Yaşam 'İstanbul gibiyim bazen güneşli bazen yağmurlu'

'İstanbul gibiyim bazen güneşli bazen yağmurlu'

Paylaş
'İstanbul gibiyim bazen güneşli bazen yağmurlu'

Nuri Harun Ateş... Ödüllü oyuncu, şarkıcı, sanatçı... O bir kontrtenor (kadın sesi inceliğinde erkek sesi) ama sadece bu da değil. O 'Kafası Karışık Konrtenor'

EYLEM KESKİN

Haberin Devamı

eylem.keskin@posta.com.tr

Sahnede izledim, harikalar yarattığını söyleyebilirim. Repertuarı çıfıt çarşısı gibi, içinde yok yok. kulaklara, gözlere, gönüllere bir curcuna vaad ediyor... Aryalarla başlıyor, Türk Sanat Müziği’yle devam ediyor, 60’lar, 70’ler, Ajda Pekkan derken performasına halaylarla son veriyor. Sahnede çok farklı bir enerjisi var, şarkı aralarında kendi hikayesini de anlatıyor, şov bir iki şarkıdan sonra adeta stand-up gösterisine dönüşüyor.

Şarkılara tüller, silahlar, maskeler, boynuzlu taçlar eşlik ediyor. Nuri Harun Ateş şimdilerde albüm hazırlığı içinde. Albümün de karmakarışık olacağını söyüyor ve kendini de İstanbul’a benzetiyor: Bahar, güneş derken birdenbire yağmur çıkıyor. Islanıyorsun ama perişan olmuyorsun, tekrar güneş açıyor.”

Haberin Devamı

Sizi biraz tanıyabilir miyiz?

İzmir’de doğdum. Hep müziğe duyarlı biriydim. Her zaman anlatmayı, konuşmayı paylaşmayı, en küçük bir kalabalık gördüğümde onlarla iletişime geçmeyi çok severdim. Ajda Pekkan’a hala çok büyük hayranlığım var. Küçükken ne zaman onun senini duysam uykumdan uyanırmışım.

Çocukken mi karar verdiniz şarkıcı olmaya?

Ben çocukken dansözler çok başka bir konumdaydı. Sadece yılbaşlarında çıkarlardı. Büyülenmiş bir şekilde onları izlerdim. “Büyüyünce ne olacaksın?” diye soranlara “Dansöz olacağım” dermişim. Annem de bu durumdan çok utanıyormuş, beni baleye yazdırmış.

Sonra?

Bale hayatım sona erdi. Müziğe ilgim hep sürdü, modaya da ilgim vardı. Annem aslında sporcu ya da estetik cerrahı olmamı istiyordu. Annemin zoruyla pek çok spor dalını denedim. Hiçbirinden hoşlanmadım.

Peki ne yaptınız?

O dönemde Ajda Pekkan şan dersi almaya başlamıştı. O ne yaparsa ben de aynısını yapıyordum, şan dersleri almaya başladım. Plaklar biriktiriyordum. 70’lerin, 60’ların şarkılarıyla geçti o yıllarım. Fecri Ebcioğlu, Sezen Cumhur Önal’ın aranjman şarkılarıyla büyüdüm. Şan dersi almaya başladıktan sonra opera yeteneğim ortaya çıktı. Operayı çok sevdim, hala hayatımda zaten. ‘Farinelli’ filmi benim ikinci kırılma noktamdır. Filmden sonra barok müzik hayatıma girdi. Barok müzikten gerçekten büyülendim. O müziğin karanlığı, ahengi beni ele geçirişi başka oldu.

Haberin Devamı

Kontrtenor olduğunuzu nasıl fark ettiniz?

Film sayesinde o sesleri çıkarabildiğimi gördüm. Konservatuarlarda o dönem kontrtenor müfredatı yoktu, dolayısıyla kontrtenor sese yer yoktu. İzmir’de tenor olarak eğitim alıyordum, Mimar Sinan’a geçtim. Sonra Yıldız Teknik Üniversitesi’ni kazandım. Orası da olmadı. İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı’na geçtim. Orada da müfredat yoktu. Tam o günlerde yolum Mustafa Avkıran- Övül Alkıran’la kesişti. ‘Neos Kosmos’ isimli oyuna dahil oldum. Oyunda Murat Daltaban, Derya Alabora, İhsan Kılavuz, Şehsuvar Aktaş, Serkan Altınorak’la birlikte tiyatro girdi hayatıma. Orada kontrtenor olarak yer aldım. Zürih’e turneye gittik. Uluslararası tiyatro festivalinde performans ödülünü kazandım.

Çok iyi bir başlangıç yapmışsınız...

Sonrasında burs bile aldım. Zeynep Yerdelen’in desteğiyle bir yıl İsviçre- Basel’de eski bir müzik okulunda eğitim aldım. Barok müzikle ilişkim gelişti. Sonra geri döndüm. İstanbul Devlet Konservatuarı’nda kontrtenor müfredatı açılmıştı. Altıncı konservatuarımda istediğim oldu. Sonra Türkiye’de ilk defa bir kontrtenor olarak dereceye girdim ve jüri özel ödülünü aldım. Daha sora pek çok oyunda rollerim ve ödüllerim oldu. Şimdilerde sadece ‘Kafası Karışık Kontrtenor’ var, interaktif bir konser performansı denebilir. Bir yandan şarkı söylüyorum bir yandan da hikayemi anlatıyorum. Biraz stand-up gibi. Hayatımdaki kırılma noktalarından bahsediyorum.

Haberin Devamı

‘Kafası Karışık Kontrtenor’ ismi nereden geliyor?

