Yaşam "Yürüyemeyeceğimi kolay, torunumun ölümünü zor kabul ettim"

"Yürüyemeyeceğimi kolay, torunumun ölümünü zor kabul ettim"

Paylaş
"Yürüyemeyeceğimi kolay, torunumun ölümünü zor kabul ettim"

Jale Par'ı kendimi bildim bileli tanıyorum. Akrabalık bağımızın ötesinde kızkardeşleri Meral, Berrin ve Vehibe ile neredeyse birlikte büyüdük, yakın arkadaş olduk

SERAL CUMALI

Haberin Devamı

scumali@posta.com.tr

Jale Abla bizden büyüktü, onun hayatına biraz seyirci olarak dahil olduk. Ama O’nun en büyük kayıplara, acılara karşı direncine, hiçbir zaman kendini bırakmamasına, dimdik duruşuna hayranlıkla tanık olduk. Zaten bu nedenle onun hikayesini anlatmak istedim.

Çocuk yaşta bir uçak kazasında babası Rıfat Gürani’yi, yıllar sonra bir araba kazasında 4 yaşındaki torununu kaybettiğinde ve bir daha yürüyemeyeceğini öğrendiğinde hissettiklerini ben de ilk kez onunla konuşma cesaretini buldum.

Jale Par’la, üç ay önce kaybettiği annesi Semra Gürani’nin hastalığı sırasında ‘hayata bağlanmak’ için ErenköyÖmerpaşa Caddesi, numara 38’de açtığı çocuk mağazası Uğur Böceği’nde buluştuk. Onun hayatı ve mücadelesi hepimiz için büyük bir hayat dersi...

Haberin Devamı

Çocukluğunuzun ilk yılları, bir mutluluk tablosuydu. Hollywood yıldızı güzelliğinde bir anne, çok yakışıklı bir baba, 4 güzel kız, Arap dadılar, aşçılar hatırlıyorum...

Çok güzel günlerdi. Şimdiki adı Abdi İpekçi olan Emlak Caddesi’nde Arman Palas’ta oturuyorduk. Sonra Harbiye’deki Radyoevi’nin yanındaki Kervansaray Apartmanı’nda oturduk. Ama ben 14 yaşındayken, hayatımızda çok büyük bir olay oldu. Babam iş adamı Kemal Has’ın ortağıydı. Mersin’den genç yaşta İstanbul’a gelip Aşirefendi Caddesi’nde ilk manifatura dükkanını açmış, orada iş hayatını devam ettirmişti. Pamukbank’ın murahhas azasıydı, 1961 senesinde bankanın toplantısı için Adana’ya gitmişti. Dönüşte maalesef o uçak kazası oldu. Babam 49 yaşındaydı. En küçüğümüz Vehibe 4 yaşında, en büyük ben 14 yaşında; 4 kardeştik. O gün belki maddi değil ama manevi olarak bir hayat mücadelesi başladı.

Babanızla en son anınız ne oldu?

En küçük kardeşimiz Vehibe, babamın arkasından “Gitme” diye çok ağladı. Ama toplantı vardı, mecburdu gitti. Adana’nın altın işleri meşhur diye ben de babamdan bir altın zincir almasını istemiştim. Bana, “İnşallah getiririm” dedi. Ben “Aaa baba inşallah dediğine göre sen getirmezsin” deyince, “Kızım inşallah denir” diye cevap verdi. Tabii o zaman inşallah deyince olursa olur olmazsa olmaz gibi algıladım. Ve de babam bana zincir almış, Adana küçük yer zinciri aldığı kuyumcu bize sonra haber gönderdi. Ama kazada babamın eşyaları arasında zincir çıkmadı, bir yere savruldu gitti herhalde.

Haberin Devamı

Son anda uçağa yetiştiği anlatılırdı...

Babam cumartesi ve pazar günleri bizi hiç yalnız bırakmak istemezdi. Cumartesi için bilet yokmuş. Ama o ne yapıp edip cumartesi gelmek istemiş. Israr edince, “Havaalanına gelin son anda gelmeyen olursa sizi uçağa alırız” demişler. Uçağa binemezse de dönerse diye otelle irtibatını kesmemiş. Havaalanına gitmiş, gelmeyen birisinin yerine uçağa binmiş. Kazadan sonra otelle irtibatını ortağı Kemal Has kesti. Kader ve ecel çekiyor, babamın bileti yoktu ve uçağa binmek için şansını zorladı.

