Ne İzlesek? Mutluluk veren filmler ve mutlu hissettiren diziler
İşte izleyip bitirdiğinizde, kendinizi daha iyi ve mutlu hissettirecek, stresinizi azaltacak film önerileri
C’est la vie! 2017
Olivier Nakache & Éric Toledano’nun yönettiği 2017 Fransız filminin konusu ise şöyle; Max, profesyonel bir etkinlik planlayıcısı.
Eski bir kalede bir düğün isteyen yeni bir müşteri ile buluşur.
Kutlamayı unutulmaz kılmak için ana karakterin her ayrıntıyı dikkate alması gerekir. Ancak, hiçbir şey göründüğü kadar basit değil. Bol bol eğleneceğiniz bu film mutluluk veren filmler listesinde yer alıyor.
ÇILGIN BİR AN - 2015
İlginç konusuyla sizi alıp sürükleyecek mutluluk veren filmlerden biri daha... Jean-François Richet’in yönettiği 2015 yapımı bu Fransız filminin konusu ise şöyle; iki eski arkadaş kızları ile birlikte kumlu plajların ve yeni tanıdıkların beklediği güneşli Korsika’ya bir yolculuğa çıkıyor. Ancak, kızlardan birinin aşık olmasıyla arkadaşlıkları tehlikeye giriyor..
THE GOOD PLACE - 2016
Mutlu hissettiren harika bir dizi! Fantastik konusu sizi bir anda içine çekecek.
The Good Place, neyin iyi bir insan yaptığına dair zekice ve benzersiz bir komedi. Şov, öbür dünyaya giren normal bir kadın olan Eleanor Shellstrop'u takip ediyor ve bir tür hata sonucu kesinlikle ait olduğu yer olan Kötü Yer yerine İyi Yer'e gönderiliyor.
PAS VE KEMİK - 2012
Ali (Matthias Schoenaerts) neredeyse hiç tanımadığı, beş yaşındaki oğlu Sam (Armand Verdure) ile başbaşa kalmıştır ve kız kardeşinin yanına Antibes’e gelir.
Güçlü fiziği sayesinde fedai olarak işe başlar ve bir gece kulüpte çıkan kavga sonucunda yardımına yetiştiği katil balina eğitmeni olan Stéphanie’den (Marion Cotillard) hoşlanır.
ONUR SAVAŞI - 2012
40 yaşındaki Lucas, geçirdiği zor boşanma döneminin ardından hayatını yeniden düzene koyabilmenin peşindedir. Kreşte bir iş bulur, yeni bir kız arkadaşı vardır ve ergenlik çağındaki oğluyla arasındaki sorunlu ilişkiyi onarmaya çalışmaktadır. Artık her şey yoluna girmek üzereyken işler ters gitmeye başlar.
Sadece öylesine söylenmiş küçük bir yalan, içinde yaşadığı kasabaya bir virüs gibi yayılır ve Lucas kendini hayatı ve saygınlığı için savaşırken bulur.
YERDEKİ YILDIZLAR - 2007
Amir Khan'dan unutulmaz bir film...
Mutluluk veren filmler arasında üst sıralarda yer alıyor.
Ishaan Awasthi harfleri ve sayıları algılama problemi yaşayan bir disleksi hastasıdır. Ancak bu gizli hastalığını ailesi ve çevresi bilmemektedir. Ishaan başarısızlıkları ve yaramazlıkları sonucu özel bir yatılı okula verilir.
SEVGİLİ ZACHARY: BİR OĞULA BABASI HAKKINDA BİR MEKTUP - 2008
2001 yılında asistan doktor Andrew Bagby kız arkadaşından ayrıldıktan kısa süre sonra öldürülür. Andrew'in ölümünden kısa süre sonra kız arkadaşı hamile olduğunu açıklar, bu olayın ardından Andrew'in yakın arkadaşlarından Kurt Kuenne çocuğa bir hediye olarak bu filmi çekmeye başlar.
Dostları, akrabaları ve çalışma arkadaşları Andrew hakkında sevgi dolu ve sıcak şeyler anlatırlar, evde çekilmiş görüntüler de Andrew hakkındaki bu coşkuyu doğrulamaktadır. Andrew'in annesi Kathleen ve babası David, Andrew'in eski kız arkadaşının daha önceden yerleşmiş olduğu Labrador'a taşınırlar. Andrew'in katilinin yakalanmasını ve duruşmaya çıkarılmasını beklemektedirler.
Andrew'in eski kız arkadaşıyla torunları Zachery'i ziyaret edebilmek için görüşürler ve çocuğun velayetini almak isterler. Adalet var mıdır; Zachery kaybettikleri oğullarının yerine sevimli ve masum bir teselli midir?
