Cumartesi Postası İclal Aydın: Suskunluğum artık içimi sıkıştırıyor

İclal Aydın: Suskunluğum artık içimi sıkıştırıyor

Paylaş
İclal Aydın: Suskunluğum artık içimi sıkıştırıyor

İclal Aydın’ın Artemis yayınevinden çıkan ‘Söylenmemiş Sözler’ isimli kitabı ‘çok satanlar’da yerini aldı bile. Yeni kitabı vesilesiyle İclal Aydın’la buluştuk. Sevgi, aşk, hayat, söylenmemiş sözler ve daha pek çok şey vardı heybemizde. Buyurun. Alev Gürsoy Cimin / alev.gursoy@posta.com.tr

Sizin söylenmemiş sözleriniz çok mudur bu hayatta?

Haberin Devamı

Evet, hem de çok... Üstelik yazı, sahne ve televizyonda kanalıyla bu kadar çok gevezelik yapıyor gibi görünürken… “Söylersem üzer miyim, kırılır mı, başıma bir iş alır mıyım, çok söyledim çok yanıldım, artık susmalıyım” diye diye birikti bir dolu şey. Sanırım suskunluğum artık içimi sıkıştırıyor. Hırsıza hırsız, yalancıya yalancı, haine hain demekten onlar adına utanarak vazgeçmemeliydim.

Kendimizi mutlaka bir karakterle eşleştirebileceğimiz, kendimizden birini bulabileceğimiz bir roman bu? Peki siz bu kitaptaki kahramanlardan kime daha yakınsınız ve keşkeleriniz çok mu hayatta?

Bir hikaye anlatırken onu dinleyecek, okuyacak, takip edecek hemen her insanı yakalamasını istedim. Bu yüzden de her romanımda farklı yaş ve cinsiyetten kahramanlarım oldu. Buna özen gösterdiğimi itiraf edebilirim. Bu romanımın açılışını yapan kadın karakterini ilk satırlarda ben zanneden yakınlarım oldu. Oysa boşanmış ve çalışan bir anne olmak salt bana ait bir özellik değil. Türkiye’nin bugünündeki 10 binlerce kadını anlatıyor Filiz. Yazar her kahramanda bir parça yaşar. Bu romanda ben en çok kırgın ve suskun gazeteci Oktay Onur Yortan’da yaşıyorum.

Haberin Devamı

Bu kitap sanki söyleyemediklerimizin değil de söylememiz gerekenlerin gücünü de veriyor insana…

Pandeminin örselediği, yorduğu ruhumuza iyi gelecek bir hikaye anlatmaya niyetliydim. Yazarken hiç kendimden emin olamam. Hep şüpheliyimdir. Hep yetersiz hissederim ama bazı kahramanlar kendini yazdırır. Nona da onlardan biriydi. Bazen beni bile teselli etti.

ÖLMEYE, ÖLDÜRMEYE GÜZELLEME YAPMASINDAN BIKMADINIZ MI?

Kitapta Oktay Bey “Ölmekten değil yaşamaktan korkmamaktır kahramanlık” derken sizce haklı mı?

Tabii ki... Erkek egemen dünyanın ölmeye, öldürmeye güzelleme yapmasından siz de bıkmadınız mı? “Sevdiğim için öldürdüm”, “Sevdiğim için ölürüm” filan…Yaşamak ve yaşatmaktır esas olan.

KİME SORSAK KALBİNDE SAKLI BİR KIRIK VARDIR

‘Söylenmemiş Sözler’ yarım kalan bir hikaye... Sizin de böyle hikayeleriniz oldu mu?

Elbette oldu. Olmayan var mıdır? Kime sorsak kalbinde saklı bir kırık vardır.

Haberin Devamı

Yeri geldi kahkaha attım ama en çok gözlerim doldu sımsıcak insan hikayelerine... Artık böyle Nona gibi insanlar kalmadı. İnsanlar eskisi gibi sıcak, iyi yardımsever, şefkatli, Neden niye değiştik, liste daha saysam uzar neden pek çok şeyi kaybettik?

Birkaç hafta önce kızım ve arkadaşları hafta sonu tatili için eve geldiler. Çok eksi bir arkadaşım da bendeydi. Pazar sabah kahvaltısında ilk gençlik aşkımızı konuşuyorduk. Benim “konuştuğum çocuk” -öyle derdik o vakitler- başka bir şehirde üniversitede okuyordu. Ben lise ikinci sınıftaydım. Telefon bağlanmamıştı henüz evimize. Mektuplaşıyorduk. Cumartesi Ankara’ya geliyorum, satt 12:00’de Deniz Atdı pastanesinden buluşalım yazardı.

