Yaşam 'İlişkileri düzeltmek için her şeyi yapacağım'

'İlişkileri düzeltmek için her şeyi yapacağım'

Paylaş
'İlişkileri düzeltmek için her şeyi yapacağım'

Fransa'nın Ankara Büyükelçisi Laurent Bili geçen Haziran'da göreve başladı. Fransa'da doğan ikizlerine 'Volkan' ve 'Tayfun' adı verecek kadar Türkiye sevdalısı olan Laurent Bili, Trabzonspor taraftarı

Röportaj: Cenk ÜNALERZEN

İstanbul’daki Fransız Sarayı’nda görüştüğümüz Büyükelçi, akıcı Türkçesi ile bütün sorularımızı içtenlikle cevapladı. Büyükelçi Laurent Bili iki ülke arasındaki kriz hakkında “Türkler bu konuda bana güvenebilir. İnanıyorum ki bu gerginliğe rağmen her iki ülkenin sağduyulu insanlarının çabalarıyla ilişkilerimiz yeniden uyumlu bir hal alacaktır” diye konuştu.

Bu Türkiye’ye ilk gelişiniz değil. 1995-1999 arasında da Ankara’da görev yapmışsınız...

Evet 95’ten 99’a kadar Fransa’nın Ankara Büyükelçiliği’nde başkatip olarak çalıştım. O zaman Türkiye’nin dış politikasıyla yakından ilgilendim. Bütün krizleri yaşadım. Kuzey Irak, Suriye, Ermenistan Azerbaycan arasındaki Karabağ krizini bire bir Ankara’dan takip ettim.

Türkiye’ye bu ilginiz nereden geliyor?

Türkiye ile Amerika York’taki Birleşmiş Milletler’de görevliyken tanıştım diyebilirim. Birleşmiş Milletler’deki Türk diplomatlar en yakın arkadaşlarımdı. Onların sayesinde ülkenizi sevdim. Zaten kısa süre sonra da şansıma tayinim Ankara’ya çıktı. 1999’da Fransa’ya dönünce Dışişleri Bakanlığı’nda Avrupa’nın savunma ve güvenlik örgütü olan BAB’ta (Batı Avrupa Birliği) çalıştım. Orada çalışırken de Fransa-Türkiye ilişkileriyle ilgilenmiştim. Ama Türk kültürü ve Türkiye ile gerçek tanışmam 1995’te Ankara’ya tayinim ile oldu.

Ya Türkçe öğrenmeniz?

Ankara’ya geldikten sonra başladım. 3 sene boyunca Ankara Üniversitesi’ne bağlı TÖMER dil kursuna her yıl 10 ay gittim. Akşamları saat 6’dan 9’a kadar 5 gün, 1 gün de 6’dan 10’a kadar. Daha sonra da kendim evde kitap okuyarak müzik dinleyerek ve televizyon izleyerek Türkçemi geliştirmeye çalıştım. Hala durmadan çalışıyorum gelecek yıl çok daha iyi konuşacağım.

Türkiye’ye gelen Fransız diplomatların Türkçe konuşmasına pek alışık değildik. Önce İstanbul Başkonsolosu Monsieur Magro daha sonra siz, çok iyi Türkçe konuşuyorsunuz. Bu Fransa’nın Türkiye politikasında bir değişikliğe mi işaret ediyor?

2 farklı boyutta cevaplayacağım sorunuzu. 1’incisi kişisel. Ben Türkiye’ye gelince Türkleri daha iyi anlamak için, günlük hayatımı kolaylaştırmak, televizyon seyretmek, alışveriş yaparken konuşabilmek için dilinizi öğrenmek istedim. Daha sonra Türkçe bilmem Ankara’ya Büyükelçi olarak atanmamda etkili olmuştur. Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy ve Dışişleri Bakanlığı bana güzel bir hediye verdi.

Türkiye’ye gelmeden önce Tayland’da Fransa’nın Bankong Büyükelçisi’ydiniz. Tayca da konuşuyorsunuz. Sizin görevli olduğunuz ülkelerin dillerine karşı özel bir ilginiz var anlaşılan?

Tayland’daki tecrübem daha farklı oldu. Ben Türkiye’de 3 yıl Türkçe eğitimi aldım. Ne zaman Türkçe konuşmaya başladım, o zaman Türkiye’den Fransa’ya geri döndüm. Bu bana ders oldu. Tayland’a gitmeden önce tam tersini yaptım. Aşağı yukarı gitmeden 2 sene önce Tayland’a Büyükelçi olacağımın ipucunu almıştım. O zaman Tayca öğrenmeye Paris’te başladım. Özel ders aldım, kitaplar okudum. Tayland’a gittiğim zaman çok iyi konuşamıyordum ama orada geliştirdim. Şimdi Taycam da hiç fena değil.

