Cumartesi Postası 'Aşk ihtiyaç sevgi sanattır'

'Aşk ihtiyaç sevgi sanattır'

Paylaş
'Aşk ihtiyaç sevgi sanattır'

Aşk, kadın-erkek, evlilik gibi konuları Mehmet Sungur'dan dinlemek çok rahatlatıcı. Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı Başkanı olan Prof. Dr. Mehmet Sungur'un 'Sen, Ben ve Aramızdaki Herşey' kitabını okumak bile başlı başına insanı rahatlatıyor

RÖPORTAJ: SAYIM ÇINAR

sayimc@superonline.com

Kitabın önsözünde yazar bakın ne yazmış; “Acı, onu araştıran ve anlayan herkes için muhteşem bir bilgidir. Acı, yaşama ve yaşadıklarımıza verdiğimiz değeri gösterir. Bir terapi oturumunda ağlayan eşinin gözyaşlarına anlam veremediğini söyleyen ve ‘Ben hiç ağlamadım’ diye övünen birine ‘Sizin için çok üzüldüm’ demiştim. ‘Niye?’ diye sorduğunda ise ‘İnsanın yaşamında ağlayacak kadar değer verdiği hiç bir şeyin olmaması çok acı verici de ondan’ dediğimi hatırlıyorum”

Aşk ve sevgi nedir hocam?

Aradaki farkı tek cümleyle belirtebiliriz; aşk ‘seni seviyorum, çünkü sana ihtiyacım var’, sevgi ise ‘sana ihtiyacım var, çünkü seni seviyorum’ olarak tanımlanabilir. Aşk ihtiyaçtır, sevgi ise adeta sanattır. Aşk, farkındalık olmaksızın duyulan sevgidir. Sevgide ise her şeyin farkındasınızdır. Aşkta “eğer” ve “çünkü” türleri vardır; “seni seviyorum, eğer ihtiyaçlarımı karşılarsan”, “seni seviyorum, çünkü sen benim için özelsin”... Sevgi ise “rağmen”lere rağmen yaşanandır. Başka bir deyişle ‘çünkü’ ve ‘eğer’ sevgisinde, biri diğerini, kim ve ne olduğu için sever. ‘Rağmen’ sevgisinde ise, biri ötekini, kim ve ne olduğuna rağmen sever. Aşk bencildir, sevgi vericidir. Aşk istemesini bilir, sevgi ise vermesini... Aşk, bir bakışla da ortaya çıkabilir. Oysa sevgi, doğurulan, büyütülen ve ancak şefkatle korunan bir yaşantıdır. Sevgi, kendiliğinden gelişmez. Emek olmadan sevgi olmaz. Bir şeyi sevebilmek için önce ona yatırım yapmak gerek, yatırım yapmadan sevemezsiniz.

“Aşk, görme kusurudur”

Artık evlilikler fazlaca çatırdıyor. Sevgiyle yaşanan cinsellik, evliliği getirmiyorsa her şey zorlaşıyor değil mi?

Öncelikle şunu söylemekte fayda var; çoğu zaman evlilik öncesi ilişki, aşık olma dönemi ile başlar. Aşkta ödüller fazla, bedeller neredeyse yoktur. Eşler neredeyse birbirleri için yaşıyorlardır. Partnerler evlilik sürecinde de aynı ödülleri bekler. Ancak evlilikte bedeller de ortaya çıkmaya başlar. İş, ekonomik koşullar, evin ve çocukların bakımı, geniş aile ile ilgili sorunlar doğar. Bedeller ödülleri geçtiğinde problemler başlar. ABD’de yapılan araştırmalar yapılan iki evlilikten birinin boşanmayla sonuçlandığını gösteriyor. Ülkemizde de 1950, 1960 ve 1970’lere ait boşanma oranlarıyla 2000’li yılları karşılaştırırsak bu oranın büyük bir ivmeyle arttığını görürüz. Bu durumda şöyle düşünelim: Başarı şansınızın yarı yarıya olduğu bir iş ortaklığı teklifiyle karşılaşsanız varınızı yoğunuzu o işe yatırır mıydınız? Akıllı iş adamı bu riske girmez. Ama iş evliliğe geldiğinde insanların yüzde 90’ından fazlası yüzde 50 yürüme şansı olan evlilik kurumuna yatırım yapıyor.

Niçin bu riski göze alıyorlar? Çünkü kendilerinin boşanmayan yüzde 50’nin içinde olacağına inanmak istiyor. Kimse boşanmak için evlenmiyor. “Kontrol bende” diye düşünüyor. Ama durum öyle değil. Otoyoldaki sürücü gibi düşünün: Sürücü kontrolün kendisinde olduğunu düşünür; “Hızlı gidiyorsam frene basarım, yavaş gidiyorsam gaza basarım” der.

