Burak Kut: Hayatımı film yapmak istiyorlar, onlara diyorum ki: Hikayem devam ediyor

Burak Kut, şöhretin, başarının en top halini deneyimlemiş bir isim. Türk popuna sayısız hit kazandırdı. “Kendimi ‘en iyi’ zannettiğim, kendime hallendiğim zamanlar oldu” diye gülerek anlatıyor o yılları. ‘En iyi’ kavramı tartışılır tabii ama hep en iyilerden biri olduğu kesin. Şimdi bir Nazan Öncel şarkısı olan ‘Mavra’yı sevenleriyle buluşturdu. Buluştuk, dünü ve bugünü konuştuk. Oya Çınar / oya.cinar@posta.com.tr

Yeni şarkınız ‘Mavra’yı dinler dinlemez size ulaştım. İnsanları hâlâ bu kadar heyecanlandırdığınızın farkında mısınız?
Geçmişten bu yana büyük bir sevgiye mazhar olduğumun bilincindeyim. Hatta kendimi mahcup hissedecek kadar. Anadan, babadan evlada geçen bir durum var. 25-30 yıllık şarkılarımı dinleyenleri görüyorum, hayret ediyorum. Dünyanın neresine gitsem, çaldığım her kapıda buyur edileceğimi bilmek mutluluk verici.

Şarkının sözleri ve müziği Nazan Öncel’in. Nasıl buluştunuz ‘Mavra’yla?
Nazan Öncel Türkiye’nin en iyi müzisyenlerinden biri. Bir filozof gibi. Kalemi olağanüstü. Her sanatçı onun bir şarkısını seslendirmek ister. Benimki tamamen şans eseri oldu. Bir seyahat sırasında karşılaştık. Uzun yıllardır bir araya gelmemiştik. Hasret giderdik, uzun sohbetler ettik. Sonrasında bir araya geldik ve benim hiç aklımda yokken, kendi albümü için yaptığı bu şarkıyı bana hediye etti. Artık herkes o kadar kendi kabuğunda yaşıyor ki… Böyle bir dünyada, Nazan Öncel gibi bir duayenden böyle sıcak bir paylaşım görmek beni inanılmaz mutlu etti.

ACIMI, ONA NEŞE KATARAK HAFİFLETİRİM
Şarkı, bir aşk acısını anlatıyor ama bunu neşeli bir dille yapıyor. “Öldüm, bittim” isyanı yerine, “Ne olduysa, oldu” der gibi… Siz hangi duygularla okudunuz?
Ortak bir dertten bahsediyor. İstemeden ayrılan, ayrılmak zorunda kalanların şarkısı. Ya da çok güvendiği biri tarafından hayal kırıklığına uğratılanların şarkısı. Bunlar hepimize tanıdık. Ben de kendi hayatımda acıyı, ona neşe katarak hafifletmeyi seçenlerdenim. O yüzden ruhuma çok yakın buldum şarkının muzip dilini.

“Safmışım, sazanmışım bir yalana inanmışım, tutunduğum dal çat demiş, kaç yerden kırılmışım...” Siz hiç tam olarak böyle hissettiniz mi?
Muhakkak. Kim hissetmemiştir ki! Birine hissettirdiğim de olmuştur, özellikle gençliğin baharında, ne istediğimi çok da bilemediğim zamanlarda… Hiçbir zaman şıpsevdi bir insan olmadım, güven sorunu yaşadığım çok oldu. Mesleğin başındayken özellikle, sana mı geliyor karşındaki yoksa şöhretine mi? Ya da çok büyük para olduğunu sanıyor ve ona mı geliyor? Bu duyguları yaşamışımdır mutlaka.

BİR DAHA HİÇ MÜZİK YAPMASAM BİLE GÖZÜM ARKADA KALMAYACAK KADAR BAŞARIM VAR
Geçmişi özlemediğinizi söylemişsiniz. Çoğu kişi de, “Ah nerede o eski bayramlar?” tadında yaşıyor hayatı. Siz nasıl algılıyorsunuz zamanı?
Zaman benim için ne geçmiş, ne gelecek! Her şey şu andan ibaret. Şu anlamda özlemiyorum. “Artık bu işi yapmıyorum” desem bile gözüm arkada kalmayacak kadar başarım var. O tatminim var.

“Şimdiki aklım olsaydı” dediğiniz hiçbir şey yok mu?
Mutlaka var ama onları yaşamasam şimdi sizin karşınızda böyle konuşan biri olmayacaktım belki. Kendini bir şey zanneden, hazımsız biri olacaktım. Deneyimlerimizdir bizi olgunlaştıran.

365 GÜNDE 350 KONSER VERİYORDUM
Bir röportajınızda “Yolda gördüğüm lüks bir arabayı bakkaldan ekmek alır gibi alıyordum ama zaman bana kazanmanın değil, yönetmenin daha önemli olduğunu öğretti” demişsiniz. Parayı yönetemediniz mi?
Doğru. (Gülüyor) Memur bir ailenin çocuğuydum. O kadar genç yaşta öyle büyük paralar kazanınca o şımarıklığa kapılmış olabilirim. Orada tabii akan bir şey var, hem maddi hem manevi ve insan zannediyor ki o hep öyle akacak. Vergi rekortmeni olacak kadar çok para kazandım. 365 günde 350 konser verdiğimi biliyorum. Bir yere giderdim, talep öyle yoğundu ki, iki vardiya konser veriyordum. Paylaşmayı seven bir adam olunca ve çok paylaşınca onu yönetememiş oluyorsunuz tabii ama hiç pişman değilim.

Başka biri olsanız, Burak Kut’un hayatına bakınca ne hissederdiniz? Kıskanır mıydınız mesela?
Şunu hep duydum, “Sendeki ses bende olacaktı ki, sendeki fizik bende olacaktı ki…” Bunlar hiç gururumu okşamadı. Kendimi, kendim mi yarattım ki övüneceğim? Ya da “Niye yaşlanmıyorsunuz?” diyorlar mesela, “Bu modeller böyleymiş demek ki” diyorum, gülüyorum.

GENÇLİĞİMDE KENDİMİ ‘EN İYİ’ SANDIĞIM KENDİME HALLENDİĞİM OLMUŞTUR
Günümüzde starlık kavramı çok değişti. Bugünün pop starları kimler sizce?
Çok beğenerek dinlediğim genç arkadaşlarım var ama onlardan şunu çok duyuyorum; “Abi siz starlığı gerçek anlamda yaşadınız, biz o duyguyu yaşayamıyoruz, o kadar çok muadilimiz var ki” diyorlar. Bir de ben hiçbir zaman ‘en’ kavramına inanmam. Gençliğimde; etraftan herkesin ‘altın yumurtlayan tavuk’ muamelesi yaptığı, sürekli alkışlandığım, kendimi en iyi zannettiğim, kendime hallendiğim olmuştur. (Gülüyor) Şükür ki çabuk geçtik oraları.

MAĞARAMA KAPANDIM HAYATI SORGULADIM DÜŞTÜM VE KALKTIM
Hiç bocaladığınız, deyim yerindeyse gerçekten dağıttığınız bir dönem olmadı mı?
Olmuştur ama kendi içimde yaşadım onları. Kendi mağarama kapanıp, sanki ortaya bir felsefe koyacakmış gibi bir koltukta düşüncelere kapıldığım, hayatı sorguladığım, düştüğüm, kalktığım çok oldu. Filmini yapmak isteyenler oluyor mesela. Dijital platformlardan böyle teklifler geliyor. Sanki emekli olmuşum gibi. (Gülüyor) Benim cevabım hep şu; hikayem devam ediyor.