Sizi tayin ederken Türkiye-Fransa arasında son yıllarda soğuyan ilişkilere katkı yapabileceğinizi düşünmüş olmalılar...

Paris’ten ayrılmadan önce Dışişleri Bakanımız Alain Juppe ile görüştüm, çok açık bir ifade ile bana şu mesajı verdi: “Fransa-Türkiye ilişkileri şu anda o kadar iyi değil. Biz hükümet olarak iki ülke arasındaki ilişkileri normalleştirmek istiyoruz. Ankara’da iki ülkenin ilişkilerinin düzelmesi için gereken her şeyi yapacaksınız.” Ben de görevim boyunca ikili ilişkilerin düzelmesi için her şeyi yapacağım. En azından yanlış anlamaları gidermeye çalışacağım.

Fransa-Türkiye ilişkileri Ermeni soykırımını inkarı cezanlandıracak yasa tasarısı ile daha zor bir döneme giriyor. Türkiye’yi ve Türkleri yakından tanıyan birisi olarak iki ülkenin bu krizi nasıl atlatacağını düşünüyorsunuz?

Türkiye ve Fransa arasındaki dostluğa derinden inandığım için Türkiye’ye geldim. Bizi birbirimize yakınlaştıran şeyler bizi ayıran şeylerden daha güçlüdür. İnanıyorum ki; bu gerginliğe rağmen her iki ülkenin sağduyulu insanlarının çabalarıyla ilişkilerimiz yeniden uyumlu bir hal alacaktır. Türkler bu konuda bana güvenebilir.

Bu ortamda çok zor olmayacak mı?

O kadar kolay değil. Bir kere büyük sorumluluk. Tüm Fransız hükümetinin desteğini hissediyorum. Yalnız değilim. Fransız hükümeti kesinlikle ilişkileri iyileştirmek istiyor. Aslında iki ülke arasında büyük bir problem de yok. Sadece çok fazla yanlış anlaşılma var, özellikle Avrupa Birliği konusunda. Oysa iki ülke arasındaki ekonomik ve kültürel ilişkiler iyi.

Türkiye’nin Avrupa Birliği ile müzakerelerinde Fransa’nın tutumunda bir değişiklik olabilir mi?

Avrupa Birliği’ne giriş sadece Fransa ile Türkiye arasında bir sorun değil. Avrupa Birliği’nin bugünkü ajandasında herkes “Genişlemeden önce kendi iç sorunlarımızı çözmemiz lazım” diyor. Bundan dolayı Avrupa Birliği ekonomik sorunlarını, işsizlik sorununu çözerse sonrasında her şey daha kolay olacaktır. Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girişine muhalefet de zamanla azalacaktır.

90’lı yıllarla bugünü karşılaştırdığınızda Türkiye’deki değişimi nasıl görüyorsunuz?

Türkiye’deki değişim inanılmaz. Bu sefer geldiğimde eski küçük Esenboğa Havalimanı yerine modern büyük bir havalimanı görmek sürpriz oldu. Ankara’nın nüfusu 12 yılda 1.5 milyon artmış. Eskiden Ankara’da Gaziosmanpaşa’daki Migros en büyük alışveriş merkeziydi. Şimdi her yer alışveriş merkezi. Ama asıl önemli değişimi televizyonda tartışma programlarını seyrederken görüyorum. Her konu tartışılıyor daha açık bir şekilde. Eskiden tabu kabul edilen konular rahatlıkla konuşuluyor. Çok sesli bir Türkiye var. Her şey değişmiş, yollar, ekonomi ama Türklerin misafirperverliği hiç değişmemiş!

Ankara’ya geçen Haziran’da geldiniz değil mi?

Nisan’da 4 hafta Trabzon’da kaldım. Yoğunlaştırılmış Türkçe kursuna gittim.

Ankara’ya geleceğiniz kesinleşmiş miydi?

