Magazin Mehmet Coşkundeniz: Aşk insanı kontrolsüz bırakır

Mehmet Coşkundeniz: Aşk insanı kontrolsüz bırakır

Paylaş
Mehmet Coşkundeniz: Aşk insanı kontrolsüz bırakır

Mehmet Coşkundeniz'in romanı 'Aşk Uykusu' aynı adla film oldu. 31 Mart Cuma günü gösterime giriyor. Biz de Mehmet Coşkundeniz ile buluştuk, romanı, yazma sürecini, filme uyarlanmasını konuştuk

EFE TEKSOY/POSTA.COM.TR​

- Aşk Uykusu’nda birçok edebi türü bir araya getirmişsiniz… Hikayeyi Yonca’nın gözünden ve günlüğünden, 3.kişi (yazarın) gözünden okuyoruz. Ayrıca aralara Türk edebiyatının büyük şairlerinin eserlerinden alıntılar yaparak daha da güçlendirmişsiniz. Kitabı okuyan edebiyatın neredeyse tüm alanlarına girmiş oluyor. Burada büyük bir emek var… Bu süreci anlatır mısınız?


Benim için sancılı bir süreçti. Romanın kahramanı Yonca ile 6 ay süreyle neredeyse haftada bir gün olmak üzere buluşup görüştüm. Yaşadıklarını onun ağzından dinledim. Sonra kendi hikayesini yazmamı isteyince günlerce süren doğum sancılarım başladı.

Ben daha önce hiç roman yazmamıştım. Daha çok deneme tarzı yazıyordum ve roman yazmak benim için bir hayaldi. İlk cümleyi aylarca bulamadım örneğin. Yazdım, beğenmedim, sildim. Yonca'nın günlüğünü kaç kez okuduğumu hatırlamıyorum.

Yonca'nın yaşadıklarını o ölçüde yansıtabileceğimden şüpheliydim. Sonra bir gün kitabın ilk bölümü döküldü parmaklarımın ucundan. Fakat gerisi çorap söküğü gibi geldi diyemeyeceğim. Tıkandığım anlar oldu. Tek işim kitap yazmak olmadığı için, gazetede ağır sorumluluk taşıyan işim olduğu için bazen haftalarca tek kelime bile yazamadım. Bazen de oturup iki bölümü birden yazdım. Ş

iirleri koydum çünkü, ben yazmaya şiirle başladım. Şiir okumayı da çok seviyorum. Zaten deneme kitaplarımda yer alan metinlerim aslında lirik bir tat içerir. Yani düz yazıyı bile şiir akışında aktarmayı seviyorum. Kitabımda o bölümü anlatan şiirlerin olmasını çok istedim ve koydum. Okurlar da çok güzel tepkiler verdiler.



- Kitabı yazmak ne kadar zamanınızı aldı?

Benim yazmaya başlamam ile, son noktayı koymam arasında geçen tam 2 yıl var. Evet, zorlu bir süreçti dedim ya inanın abartmıyorum. 2 yılda ancak toparlayabildim. Tabii bunda ilk kez roman yazmamın etkisi de var. İkinci romanım 'Aşk ve Kül'ün yazımı ise 6 ay sürdü. Çünkü artık tekniğini öğrenmiştim.


- Filmin çekim aşamalarında bulundunuz mu?

Neredeyse her aşamasında... Yapımcım, benim üniversiteden sınıf arkadaşım. Kitabı aldı, daha 30'uncu sayfasında gece bana telefon edip, "Bunu film yapıyoruz" dedi.

Ama tabii bunun gerçekleşmesi de 2.5 yıl sürdü. Senaryo yazımında devredeydim. Mekanların seçiminde devredeydim. Oyuncuların seçiminde yine vardım. Sete birçok kez gittim. Zaten filmde ben de oynuyorum. Yani kendimi canlandırıyorum. Bu nedenle ben de oyuncu olarak o sette bulundum.

‘Film içime sindi’


- Nasıl değerlendiriyorsunuz... Sizce eseriniz beyazperdeye istediğiniz gibi yansıtıldı mı?

Bir kitabı, olduğu gibi sinemaya yansıtmak pek mümkün değil. 300 sayfalık bir romanın tüm ayrıntılarını çekmeye kalkarsanız, ortaya 4 saatlik film çıkar. Oysa 1.5 saatte bitirmek zorundasınız.

Ama şunu diyebilirim ki; olabileceğinin en iyisi oldu. Benim içime sindi.



- Gökçe Bahadır, gerçek hayatta ki Yonca ile tanıştı mı?

Yonca artık buralarda değil. Gökçe Bahadır çok istedi ama maalesef bu mümkün olmadı.

- Alican Yücesoy ve Gökçe Bahadır çekim süresince size danıştı mı?

Hem de defalarca danıştılar. Buluştuk, ben onlara karakterleri anlattım. Özellikle Gökçe Bahadır birçok kez telefon edip Yonca'nın karakteri hakkında merak ettiklerini sordu.


‘Kadınların arasında büyüdüm’


- Birçok yazar en büyük zorluğun karşı cinsin gözünden yazmak olduğunu itiraf eder. Ama sizin anlatımınız çok başarılı. Kitabı okurken adeta Yonca’yı tanıyormuş hissine kapıldım. Bunun sırrı nedir?

Ben yıllardır ilişkiler üzerine yazıyorum. Sanırım ben aşk ile ilgili yazı yazmaya başladığımda hiç kimse bu konuda kalem oynatmıyordu. Okurlarımın çoğu da kadın. Bir de ben kadınların arasında büyüdüm. 4 abla, bir anne bir de anneanne...

