Yaşam Beyazgül ile Hollandalı

Beyazgül ile Hollandalı

Paylaş
Beyazgül ile Hollandalı

18. yüzyılın başlarında İstanbul'a gelen Hollanda elçisi bu büyüleyici kentin kendisine neler getireceğini bilemezdi elbet. 1720'lerin, 1730'ların İstanbul'u tüm renkleriyle, tüm karmaşasıyla ve tüm çekiciliğiyle ona kucak açacaktı, adı Beyazgül olan aşk da öyle... Yüzyıllardır anlatılagelen bir hikayeyi paylaşmak istiyorum bugün. Sahnesi eski İstanbul olan masalsı bir hikaye bu, acı bir hikaye. Belki mutlu bir söylence olsaydı böylesine canlı tutulmazdı, kim bilir?

GÜL İREPOĞLU

Haberin Devamı

gul.irepoglu@posta.com.tr

1727’de geldi İstanbul’a elçi Cornelis Calkoen... Uzak yollardan, Hollanda’dan. Denizci ve tüccar bir devlet olan Hollanda, Doğu’nun büyük gücü Osmanlı İmparatorluğu ile iyi ve karlı ilişkilerini her zaman yolunda tutmaya, daha önce sağlanan ayrıcalıklarını yitirmemeye özen gösteriyordu. Taze elçi, ülkenin soylu ve varlıklı bir ailesinin hukuk okumuş oğluydu.

Otuz yaşında bir genç adamdı, bu onun ilk diplomatik göreviydi. Osmanlı sonradan Lale Devri olarak adlandırılacak dönemi yaşamaktaydı. Mayıs’ın sonuydu, İstanbul bahçelerinde laleler solmuşsa da, yerlerini güller almış, etrafı mor salkımlar sarmıştı. Elçiyi hayatının en renkli zamanı bekliyordu, henüz bilmese de. Kendi bahçesinde katmerli beyaz sümbüller yetiştirecek, İstanbul’da yaşayan Flaman ressam Vanmour’a padişahı, saray halkını ve kent halkını betimleyen birçok tablo ısmarlayacak ve en önemlisi, aşık olacaktı burada.

Haberin Devamı

Renkli ve zengin yaşam

Elçi aylar süren bir bekleyişten sonra Sultan III. Ahmed tarafından kabul edildi ve padişaha diplomatik mektubun yanı sıra onun çok beğeneceği büyük bir kristal dolap, Hollanda sateni ve kadifesinden giysiler, şekerleme dolu porselen kaplar, üç metrelik bir teleskop ve dört adet gözlük gibi zamanın değerli armağanlarını sundu.

Sadrazam Nevşehirli İbrahim Paşa ile iyi ilişkileri hep canlı tuttu, kendine geniş bir ağ kurdu, ülkesinin yararına anlaşmalar yaptı. Pera’daki Hollanda Sarayı’nda yaşadı, 40 kişinin hizmet ettiği bu binada zengin davetler verdi, seçkin konuklarını gereğince ağırladı. Yaz sıcaklarını ise Karadeniz ve Boğaz manzaralı Belgrad Ormanları yakınındaki kır evinde atlatmayı tercih etti. Gelirini artırmak için yontulmamış elmas ve işlenmiş mücevher alıp sattığı da biliniyordu. Mirasında bulunan iri bir elmas yüzük bunlardan biri olabilir.

Aşkın adı: Beyazgül

Elçinin Beyazgül ismindeki İstanbullu kadınla sarayında büyük aşk yaşadığı söyleniyordu, ancak bu konudaki bilgiler hep sisliydi. Beyazgül kimdi? Nasıl görüşüyorlardı? Onun azad edilmiş bir köle olduğu kanısı yaygındı. Çerkes olduğundan söz ediliyordu, belki alışıldığı gibi güzelliğine işaret etmek için. Onu kim nereden almış, kim azad etmişti? Elçinin sarayına nasıl girmişti?