Tam değil. Ben geldikten birkaç gün sonra kararname imzalandı. Ben de beklemeden Trabzon’a geldim. Çünkü bu sefer geldiğimde Türkçe konuşmak istiyordum. Kimse diplomat olduğumu bilmiyordu. Kaldığım pansiyonun müdürü Atilla Bey’e biraz anlattım. Ankara’ya gelince ilk işlerimden biri Atilla Bey’i arayıp dört gözle Büyükelçiliğe beklediğimi söylemek oldu. Çok şaşırdı. “Nasıl yani en büyük elçi mi oldun?” dedi.

Trabzonsporluluğunuzu Atilla Bey’e mi borçlusunuz?

Kaldığım pansiyonda televizyon odası vardı. Atilla Bey de ısrarla beni maç seyretmeye davet etti. Gittim, muhteşem bir atmosfer vardı. Küçük bir salonda 100’den fazla kişi. Herkes maçtan sonra bağırarak sokaklara döküldü. Ben gençken 15 yıl rugby oynadım, futbolla çok ilgili değildim. Ama Trabzon’daki coşkuyu gören, yaşayan herkes onları desteklemek ister. Bir internet sitesi ekşi sözlük benim için Trabzonlu olmayan tek Trabzonspor fanatiği diye yazmış. Çok mutlu oldum.

Trabzonspor yönetimi siz Ankara’ya gelince ‘Hoşgeldiniz’ mesajı yayınlamış!

Evet çok mutlu oldum. Bir de bana 61 numaralı Trabzonspor forması hediye ettiler. İkiz çocuklarım Tayfun ve Volkan’a da birer tane forma hediye ettiler

Evet sizin ikizlerinizin isimleri Volkan ve Tayfun.

Bunun hikayesi de çok ilginç... Ankara’ya ilk geldiğimizde Volkan Çakır diye bir arkadaşımız vardı. Eşi Fransızdı. Ailece görüşüyorduk. Bir gün benim eşim “Volkan ne demek?” diye sordu. Söyleyince şaşırdık. “Annen korkmamış mı bu ismi koyarken?” diye espri yapıp güldük. Volkan Çakır da “Bu da bir şey mi kardeşimin adı da Tayfun!” deyince iyice şaşırdık. Bize son derece ilginç geldi. Eşim ikizlere hamile kalınca ‘neden olmasın’ diyerek isimlerini Volkan ve Tayfun koyduk. Daha sonra ben unutmuştum eşim hatırlattı. Volkan ile Tayfun’un bir de Meltem adında kız kardeşleri vardı. Bizde Meltem yok ama farkında olmadan biz Feadora koyduk kızımızın adını bizimkisi Meltem değil fırtına.

3 çocuğunuz mu var?

4 çocuğumuz var. Feadora en büyükleri ve 19 yaşında, Christian 1995’te Türkiye’ye geldiğinde birkaç aylıktı. Sonra ikizler doğdu. Aslında Türkiye’de doğacaklardı ama doktorlar sezaryen isteyince Fransa’ya gittik. Doğumdan hemen sonra da döndük.

Onlar Türkçe biliyorlar mı?

Yabancı dilde ilk önce nedense hep küfür öğrenir insanlar. Onlar da şimdilik sadece küfür edebiliyorlar. Ama seneye Ankara’da Charles de Gaulle Lisesi’nde okuyacaklar. Ailem bu sene Fransa’da kalıyor. Çünkü Feadora bu sene üniversiteye hazırlanıyor. Eşim de hazırlanmasına yardımcı oluyor. Seneye buraya gelecekler. Bütün ailem asimile olacak. Türkçe öğrenecekler.

Türkçenizi müzik dinleyerek geliştirdiğinizi söylemiştiniz. Özel bir tercihiniz var mı?

Türk müziğinde geniş bir yelpazaye hakimim diye düşünüyorum! Mesela Zeki Müren’i büyük bir keyifle dinliyorum. Candan Erçetin’i beğenirim. Elbette şarkısı çok güzel. Nilüfer, Sezen Aksu, Ebru Gündeş, Rafet El Roman’ı da zevkle dinliyorum. Unutmadan, Nazım Hikmet’in şiirinden Zülfü Livaneli Bestesi olan ‘Bir Vapur Geçer Boğaz’a doğru’ şarkısı favorimdir. Ama Fikret Kızılok ve Bülent Ortaçgil’in bende ayrı yerleri var.

Ya Türkçe kitaplar?