Ama bazen mektup yolda takılırdı ve benim elime onun bana verdiği buluşma tarihinden iki gün sonra ulaşırdı. O kalp ağrısını ve üzüntüyü düşünebiliyor musunuz? Kapıyı çalıp yalandan adres sorarak birbirimizi görmeye çalışırdık. Yani diyeceğim sevmek çok emekli, çok zor, çok bedelli bir işti ve bu yüzden de herkes bir diğeri için kıymetliydi. Sevgiye, sevene yardım etmek sevaptı yahu. Mektup müjdesi vermek, sır tutmak, aracı olmak o aşkın ortağı olmaktı aynı zamanda. Nona işte sevgi için bedel ödenen zamanların simgesi. O yüzden ben de yazarken çok sevdim, siz de okurken sevdiniz.

Haberin Devamı

AŞK KUVVETLİ VE SARSICI BİR DUYGU

Sevmek mi daha kuvvetli aşk mı?

Aşk, kuvvetli ve sarsıcı bir duygu. Sebebini asla açıklayamadığımız kalp çarpıntıları, mantıksız kararlarımız, sonucundan pişman olacağımızı bile bile göze aldıklarımız… Sonra o şiddetli sevişmenin yerini birlikte inşa edilen anılar alıyor. Aile büyüklerinin hastalıkları, kayıplar, kurulan evler, seyahatler, küskünlükler, barışmalar derken bir bakıyoruz ki o kişi hayatımızın önemli bir parçası olmuş. Eksikliği aşktan daha çok can acıtan bir parça.

"Kaybedenlerin ustalaştığı bir eylem galiba sevmek" böyle bir söz geçiyor... Sahiden öyle mi?

Aşk çok şiddetli bir sahip olma, sahiplenme, fethetme, bedensel ve ruhsal iktidar arzusu aslında. Cinsel gerilimin, merakın azalması ile yerini ya huzurlu bir monotonluğa ya da kusursuz bir fırtına bırakıyor. Huzurlu monotonluk bugün bu yaşımda bana bir mucize gibi geliyor. Bunu paylaşacağım birinin olmadığını anladığım her defasında yenik hissettim kendimi.

Haberin Devamı

Daha gençken bir ilişkinin acısının bir başka ilişki ile bitebileceğini zannederdim. Kısmen doğruydu da. Ama Kalbimin Can mayası ve Söylenmemiş Sözler’i yazdığım yıllarda o kusursuz fırtınanın yerini kusursuz yalnızlığım almıştı. O yalnızlık içinde idrak ettiğim bir başka gerçekti: Severken o kadar çok kaybettim ki kaybede kaybede nasıl sevmemek gerektiğini, hayran olduğum bir ruhun ve bedenin üzerinde bir sahiplenme arzusu olmadan da sevebileceğimi anladım.

Hiç yarım kalmış, yaşanamadan bitmiş aşkınız var mı?

Tabii ki var. Kimin yok ki?

Aşk ne kadar güçlü bir duygu İclal Aydın’ın dünyasında ve insan hayatında kaç kez aşık olabilir?

Yaşamımın çok önemli bir bölümünü işgal edecek kadar önemliydi bir vakitler. İnsan kendini kaç kez aşık olmaya ikna edebilir diye sormak lazım belki de. Gördüğüm anda kalbimi çarptıran sadece bir kişi oldu hayatımda. Onun dışında yaşadığım her ilişkimde kendi ellerim, aklım, ikna kabiliyetim ve hayat sevincimle ben büyüttüm içimde o duyguyu. Yazılarımda aşktan söz etmeyi sevdiğim popüler zamanlarım ve sanırım yeniden başlama cesaretim nedeniyle “Aşk kadını” dendi bir ara. Ama aslında fevkalade sıkıcı bir rutin insanın olduğumu anlıyorum artık.

Şu an kalbiniz aşık durumda mı?

Hayır, değil. Bundan böyle de kolay değil gibi geliyor bana. Ama hayat sürprizlerle dolu. Yaşadığımız sürece başımıza neler gelecek nereden bilebiliriz?

Peki hayat nasıl geçiyor. Hayatınızın nasıl bir dönemindesiniz?

Uzun ve ağır üzüntüyle geçen üç yılında ardından şimdi daha iyiyim. Hatta mutluyum bile. Ama benim maceramın hep bir döngüsü vardır. Uzun üzüntülü zamanların ardından gelen günler gidenlerin bendeki hasarı kadar güçlü iyi etkiler bırakır. Kendimi hem bedenen hem zihnen yeniden inşa ettiğim bir dönemdeyim. Romanlarım çok seviliyor ve her birinin satışı bir öncekini de yeniden yanına alıyor. Çok satanlar listesinde birkaç kitabımı bir arada görmek, duymak pek güzel.

Sizi hayatta en çok yoran şey nedir?

Tutarsızlık.

RUHUM YÜZÜME YANSIR BENİM

Hep çok güzelsiniz, hiç değişmiyorsunuz. Nasıl oluyor da kendinize böyle güzel bakıyorsunuz, sırrınız nedir?