Evlilik kurumunda ise her şeyden önce bir değil, iki sürücü vardır. Kontrol üzerine kurulu düşünceler çok gerçekçi değil. Çünkü gerçek yaşamda çok az şeyin kontrolü sizin elinizdedir. Yaşama yıllar katarken yıllara da yaşam katarsak bir şeyi daha anlarız; Evet, çok az şeyin kontrolü elimizdedir ama bu kontrolü iyi yaparsak tatminkar ve mutlu bir yaşam sürebiliriz.

Yüzde 50’lik kuruma yatırım yapmanın bir başka nedeni de aşkın bir görme kusuru olması. Yani partnerinde, ne istiyorsan onu görürsün. O olağanüstüdür, o senin anlamsız varoluşuna yaşam boyu sürecek anlamı getiren kişidir. Evlilik, bu görme kusurunun tedavisidir. Yani artık görmek istediklerimizi değil, olanı görürüz.

Aşk, yalnızca hayal edilenle gerçek arasındaki farkı anlayıncaya kadar geçen zamandır. Bütün eşler, aşk körü olarak evlenmez. Olumsuz özellikleri birbirlerinde görmelerine rağmen evlenenler de vardır. O zaman da “Aşk her şeyin üstesinden gelir”, “Aşkımız öylesine güçlü ki evlenince olumsuzluklar değişecek” şeklinde varsayımlar geliştirirler. Oysa aşk tek başına her sorunun üstesinden gelemez. Aşk bir bonustur, olursa harikadır ama tek başına evliliğin sağlıklı devamı için yetmez.

“Kent insanı evlilikten ürküyor”

Milletçe evliliğe nasıl bakıyoruz?

Bazı yörelerde evliliğe ‘bir an evvel gerçekleşmesi gereken bir çeşit iş’ gözüyle bakılır. Büyük kentlerde ise teknolojiyle iç içe yaşayan aşırı bireyselleşmiş ve başarılı bir yalnızlık yaşayan bir grup insan var. Bir grup, bazen sanal ilişkiler içinde kalmakla yetiniyor. Bir grup ise bir yandan yakın ilişki kurma ihtiyacı hissediyor, diğer yandan o ilişki içinde yutulup kaybolmaktan korkuyor. Bu kişiler, ilişki biraz derinleşip anlam kazandığında ürküyor, evlilikten uzak duruyor. Mutlu olamayacağı önyargısıyla beraberlik için çaba sarf etmeyen insanlar da var. Korkunuzun gerçek olup olmadığını bilmenin tek yolu, ona şans vermektir. İnsanlar birlikteliğe şans vermiyor, sadece aşkı yaşamak istiyor, aşkı tüketmek istiyor.

Evlilikte kaybolan yıllara ne demeli?

Yılların kayıp olarak değerlendirilip değerlendirilmemesi size bağlı. Aşk, sevgi, evlilik yargılanmadan da yaşanabilir. Aşk bir yaşantıdır, diğer yaşantılar gibi. Aşk ve sevgi, sonuçlarına göre değerlendirilmemesi gereken yaşantılardır. Sonuçlarına göre değerlendirilen aşk ve sevgi, yargılanan ve karalanan bir aşk-sevgi olur. Diğer taraftan, bazen başarısızlığın öğrettiğini, başarı öğretemez. Başka bir deyişle, başarısız bir evlilikten öğrenilecek şeyler iyi kullanılırsa, gelecekte çok anlamlı ilişkiler kurulabilir.

“Dinginleşen derinleşir de”

Aşk bir maratonsa ‘kim ipi göğüsleyecek’ diye ömür geçebilir mi?

Bazıları aşkın bir çıkmaz olduğunu bilir yine de o çıkmazda kalmak ister, çünkü aşk yaşamın sıradanlığına bir başkaldırıdır. İnsanlar sonuç çizgisine inanmak istiyor; en büyük aşk! Böyle bir şey yok. Bu size bağlı. İdeali bulmakla değil, bulduğunuz kişiyle ideal birlikteliği kurmakla ilgili.

Aşırı cesur, düşünmeden her şeyi yaşayan aşıklara neler önerirsiniz?

Dinginleşmelerini. Çünkü dinginleşen her şey, derinleşir. Aşkta kalpler ateş üstündedir, yanar. Hiç bir duygu sonsuza dek sürmeyeceği için, bir süre sonra bu yangın küllenmeye başlar. Ama bu nedenle endişelenmemeli, çoğu kez küllenmekte olan ateş yakıcı olanından çok daha cömerttir ve seni yakmadan ısıtır.

(01.01.2011 tarihli Cumartesi Postası'ndan alınmıştır.)

2

Haberin Devamı