KELEBEK VE DALGIÇ -2007
Julian Schnabel’e Cannes Festivali’nde En İyi Yönetmen Ödülü’nü getiren “Dalgıç ve Kelebek / Le scaphandre et le papillon”, Elle dergisi editörü Jean-Dominique Bauby’nin gerçek yaşam hikâyesinden yola çıkarak yazdığı ve Türkçe’ye de çevrilen "Kelebek ve Dalgıç Giysisi" adlı kitaptan uyarlandı.
Geçirdiği beyin kanaması nedeniyle 43 yaşında sol gözünün görme yetisi hariç bütün bedensel fonksiyonlarını yitiren Jean-Dominique Bauby hayatı zihninde yaşamaya başlar ve dış dünyayla bağını sol gözü aracılığıyla kurar. Jean-Dominique Bauby’yi son dönemde adını sıkça duyuran Fransız aktör Mathieu Amalric canlandırıyor.
UMUDUNU KAYBETME - 2006
Chris Gardner (Will Smith) iki yakasını bir araya getirmeye çalışan bir aile babasıdır. Ailesini ayakta tutmak için cesurca çabalamasına rağmen, beş yaşındaki oğlu Christopher’ın (Jaden Christopher Syre Smith) annesi (Thandie Newton) maddi zorlukların yarattığı sürekli baskı altında direncini kaybetmek üzeredir. Artık dayanamayacağını anlayınca, istemeye istemeye evi terk eder...
Artık bekar bir baba olan Chris, yılmadan, bildiği tüm satış becerilerini kullanarak daha iyi kazandıran bir işin peşine düşer. Prestijli bir borsa şirketinde stajyerlik bulur ve ücret almasa da programın sonunda iş ve parlak bir gelecek elde edeceğini umarak kabul eder. Parasal güvencesi olmayan Chris ve oğlu, kısa süre sonra oturdukları daireden çıkartılırlar ve düşkünler evi, otobüs durağı, tuvalet; geceyi geçirmek için bulabildikleri her yerde kalırlar.
Çektiği sıkıntılara rağmen, Chris, babalık görevini sevgi ve özenle yerine getirmeye devam eder ve oğlunun kendisine karşı duyduğu sevgi ve güveni, karşısına çıkan engelleri aşmak için kullanır.
BİG FISH 2003
Mutluluk veren filmler elbette ünlü yönetmek Tim Burton olmadan olmaz.
William Bloom, babası kanser nedeniyle ölüm döşeğinde olduğu için, aile evine geri döner. Gezgin bir satıcı olan babasını yakından tanımak için, efsanevi bir kişiliği olan adamın gençliğinde yaşadıklarına dair öyküler toplamaya başlar.
Babasının yaşadıklarına dair efsaneler ve mitler, bir puzzle’ın parçaları gibi yerine oturacak ve anlaşılması güç olan adamın yaşamını zaferleriyle ve zaaflarıyla ortaya dökecektir.
Daniel Wallace’ın kitabından uyarlandı. Tim Burton’ın her zaman olduğu gibi nefes kesici bir filme imza attığı söyleniyor.
KURDUN GÜNÜ - 2003
Dört kişilik bir aile, tatilini geçirmek üzere kır evine gelir. Fakat beklenmeyen bir olay, onları bambaşka sorunlarla baş başa bırakacaktır. Bir afetin ardından, aile ormanda kaçışmaya başlar.
Baba öldürülür; anne ve çocuklar hayatını devam ettirebilmek için amansız bir mücadele verirler.
ANNEM HAKKINDA HERŞEY - 2000
Oğlu Esteban'ın üzerinden araba geçmiştir ve Manuela'nın ağlamaktan göz pınarları kurumuştur. Karanlıklar ardında geçmiş ve gelecek iç içe geçer. Aynı gece hastanede Manuela beklerken oğlunun günlüğüne göz atar...
Trajik olayın ardından rastlantılar benzer dünyaları olan insanları bir araya getirir ve herkesin birbirini zenginleştirdiği bir paylaşım başlar. İspanyol sinemasının dahi yönetmeni Pedro Almodovar'ın son derece etkileyici bir filmi. Kadınlara ve annelere ithaf edilmiş, son derece hüzünlü ve keyifli bir başyapıt.
KARANLIKTA DANS - 2000
Selma Jezkova 10 yaşındaki oğlu Gene ile birer Çek göçmeni olarak bir karavanda yaşamaktadırlar. Bir fabrikada çalışmakta olan Selma kalıtsal bir hastalık nedeniyle görme yetisini yavaş yavaş kaybetmektedir. En büyük amacı gerekli parayı biriktirip oğlunu ameliyat ettirerek aynı akıbete uğramasına engel olmaktır.