Düşünsenize, kadınların hangi olaylar karşısında nasıl tepkiler verdiğini benden iyi kim bilebilir?

Bir de bunu daha önce de söylemiştim. Ben içimde bir kadın taşırım. Kadınlarla ilgili sıkıştığım noktalarda içimdeki kadına danışırım. Tabii gazetecilik mesleğinden gelen iyi gözlemcilik özelliğimi de eklemeliyim.



- Biraz da renklerden bahsetmek istiyorum. Aşk Uykusu’nda renkler önemli bir yere sahip… Aşk Doktoru Mehmet’in ofisi yeşil (rahatlatıcı) tonda, Vildan’ın evinde ise mavi (kasvetli) ve koyu tonlar hakim. Bu biraz da ruh durumuyla ilgili sanırım?

- Bu yönetmenin tercihi. Yönetmenimiz Nisan Akman, mesleğe fotoğrafçı olarak girmiş. Yıllarca çok önemli dergilerin kapak çekimlerini yapmış. Renkten, ışıktan çok iyi anlıyor.

‘Aşk bizi kontrolsüz bırakabilir’


- İlişkinin başında Serkan daha pasif ve içine kapanık durumdayken Yonca daha oturaklı ve güçlü konumda. Ama zamanla her ikisinin konumları değişiyor. Yonca güçsüzleşiyor Serkan ise ipleri eline alıyor. Bunu yaptıran sadece aşk mı?

Aslında aşk değil, çaresizlik. Yonca, kocasını kaptıracağını düşündükçe güçsüzleşiyor, çaresizleşiyor. Bu çaresizlikle aslında kendine hiç uygun olmayan şeyleri yapıyor. Bu durum hepimizin başına gelebilir.

Evet, aşk bizi kontrolsüz halde bırakabilir. Ama içinizde hem aşk hem de şüphe varsa o zaman durum çok daha vahim bir hal alabiliyor. Kendine güvenen biri, bu durum karşısında ezik, çaresiz, yıkılmış olarak hissedebiliyor.



- İnternette kitaba ilişkin yorumların çoğunu okudum ve karşıma çıkan neredeyse bütün yorumlar olumluydu. Çoğu okur, kitabın sonunda dayanamayıp ağladığından bahsediyor. Ayrıca çok kolay/rahat okunan bir dili olduğunu özellikle vurguluyorlardı. Peki böyle bir kitap yazmanın sırrı ne?

Bakın dil önemli. Ben uzun metinler, edebi anlamı yüksek cümleler kurmak istemedim. Kitabımla, daha doğrusu Yonca'nın hikayesiyle büyük kitlelere ulaşmak istedim ve bunu başardım. Bunu yapmanın en iyi yolu da herkesin anlayabileceği bir dil kullanmak.

Bunun sırrı, gazeteciliğin, haber dilinin verdiği bir özellik. Anlaşılır olmak benim için çok önemli.

- Yönetmen Nisan Akman ile çekim sürecinde beraber miydiniz? Size hangi konularda danıştı.

Yönetmenimiz Nisan Akman ile, oyuncularla yaptığımız toplantıdan çok daha fazlasını yaptık. O karakterleri daha iyi yansıtabilmek için çok sayıda soru sordu. Oluşturduğu karakterlerin gerçeğe uygun olmasına çok özen gösterdi. Ayrıca çok pozitif bir insan. Bunun da filme yansıdığını düşünüyorum.

‘Oyunculuk içimde ukdeydi’


- Kitapta olup da filmde olmayan bölümler var mı?

Elbette var. Söylediğim gibi, 300 sayfalık romanın tamamını filme yansıtamadık. Ama özünü, ruhunu yansıttık diye düşünüyorum.

- Aşk Uykusu’ filminde sizi de göreceğiz. İlk oyunculuğunuz sanırım. Nasıl bir deneyimdi?

Benim için olağanüstü bir deneyimdi. Size bir anımı anlatayım, Bugünlerin çok önemli yönetmeni Zeki Demirkubuz, İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi'nden arkadaşım. O zamanlar rahmetli Zeki Ökten'in asistanı olarak çalışıyor.

Zeki Ökten de Kemal Sunal'ın başrolünde oynadığı 'Yoksul' adlı filmi çekiyor. Zeki geldi kantine, "Filmde oynayacak figüran lazım" dedi. Ben de birkaç arkadaşı topladım, Yeşilçam'a gittik ve film şirketiyle görüştük.

Sonra filmin çekileceği gün ben şimdi hatırlamadığım bir nedenle gidemedim. Ama benim seçtiğim arkadaşlar oynadı. O zamandan beri içimde ukdedir. Nihayet bu ukdemi gerçekleştirdim. Bu açıdan mutluyum.

Ama inanın bana çok zor bir şey. Öyle göründüğü gibi değil. Ben bu küçük rol için Burak Sarımola'dan haftalarca oyunculuk eğitimi aldım. İşi yaradı tabii ama başka bir yetenek gerekiyor.


‘Hakkıyla oynayana saygım büyük’


- Oyunculuğa devam etmeyi düşünüyor musunuz?

Hayır düşünmüyorum. Ben kendimi bile oynayamadım, bırakın başka birini oynamayı :)

- Çekimlerde zorlandınız mı?

Hem de çok. Bir sahnenin 7-8 kez tekrarlandığını söylesem? Mesela benim bir sahnemin çekimleri tam 11 saat sürdü. Peki filmde ne kadar yer alıyor? 10 saniye... Yani oyunculuğu hakkıyla yapan herkese büyük saygı duyuyorum ve kolaylıklar diliyorum.


'Aşk Uykusu' filminin fotoğrafları geldi!

Haberin Devamı