Türkçe kitap okumaya yeni yeni başladım. İpek Ongun’un ‘Bir Genç Kızın Gizli Defteri’ni okudum. Geçen sene Tayland’a gittiğimde yanıma almıştım Türkçe’yi unutmamak için. Onun dışında Adnan Menderes biyografisi okuyorum şu aralar. Yavaş okuyorum hala. Dilbilgisinde zorlanmıyorum ama eski kelimeleri bilmiyorum onları da öğreneceğim. Ancak tercüme birçok kitap okudum. Tabii ki Yaşar Kemal, Orhan Pamuk, Elif Şafak ve Nedim Gürsel’i beğenerek okudum. Açıkçası 16 senedir Fransa’da kitapçılarda satılan Türkçe’den tercüme edilen tüm kitapları okudum diyebilirim.

Son yıllarda Fransa’da özellikle Cannes Film festivallerinde Türk filmleri ödüller kazanıyor. Türk sinemasını takip edebiliyor musunuz?

Türk sinemasını da yakından takip ediyorum. Yılmaz Erdoğan’ın ‘Vizontele’ filmine bayıldım. Çocuklara da tavsiye ettim. Volkan ile Tayfun da seyrettiler ve çok sevdiler. Fatih Akın’ın bütün filmlerini seyrettim, büyük bir yetenek. Semih Kaplanoğlu’nun ‘Yumurta’ ve ‘Bal’ filmlerini, Nuri Bilge Ceylan’ın ‘3 Maymun’unu seyrettim. Yavuz Turgul’un yönettiği Şener Şen’in oynadığı Eşkiya’yı çok beğenmiştim. Geçen sene de ‘Av Mevsimi’ni seyrettim. Bu sene vizyona girenlerden ‘Aşk Tesadüfleri Sever’i keyifle izledim.

Breton kökenlisiniz değil mi?

Evet ama çocukluğum Thaiti’de geçti, babamın askerliği nedeniyle. Gençliğimden itibaren Paris’te yaşıyorum. Üniversiteyi Paris’te okudum. Artık Parisli diyebilirim kendime.

Fransa’nın Bretagne bölgesi bizim Karadeniz’e benziyor...

Evet haklısınız. Bretagne da yemyeşildir. Sürekli yağmur yağar. Espri anlayışımız ve iyimserliğimiz de Karadeniz insanına benzer. Bütün hafta yağmur yağar iki gün güneş açınca, “Bu hafta hava çok güzeldi, iki gün güneşliydi” deriz.

İstanbul, Ankara ve Trabzon dışında Türkiye’de ziyaret ettiğiniz başka yerler var mı?

Ankara’dayken sık sık Kapadokya’ya Ürgüp’e giderdik. Bir başka arkadaşım Atilla’nın peri bacalarında bir evi vardı. Çok güzel bir yer. Küçük bir köy. Çocuklar orada rahatlıkla sokakta oynuyorlardı. Türkiye’ye tayinimin çıktığını öğrenince en çok Kapadokya’yı tekrar göreceklerine sevindiler. Onun dışında Nemrut’u ve Malatya’yı çok severim. Otomobille Ankara’dan Konya üzerinden birkaç defa Antalya’ya ve Bodrum’a gittik. Özellikle Tuz gölünün manzarası çok etkileyici. Anadolu’nun genel manzarasını çok beğeniyorum. Pastel renkler beni çok etkiliyor. Görmek istediğim Van ve Erzurum kaldı. Edirne’yi de görmemiştim ama bu sene 650’ncisi düzenlenen Tarihi Kırkpınar Yağlı güreşlerine katıldım. Tabii ki seyirci olarak. Hatta madalya bile verdim. Büyük gurur duydum.

Görev süreniz belli mi?

Normal olarak 3-4 sene ama 5 seneye de çıkabiliyor.

Türkiye ile bu kadar ilgilisiniz. Emekliliğinizde Türkiye’ye yerleşmeyi düşünüyor musunuz?

Nerede oturacağıma karar vermek en büyük sorunum olur herhalde. Kapadokya, Bodrum, İstanbul arasında karar vermeye çalışırken yolda geçer emekliliğim.

İstanbul’u tanıyor musunuz?

Ben Ankara’da görevli iken eşim Büyükelçilik’te kültür ateşesi görevinde bulundu. Sık sık İstanbul’a geliyordu. Benden daha iyi tanıyor İstanbul’u. Ben sadece Sultanahmet ve Beyoğlu bölgesini biliyorum. İki gün önce Sultanahmet Meydanı’ndaki Four Seasons’daydık. Cennette gibiydim. Boğaz’da da Tarabya’yı çok güzel buluyorum

( 15.01.2012 tarihli Pazar Postası'ndan alınmıştır. )

Haberin Devamı