Bu arada akşamları arkadaşı Kathy ile The Sound of Music müzikalinin amatör bir sahnelemesi için prova yapmaktadırlar. Ne var ki olaylar onun istediği biçimde gelişmez, komşusu ve ev sahibi olan Polis Memuru Bill, Selma'dan parasını çalınca onu öldürmek zorunda kalır ve hapsin yolunu tutar. Bu, sonu idama kadar uzanabilecek trajik bir yoldur..
HAYAT GÜZELDİR - 1999
1930'ların İtalya'sında Guido adındaki tasasız, kaygısız bir Yahudi kitapçı yakın bir şehirdeki güzel kadına kur yapıp onunla evlenerek bir peri masalı başlatır. Guido ve karısının bir oğulları olur ve İtalya'yı Alman güçleri istila edene kadar birlikte mutluluk içinde yaşarlar.
Ailesini bir arada tutabilmek ve oğlunun Yahudi toplama kamplarının dehşetinden elinden geldiğince uzak tutmak çabası ile Guida bu yıkımı bir oyun gibi gösterir. Bu oyunun kazanma ödülü ise bir tanktır...
YAŞAMAK GÜZELDİR -1998
Harika bir dünyaya yolculuk sizi bekliyor. Mutlaka izlemeniz gereken bir film...
İşte mutluluk veren filmler arasında yer alan Pleasantville, siyah-beyaz tonların egemenliğindeki, küçük ve kendine yeten bir kasabadır. Kasabanın insanları müthiş bir ahenk ile birbirlerine bağlıdırlar.
Bu kasabada asla kötülük hüküm sürmeyecek gibidir. Ancak ortada bir problem vardır: Pleasantville, bir televizyon dizisinin kurguladığı bir kasabadır.
ESARETİN BEDELİ - 1994
Genç ve başarılı bir bankacı olan Andy Dufresne, karısını ve onun sevgilisini öldürmek suçundan ömür boyu hapse mahkum edilir ve Shawshank hapishanesine gönderilir. Burada başta Red olmak üzere yeni arkadaşlar edinir.
Hapishane yaşamını uyum sağlamaya çalışırken diğer yandan da bilgisi ve kültürüyle etrafındaki insanları etkilemeyi başaracaktır.
ÜÇ RENK MAVİ - 1993
Julie, ünlü bir besteci olan kocasını ve kızını trafik kazasında kaybeder. Kazadan yaralı kurtulan genç kadın yaşama küser ve geçmişini unutmaya çalışır.
Özgürlük, Julie'nin geçmişini ardında bırakması, sorunlulukları olmadan yeni bir yaşam şeklini benimsemesidir. bu amaçla evini ve çevresindeki insanları terk eder ancak yalan ve ihtiras dolu ilişkilerin ördüğü bir ağ onu yavaş yavaş dış dünyaya çeker ve yüzleşmek istemediği hayaletlerle karşı karşıya bırakır.
İNCE MAVİ ÇİZGİ - 1988
Teksas’da bir cinayet işlenir. Polis görgü tanıkları ve elindeki kanıtlar ışığında davaya çözmüş gibidir. Ancak gerçekler, biraz daha derinde yatmaktadır. Errol Morris’in çekildiği dönemde olay yaratan ve idamla yargılanan bir adamı kurtaran belgeseli İnce Mavi Çizgi, belgesel tarihinin en önemli filmlerinden biri.
Gerçeğin hiçbir zaman göründüğü gibi olmadığını anlatan film hem bir suç filmi gerilimi kuruyor hem de mahkeme atmosferinde olayın bütün taraflarına söz hakkı veriyor.
ŞAHANE HAYAT - 1964
İflasın eşiğine gelen George Bailey(James Stewart) bir Noel gecesinde kendini nehre atarak intihar etmek üzeredir. Doğduğundan bu yana aynı küçük kasabada yaşayan Bailey kendisini buraya ve insanlarına adamış,hoşgörülü,güvenilir ve yardımsever bir insandır.
Büyük Bunalım'ı hasarsız atlatmış, babasından devraldığı konut ve finans şirketi aracılığı ile kasabalıların neredeyse tamamını konut sahibi yapmıştır. Bu arada para kazanmayı, mimar olma fırsatını, dünyayı gezmeyi, kısaca tüm hayallerini ertelemek zorunda kalmıştır.
Kasabaya yaptığı bunca iyilik, kötü yürekli banker Henry F. Potter (Lionel Barrymore)'ın çıkarları ile çakışır. Potter, Bailey'in sürekli peşindedir.