Haberin Devamı

Bunlar bilinmiyor. Hep gizli tutulması gereken bir aşktı bu. Konumları birbirine uygun değildi daha ötesi için, tam anlamıyla ‘ayrı dünyaların insanları’ydılar; cariye ile elçi... Ama bu aşkın varlığının ta günümüze taşınmış olması için hakkında epeyce konuşulmuş olması gerekiyor. Duyulan, ama üzerinde açık açık söyleşilmeyen bir ilişki... Ve ateşli bir ilişki olduğu kuşkusuz!

Kutuya işlenen aşk

Elçinin bıraktığı miras arasından çıkan bir portre ile bir enfiye kutusu bu aşkın izlerini taşımış günümüze. Kaplumbağa kabuğu ve gümüşten yapılan kutunun kapak içinde öyle bir resim yer alır ki, bu tutkunun hikayesini gizlice, mitolojik simgelerle özetler sanki: Sereserpe uzanmış aşk tanrıçası Venüs, besili bir hindiye baştan çıkarırcasına bakmakta ve sarılmaktadır, aşk dağıtan bebek Küpid ise hindiyi zincirle bağlamıştır. Elçinin soyadı olan Calkoen Hollanda dilinde ‘hindi’ demektir, elçi de burada görülen hindi gibi iyi yarıdır. Venüs’ün Beyazgül’ün kendisi olduğunu belirtmeye gerek yok.

Haberin Devamı

Bir kadın portresi

Elçinin İstanbul’dan ayrılırken yanında götürdüğü ve şimdi bıraktığı mirasta bulunan Liotard imzalı, kimliği belirtilmemiş pastel bir kadın portresi, uzun yılların ötesinden hala insanın içine işleyen bakışlarla bakmakta. Beyazgül’den başkası olabilir mi o?

Ayrılış

Yine bir bahar gününde, 28 Nisan 1744’de İstanbul’dan ayrıldı elçi. Artık olgun bir adam, deneyimli bir diplomattı. Belki istemişse de, Beyazgül’ü yanında götürmeyi göze alamamış, kırık bir yürekle ardında bırakmıştı onu. O paramparça yürek de elçinin hasretine, veya daha da çok terk edilmişliğin böylesine dayanamayarak kısa zaman sonra çarpmaktan vazgeçti, ‘Kahrından öldü gitti’ dediler Beyazgül için.

Pera'daki hayalet

Hikaye burada sona ermedi. Pera’daki Hollanda Sarayı’nda geceleri hışırtılar duyulur oldu, sanki beyaz ipeklere bürünmüş bir kadın tüy gibi hafif adımlarla odalarda, bahçede gezinirmiş gibi. Gece yarısı bu sanrıyla uyananlar somut bir şey göremedi, sadece hissettiğini düşündü ihtimal. Yıllarca Beyazgül’ün hayaletinin eskiden mutlu olduğu o yerden ayrılmadığı dillendirildi, binanın sakinleri onunla birlikte yaşamaya alıştı. Beyazgül’ün yüreği durmuş olsa bile, sızısı ölümünden sonra da sürmüştü anlaşılan.

Haberin Devamı

Elçinin sonu

Terk eden hiç evlenmedi...Dresden’de, Sakson Sarayı’nda çalıştı, sonra Polonya’ya elçi olarak yollandı. Ömrünün son günlerinde İstanbul’a dönmeyi çok arzu etti ve buraya elçi olarak atanmayı başardı. Ancak 1764’te, yola çıkmadan hemen önce öldü, memleketine, Amsterdam’a gömüldü. Romanı yazılacak bir aşk bu, 1941’de elçinin ülkesinden bir yazarın kaleminden yazılmış da. Şimdiyse Beyazgül’ün ülkesinden bir yazarın zihninde biçimlenmekte...

(16.12.2012 tarihli Posta Karnaval'dan alınmıştır.)