Bu projeyi yapmaya karar verdiğimde bir repertuar hazırladım. Hayatımdaki önemli şarkıları düşündüm. Mutlaka bir arya söylemeliydim. Ajda Pekkan şarkıları elbette olacaktı. ‘Bağdat Yolu’ şarkısını çok severim. Yıldız Tilbe, Müslüm Gürses olacaktı, barok ve klasik dönemden eserler de olacaktı. Bir baktım karmakarışık bir şey olmuş. Bunların hepsini bir arada söylersem ne olur, kafası karışık karman çorman bir şey olur. Kafam karışık falan değil aslında bu şarkıların hepsini çok seviyorum.

Haberin Devamı

Performansınızla curcuna vaad ediyorsunuz...

Hem karışık şarkı repertuarından hem de benim ruh halimin git-gellerinden. Yapmak istediğim şeyleri yapıyorum. Buna sadece söylemek istediğim şarkılar değil giydiğim kostümler de dahil. Pat diye Marilyn Monroe kostümleri giyebiliyorum ya da sevdiğim bir maskeyi takabiliyorum. Tüller, payetler havada uçuşuyor. Tülsüz olmaz. Işıklar, danslar, oynamak istiyorsam oynuyorum, laf atmak istiyorsam atıyorum.

Nasıl gel-gitler yaşıyorsunuz?

Müslüm Gürses, Ömer Yetmez şarkıları söylüyorum. Karanlık bir şarkı söylüyorsam o karanlığın içinde yuvarlanıyorum. Çok büyük bir konsantrasyon gerekiyor. Ben içe dönük şarkı söyleyen biriyim. İçimle bağlantıyı koparmadan şarkı söylerim. Oyunculukta da, şarkıcılıkta da buna inanırım. Şarkının dünyasında kalıp söylemek gerekiyor. Müslüm Gürses’ten çıkıp Fecri Ebcioğlu şarkısına geçiyorum ve ciddi anlamda savruluyorum. Savrulmayı da saklayarak yaşamıyorum. Seyirci de savruluyor. Bir önceki şarkının üzüntüsünü yaşamadan başka bir şarkıyla gülmeye eğlenmeye başlıyorlar. Tam bir curcuna yani.

Hayata hep tebessüm mü edersiniz?

‘Kafası Karışık Kontrtenor’ beni özetliyor. Her şey çok karanlık, her şey beni üzüp hırpalayabiliyor ama zaman zaman da her şey çok güzel. Aynı şeyler farklı duygular yaratıyor. Aynı durum, diyalog benim o an nereden baktığımla alakalı olarak farklı yansıyabiliyor. Bu yüzden hiç belli olmuyor. İstanbul gibi biriyim. İzmirli’yim ama sağım solum belli olmuyor. Bahar, güneş derken birdenbire yağmur çıkıyor. Islanıyorsun ama perişan olmuyorsun, tekrar güneş açıyor.

Sahnede neler yapıyorsunuz?

Oyuncaklarım var. Küçük Oscar heykelciğim, kelepçelerim, tüylerim, taçlarım, maskelerim var. Detaylar şarkılarla olan ilişkimi kuvvetlendiriyor. Boynuzlu bir taçla bir aşk şarkısı söylediğimde başka bir anlam katıyor, bir kelepçeyle söylediğimde başka bir çağrışım yapıyor, silahla bambaşka. Sahneye ara verdiğimde bambaşka bir kılıkla geliyorum. Lahana gibiyim, üzerimden sürekli bir şey çıkıyor. Hep dağıtıp topluyorum. Gittikçe daha eğlenceli bir hale dönüşüyor, sonunda da delirip halaya bağlıyorum. Eğlenmek lazım, eğlenmem lazım. Nasıl mutluysanız öyle olun. Ben gerçekten mutlu olmak istiyorum, neysem o olmak istiyorum. Herkes bunun peşinde. Benim yaptığım bunu da anlatan bir şov aslında.

Hiç aşk meşk yok mu?

Hikayenizde aşk olmaması imkansız... Aslında benim aşk hikayem bu. Şarkı söylemeye aşk derecesinde bağlıyım. Ben olabilmek gerçekten çok keyifli ama bir o kadar da zor. Biraz gözü kara olmak zorundasınız. Yıldız Tilbe’yi bu yüzden çok severim.

Peki gerçek aşk yani ikili ilişkilerde durum ne?

Hiç zamanım olmuyor (Gülüyor). Sahneden çok olta atıyorum, kulisin yolunu gösteriyorum. Gelin diyorum. O kadar şeffaf bir şey ki herhalde korkuyorlar. Pek yaklaşmıyorlar. Şaka bir yana tabii ki hayatıma insanlar giriyor. Girsinler ki ileride ‘Kimler Geldi Kimler Geçti’ şarkısını hünküre hünküre söyleyebileyim. Hayatıma insan alıyorum tabii ki. Bol bol da yolluyorum. Hissedebilmek için ayrılmak da lazım. Bazen oluyor bazen olmuyor aşk tabii ki önemli.

Albüm çıkarmayı düşünüyor musunuz?

Evet bir albüm hazırlığındayım. Karanlık bir şey geliyor. Aynı zamanda eğlenceli tarafları da var. ‘Kafası Karışık Kontrtenor’den tabii ki bağımsız değil. Gelgitli bir tarafı var. Murathan Mungan’ın bir sözü var, Mehmet Bilal’ın bir sözü var. Yıldırım Türker’in bir sözü olacak. Fikret Kızılok şarkısı var. Fikret Şeneş şarkısı olacak. garajistanbul’da da sahne alıyorum 19 Mayıs’ta orada olacağım.

(13.05.2012 tarihli Pazar Postası'ndan alınmıştır.)