Değişiyorum aslında. Ruhum yüzüme yansır benim. Ruh halim, sevincim, üzüntüm… Kendimle hiç ilgilenmediğim bir-iki yılın ardından çok özendiğim, çalıştığım, kendime baktığım uzun bir dönem gelir. Şu anda o dönemdeyim.

YAŞLANMAK CEZA GİBİ ALGILANIYOR

Yıllar ilerledikçe yaşlanma korkunuz oldu mu?

Yaşlanmak bir ceza gibi algılanıyor. Büyük yıldızların fotoğraflarının altındaki “Vay be, ne çökmüş!” yorumlarını gördüğümde kimse yaşlanmayacağını sanıyor diye düşünüyorum. Otuzlu yaşlarımın sonunda feci bir kaygı başlamıştı. “Yaşım ilerliyor ve daha yapamadığım çok şey var” diyordum. Fiziğimle varlık gösterdiğim sürece ona bağlı yaşayacağım aşikardı. Yazmak her zaman çok önemliydi benim için ama ona daha çok ağırlık vermeye keşke daha erken zamanlarda başlasaydım. Yaş almak ve yazmak birlikte muhteşemmiş.

Pandeminin psikolojik etkilerini atlatabildiniz mi?

Aslında bir zamandır Urla’da sakin bir yarı köy hayatı yaşadığım için pandeminin sıkıştırıcı etkisini pek hissetmedim. Roman yazarken zaten kapanırım. Kimseyle görüşmem. Bu süreçte de pek bir değişiklik olmadan yaşadım. Sevdiğim restoranlar kapalıydı. Beni disiplinden çıkarmaya gücü yetecek dostlarım uzaktaydı. Görüşemiyorduk. O yüzden bu süre benim için kitap bitirme, kilo verme, doğada yürüyüşlerle geçti.

Son dönemdeki yangınlar, seller, felaketler sizi nasıl etkiledi?

Ülke için nelere kaygılanıyorsunuz?

Zaten son romanımın saklı derdi de bu. Bu değer yitimine tahammülüm kalmadı artık. Özgürlüğü ve demokrasiyi sadece kendisi için hisseden saldırgan bir topluluk var. Güneşte bir buz parçası gibi eriyorlar ama…

Böyle süreçlerde insan geleceğe dair planlar pek kuramazmış, doğru mu?

Hayır, en çok böyle zamanlarda geleceğe dair hayallerim olur. Olmalı da. En çok böyle zamanlarda fıkra anlatmalı, şarkı söylenmeli, oyunlar perde açmalı. En çok böyle zamanlarda kavuşmalı insanlar. Bütün doğal felaketlerden sonra sadece yaşayarak sahip çıkabiliyor insan elinde kalan zamana.

Sizi hep çok naif, sakin hallerinizle biliyor, tanıyoruz. Son dönemde sosyal medya yorumlarına, anlamadan yazan, insanları hemen yaftalayanlara çok sert çıktığınızı görüyorum.

Eskiden çok üzülürdüm. Artık üzülmüyorum. Görmek duymak istemedikleri bir şeyi ima etmenize bile tahammül edemeyen bir güruh var. Bu ama iki taraflı. İki tarafın da tahammülsüz şovenlerine bizim de artık tahammülümüz kalmadı. Bakın, bir şey eğer çok kötü gidiyorsa onun geleceğinde yok olup daha iyiye doğmak dışında bir bir seçenek yoktur. Bu kadar kötüye giden bir dil, bu arsızlık, bu saldırganlık, bu kör karanlık bitecek. Bitecek. Hah, mesela işte bu bir başka hayalim. Küfür etmeden konuşabilen zarif insanların siyaset ve bilimde alın hakkıyla yer aldığı günler gelecek.

Bir ara epey kilo almıştınız ama sonra hemencik formunuza geri dönmüşsünüz. Bunu nasıl başardınız?

O çok üzüntülü dönemimde fibromiyalji, fıtık, kas ağrılarım o kadar çoktu ki antidepresan kullandım. Müthiş kilo aldım. 23 kilo. Hamileliğimde bile 14 kilo almış biriydim aslında. Son romanımı yazarken yazdıkça kendimi motive ettiğimi fark ettim. Kimseye söylemeden çok disiplinli bir diyete başladım. Programımı Özlem Kunduracı yönetti ve takip etti. Aşağı yukarı beş ayı bulmadan kilolarımı vermiştim.

Kadına dayatılan güzellik algısına bakışınız nedir?

Zayıf olan güzeldir düşüncesini değiştirmek zor sanırım.

Kızınız de ne kadar büyüdü ve güzelleşti, Nasıl bir evlat? Ona en büyük hayat nasihatınız nedir?

Üç ayrı disiplinle gelişmeli, üç ayrı işi yapabilecek kadar becerili olmalı ve daima kendi paranı kendin kazanmalı, kendi hayatının direksiyonunu sen tutmalısın. Hayatın salt sana ait olduğunda tam anlamıyla özgür olursun diyorum. Umarım bana kulak verir.