APU ÜÇLEMESİ - 1955- 1959
20. yüzyılın başlarında, Bangladeş'in bir köyünde fakir bir Brahman ailesinin Apu adında bir çocukları olur. Bir şair ve de rahip olan babası ailesini geçindirmeye yatecek kadar para kazanamamaktadır. Kız kardeşi de sürekli olarak komşunun bahçesinden guava isimli bir meyve çalmaktadır. Bütün bunlar ve de aileyle birlikte yaşayan yaşlı teyzelerinin bitmez tükenmez dırdırları, annesini zaten zor hayatını iyice güçleştirmektedir.
Yenilmez (Aparajito)
Satyajit Ray'in Apu Üçlemesi ni oluşturan filmler bir devamlılık arzeder ve birinin bittiği yerde konuyu diğeri devralır. Üçlemenin ilk filmi Yol Türküsü (1955)'nde Apu'nun küçüklüğü ve doğduğu köy Nishchindipur'daki yaşantısı anlatılıyordu. Bu filmde ise ihtiyar halası ve küçük kız kardeşini trajik bir şekilde kaybeden Apu ,annesi ve babası ile köyü terkederler.
Apu'un Dünyası (Apur Sansar)
Başarılı bir orta eğitimden sonra eğitmenlerinin dikkatini çekmiş olan Apu (Soumitra Chatterjee), özel bir bursla gönderildiği kolejden ödenek yokluğu nedeniyle eğitimini tam olarak bitiremeden orta bir dereceyle mezun olabilmiştir. Artık bir erişkin olan Apu mega kent Kalküta'da salaş bir apartman dairesinde oturmaktadır. Henüz kendine uygun bir iş bulamamıştır, zaten ciddi olarak bir iş de aramaz. Ara sıra özel dersler vererek ve kitaplarını satarak geçinmeye çalışır. İçine kapanık bir yaşantı süren Apu'nun tek hayali iyi bir yazar olabilmektir ve henüz tamamlayamadığı bir romanı vardır.
YAŞAMAK 1952
Kanji Watanabe, genç yaşta dul kalmış bir adamdır. İkinci bir izdivaç yapmayan Kanji, üzerine titrediği oğlunu tek başına büyütmeyi tercih etmiştir. Aradan yıllar geçmiş, oğlu büyümüş ve evlenmiş, kendisi de zamanla terfi ederek; belediyenin, halkla ilişkiler şube şefliğine kadar yükselmiştir. Bürokrasi değirmeni, Kanji'nin kocaman umutlarını öğüteli yirmi sene olmuştur. Dairenin ve diğer dairelerin çalışanları gibi Kanji de aslında yirmi senedir hiçbir şey yapmamaktadır.
İmza atmak, kayıt tutmak ve kayıtları, bir daha dikkate almamak üzere arşivlemek dışında...Kanji'nin iş hayatı, bulunduğu pozisyonu, oturduğu şef koltuğunu korumak üzerine şekillenmiştir. O da hiçbir şey yapmamayı gerektirmektedir. Zaten Kanji de istese bile bir şey yapacak gücü olmadığını, genç yaşında öğrenmiştir. Zampara bir adam olmayan Kanji, özel hayatını tümüyle oğluna adamıştır.
Oğlu koca adam olup evlenmesine rağmen, kendisini hâlâ küçük bir çocuğun babası sanmaktadır. Değişimi ve gerçekleri görebilse; ne yapacağını, nereye gideceğini bilemeyeceği kocaman bir boşluğa düşecektir...Kanji'nin hayatındaki tek yenilik, ara ara kendisini hissettiren ve giderek artan mide ağrılarıdır. Doktora giden Kanji, muayene sırası beklerken; başka bir hastadan doktorun koyacağı teşhisin mealini öğrenir. Doktorlar, kimseye öleceğini söylememektedirler. Muayene sonucunda doktorun Kanji'ye koyduğu teşhis uysal ülserdir. Fakat Kanji, muayene sırasını beklerken uysal ülserin, yaşayacak en fazla üç ay daha olduğunu öğrenmiştir. Doktordan farklı bir frekansta ölüm ilânını dinleyen Kanji'nin aklına ilk gelen yine oğlu olur.
Eve gittiğinde ise babasının evde olmadığını sanarak eşiyle konuşan oğlunun, kendisinin emekli ikramiyesiyle neler yapmak istediğini öğrenir. Kanji, düştüğü karanlık çukurda bir yandan ömrünü neler uğruna harcadığını görerek pişmanlığı çok acı bir biçimde tadacak, diğer yandan ise hayatın her köşesinde, ruhunu ısıtacak bir ışık ile bir ölürken bile tutunacağı bir amaç arayacaktır...