Modern astroloji ve psikolojinin sentezi: Astropsikoloji

Astroloji 17. ve 18. yy’da fikir Rönesans’ının etkisi ve felsefenin katkısı ile psikoloji bilimi doğmuş ve insan davranışının derinlemesine incelenmesini sağlayabilecek kadim bilgilere sahip astrolojinin yerini almıştır.

20. yy’da astrologlar, astrolojinin değinmediği konulara da ilgi duyarak İsviçreli psikiyatr Carl G. Jung’un analitik psikoloji yaklaşımından etkilenmiş ve kavramları astrolojiye dahil etmeye başlamışlardır.

AstroPsikoloji geniş ve kapsayıcı yapısı ile psikolojik astrolojiden ayrılır. Psişenin derinlikleriyle ilgilendiğinden, kişinin gelişim evrelerini, psikolojik fonksiyonlarını, iç ruhsal çatışmalarını, savunma mekanizmalarını, bilinçdışı komplekslerini ve kişilik bozukluklarına yatkınlığını doğum haritası üzerinden yorumlanabilmesini sağlar.

Carl Jung, eşzamanlılığı ‘anlamlı tesadüf’ olarak açıklamaktadır ve teorisi astrolojinin merkezini oluşturur. Teorinin konsepti olan arketipler insan deneyimlerinden oluşan ve içsel dürtülerden dışsal olaylara kadar farklı yönleriyle ortaya çıktıklarından psikolojik prensipleri de birleştiren çok yönlü özelliklere sahiptirler.

Kolektif bilinçdışı ve arketipler, atalardan kalıtsal yolla geçen ruhsal bir miras olarak kuşaklar boyunca yaşanmış ortak olan deneyimlerin kayda geçmiş halidir. Bu nedenle, birey yalnızca çocukluğundaki geçmişi ile değil aynı zamanda türünün geçmişi ile bağıntılıdır. Arketipler, kolektif bilinç dışından bilince giren, bir harekete öncülük eden yollardır ve Jung, gezegenlere birer arketipik süreç olarak bakmıştır. Bunlardan anima ve animus, persona ve gölge, ben, çocuk, yaşlı bilge adam, ölüm, anne, tanrı, büyü arketipleri en fazla ilgilendiği arketiplerdir.

Jung’a göre astroloji, semboller dilidir ve bilinç seviyeleri arasında bağlantı kurulabilmesini sağlayabilir. Jung, simyacıların kullandığı tanımlarda Luna’nın (Ay), bilinçsiz dişiliğinin bir yansıması olarak kabul gördüğünü ama aynı zamanda, Sol’un (Güneş) eril psişe ilkesi olması gibi o da dişil psişe ilkesi olduğunu anlatır. Jung, mitolojinin bu bakışını önemser ve astrolojinin de kendi içerisinde Güneş ve Ay’a bakışının son derece önemli olduğunu savunur. Jung’a göre astrolojide Güneş ve Ay’ın konumu ve aldığı zararlar kişinin karşı cinsle ilişkilerinde anima ve animus’unu etkileyeceğinden psikolojik değerlendirmeleri yapılırken birlikte ele alınmalıdır Bu kavramlar en çok erkeklerle kadınların bilinçdışına, arketipsel bir biçimde belirdiği yere uyguladıklarında işe yarar. Jung, bilincin fazlasıyla etkilendiği arketiplerden erkeklerde ‘lunar anima’, kadınlarda ise ‘solar animus’ olarak bahis eder.

Erkek çocukta doğduğu ilk andan itibaren animanın yansıdığı kişi annesidir. Anima aynı zamanda çocuğun annesini nasıl algıladığını da sembolize eden Ay ile de ilişkilidir. Eğer, erkeğin anne ile ilişkileri yara almış ise, anima zarar göreceğinden, ilerdeki hayatında karşı cins ile olan ilişkilerinde problem yaşanacak ve ilişkiler zarar görecektir.

Konuyu, bir harita üzerinden anlatmak daha açıklayıcı olabilir. Haritasını inceleyeceğimiz kişi Ted Bundy, 9 yaşında tacize uğramış, annesini yıllarca ablası ve dedesini de babası olarak bilmiş, gerçek babasını öğrenememiştir. Üniversite yıllarında gerçekle yüzleşmiştir ve yıllarca devam ettirdiği seri cinayetler bu yüzleşme ile başlamıştır. Hem hukuk hem de psikoloji yüksek eğitimini almış ve iki kere hapishaneden kaçmış, 1989 yılında infaz edilmiştir.

Ted Bundy’nin doğum haritasında Ay Yay burcunda ve GAD, Kara Lilith ve Mars ile kavuşumda olduğundan çok fazla zarar gördüğünü söyleyebiliriz. Arketip karakter olarak Ay, anneyi, aile efradını, bakıcı, koruyucuyu anlatmaktadır. Haritada Ay’ın bulunduğu 4. ve 5. evler, aileyi, kökleri ve hayatın sonunu, aşkları, hayattan zevk almayı anlatır ki, bu iki evin konuları da zararlı sonuçlar getirmiştir. Genel olarak Ay’ın bu denli zarar görmesi Ted’in animasının ne denli etkilendiğini anlatmaktadır. Ayrıca Ay’ın Mars ile kavuşumda oluşu, Mars arketipinin karakterlerinden olan sosyopat ile ilişkilendirilebileceğini göstermektedir. Ted Bundy hapishanede kaldığı süre içerisinde psikologlarla yapılan görüşmeleri sonunda ‘sosyopat’ teşhisi konmuştur. Ayrıca, Venüs arketipsel karakterlerden genç kadınları anlatmaktadır. Ted’in haritasında Venüs 3. evde Akrep burcunda bulunmaktadır. 3. ev iletişim şeklini, yakın akrabaları ve öğrenme kapasitesini anlatmaktadır. Venüs’ün Akrep burcunda oluşu ve korkuları, bilinçdışını anlatan 12. evde bulunan Plüton ile kare açı yapıyor oluşu, Ted’in animasının, Venüs’ün de zarar görmesi ile olumsuz yönde etkilendiğini göstermektedir. Akrep-Plüton burç ve gezegeninin arketipik karakterleri şifacı, kriminal, zalim veya seks objesidir. Bu ikilinin arketipik nesneleri ise, ceset, vücut dışkısıdır ki bunlar arketipik prensiplerin sembolleridir.

Bu bilgiler ışığında, Ted Bundy’nin yaşadığı aile içi travmaların aynısının başka bir kişi tarafından yaşandığı durumlarda ikinci kişinin de seri katil veya sosyopat olması beklenilmemelidir. İnsanın düşünceleri, duyguları ve davranışları olumsuz yönde ilerliyorsa, yalnızca ailesini ve çevresini sorumlu tutmak, insanın varlığına, oluşumuna küçük bir pencereden bakmak demektir. Sadece dışarıdan gözlem yaparak kararlar vermek yerine, onların davranışlarının sebeplerini ve bu davranışlardaki hayalleri, duyguları ve düşledikleri fantezileri incelemek gerekir. İnsanların iç dünyalarındaki potansiyel güçlü yönlerini, yani arketipleri gün ışığına çıkarmak, olumlu veya olumsuz olarak kalıtımsal yolla gelen ruhsal mirası görünür yapmak gerekir. Jung’un dediği gibi, astroloji verilen profesyonel destek sürecinde ilaveten kullanılırsa tedavide zaman kazandırabilir.

Sevgiyle, sağlıkla kalın.