıyordu. Taarruz, büyük bir gizlilik içinde hazırlanıyordu. Abilov yoldaşla ben de bu gizliliğe biraz katıldık. Mustafa Kemal Paşa elçiliğimizde, onun da katılacağı, büyük bir kabul resmi düzenlememizi, bunu bütün Ankara’ya yaymamızı, öteki devlet elçilerini de kabul resmine çağırmamızı benden rica etti. Herkes toplanıp Mustafa Kemal’in gelişini beklediği sırada yaveri gelerek, Mustafa Kemal’in biraz rahatsız olduğunu ve gelemeyeceğinden ötürü özür dilediğini haber verdi. Mustafa Kemal ise bu sırada gizlice cepheye, Konya’ya hareket etmiş bulunuyordu. (...) bize büyük bir güven göstermişti.

Haberin Devamı

HABERLEŞME YASAĞI

Anadolu ile dış dünya arasındaki haberleşme 25 Ağustos’ta tamamen kesildi. Anadolu’ya kimse girmeyecek, kimse çıkmayacak, harice hiçbir haber verilmeyecek, uymayanlar vatana ihanetle cezalandırılacaktı. Anadolu’daki İstanbul gazetelerinin özel muhabirlerinin telefonları kestirildi. Bir süre bu yasak nedeniyle İstanbul olan biteni haber alamadı. Muharebe alanından haberler resmi tebliğlerle duyurulacaktı. Kocatepe’deki topçu ateşi ağır sis nedeniyle yarım saatlik gecikmeyle 26 Ağustos Cumartesi sabahı 5:00’te başladı. Taarruz haberi Meclis’e aynı gün saat 14:00’te ulaştırıldı. Rauf Bey’in yayımladığı beyannamede Türk milleti için mesut günlerin yaklaştığı müjdelenmiş, Türk tarafının üstünlüğü 26 Ağustos gecesi belli olmuştu. Mustafa Kemal, Fevzi ve Nureddin Paşalarla birlikte Kocatepe’deki gözetleme noktasına çıkarken, gökyüzündeki hilal ve yıldızın karşı karşıya gelişini bir zafer işareti olarak yorumlamışlardı. Mustafa Kemal’in yaveri Salih [Bozok], Hâkimiyet-i Milliye gazetesine 25-26 Ağustos gecesini şöyle anlatmıştı: İşte bu andan itibaren bütün bataryalar düşmana ölüm püskürtmeye başlamıştı. Ne kadar batarya ateş ettiğini bildiğimiz halde kulaklarımızı inandırmak kabil değildi, ortada yalnız bir top, bütün dehşetiyle gürleyen tek bir top varmış gibi bir ateş karşısında idik. Karşıda müthiş bir manzara! Üç noktada toprak mütemadiyen yerden fışkırıyor ve ağır ve kesif bir duman bu kaynayan yerlerin üzerinde geziyordu. Bu manzara ancak görülebilir, tarîf imkânı yoktur. (...) Kesîf duman sütûnları yükseklere çıkıyordu. Bir an oldu, bütün Türk kahramânları bu alev ve duman duvarının içinde kayboldular. Belentepe’deki düşmân siperlerine bir hamlede girmişlerdi!

Haberin Devamı

MÜJDEYİ TELGRAFLA VERDİ

Haberin Devamı

27 Ağustos günü Afyonkarahisar’ın Türk Ordusu tarafından alındığı resmi tebliğ ile duyuruldu. Mustafa Kemal müjdeyi meclise bir telgrafla haber verdi. Telgraf alkışlar arasında okunur, dualar edilirken kesin zafer dileniyordu. 30 Ağustos günü, daha sonra “Başkumandan Meydan Muharebesi” diye anılan muharebe sonunda Yunan ordusunun “asıl kuvvetleri” tamamen kuşatılıp imha edildi. 31 Ağustos’ta Mustafa Kemal, Rauf Bey’e Yunan askerlerinin teslim olmaya başladıklarını haber verdi.

“ORDULAR İLK HEDEFİNİZ...”

İzmir’e dokuz gün sürecek yolculuk Mustafa Kemal’in 1 Eylül günü verdiği, “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri” emriyle başladı. Yunan ordusunun esas bölümü imha edilmişti ama yeni meydan muharebeleri beklenebilirdi. Silahlarını geride bırakarak kaçan Yunan ordusu geçtiği bütün şehir ve kasabaları ateşe veriyor, silahsız insanları öldürüyor, kadınlara tecavüz ediyordu. 1 Eylül günü sert bir muharebenin ardından Uşak kurtarıldı, 2 Eylül günü Yunan ordusuna kumanda eden Trikopis teslim oldu. Tamamen kül olmuş köylerden geçen Mustafa Kemal 2 Eylül gecesi Uşak’taydı. 4 Eylül’e kadar Uşak ve İnönü savaşlarından sonra Afyonkarahisar, Kütahya, Uşak ve Eskişehir’in Türkler tarafından işgal edilmiş olduğunun söylenmesi yeterli olacaktır. Yunan ordusundan geri kalanlar İzmir’den önce son mevzi olan Alaşehir hattına çekilmişti. Dumlupınar’dan yürüyüşe geçen ordu öyle hızlanmıştı ki adeta koşuyor, telgraftan daha hızlı gidiyordu. Köylüler, askerlere ikram yetiştiremiyorlardı. Sonunda İzmir göründü. Mustafa Kemal, İsmet ve Fevzi Paşalar otomobillerle Belkahve’ye gelmişlerdi. Mustafa Kemal, bir incir ağacının altından elinde dürbün İzmir’e bakıyordu. İstila ordusu artık bir dumandı.