Siz kaza haberini nasıl öğrendiniz?

Radyoda ve gazetede Rıfat Güran diye çıktı adı. Hemen rehberi açtım, Güran diye bir soyadı var mı baktım. Evet, vardı; başka biri olabilir diye düşündük. Ama bir gün geçti, babam arardı bizi diye düşünmeye başladık. O zaman iletişim şimdiki gibi değil, Adana’yı ortağı Kemal Has’ı aradım, “Babam orada mı?” diye ona sordum. Düşünün 14 yaşında bir kız çocuğu telefon açmış babasını soruyor. Tam söylemeseler bile bana uçakta olduğunu ima ettiler. O uçakta bir kişi kurtuldu.

Haberin Devamı

“Babamın öldüğü uçak kazasından kurtulan tek kişi bizi görmek istemedi”

Karşılaştınız mı o kişiyle?

İş Bankası’nın müdürüydü. Kazada oturduğu koltukla beraber bir kenara fırlıyor ve kurtuluyor. Sonradan öğrendiğimize göre, uçakta yanındaki koltuk da boşmuş. Babam uçağın arkasında oturuyormuş, babamı tanıdığı için yanına çağırmış. Babam da, “Yok ben burada iyiyim” demiş. Belki de gitse o da yaşacaktı. O beyin Tarabya’daki yazlığımızın olduğu yerde bir evi vardı. Biz tepede, o yolun aşağısında oturuyordu. Ama hiç bizi görmek istemedi. “Ben çocukları göremem” demiş.

Anneniz Semra Gürani çok genç bir yaşta, 4 kızıyla kaldı. Zamanın en güzel kadınlarındandı. Sonra hiç evlenmedi...

38 yaşında hoş bir hanım olarak dul kalıp çocuklarına kendini adadı. Egoistçe ama bu özelliği bizim için iyiydi, onun için nasıldı bunu kavrayamıyorum. Çok güzel bir kadındı, çok evlenmek isteyen oldu, tekliflere hep kapalı durdu, hiçbir şekilde gözü dışarıda olmadı, bütün uğraşı çocukları oldu. Herkesin annesi iyidir ama bizimki hakikaten çok iyi bir anneydi. Büyük babam Galip Bey ve anneannem Pakize Hanım Allah’tan başımızdaydı. Onlar çok güzel derleyip toparladı bizi. Onların himayesinde büyüdük. Maddi sıkıntımız yoktu, Nişantaşı’ndaki Gürani Pasajı geçimimizi rahatlıkla sağlıyordu. Güzel okullarda okuduk, ben önce Işık Lisesi’ni sonra İktisadi Ticari İlimler Akademisi İşletme Fakültesi’ni bitirdim. 22 yaşında, üniversite ikinci sınıftaydım evlendiğimde ve daha sonra da çalışma hayatım olmadı.

Haberin Devamı

Evlilik hayatı nasıl oldu?

Eşim (Ender Par) bankacı. (Şimdi Kıbrıs’ta Türk Bankası Ltd’nin Yönetim Kurulu üyesi.) Hemen kızım Nevra’ya hamile kaldım. Üniversite öğrencilerinin arasında karnı şiş bir şekilde sınavlara girmek bayağı komik oldu. Onlar genç kızlığını yaşarken, ben hamileydim. Çocukla beraber okul olur mu demedim, korkmadım, ikisini birlikte götürdüm. Çünkü arkadaşlarım mezun olacak ben olamayacağım fikri de rahatsız etti. Okulu Nevra ile bitirdim. Üstelik işletme de zordu. Ama annem çok büyük destek oldu. Bir yardımcım vardı ama annem başroldeydi, Nevra’ya çok baktı. Sonra oğlumuz Emre dünyaya geldi. Çok mutlu bir evlilik oldu. Ta ki 2003 senesine kadar. Babamdan sonra o yıla kadar hayatımda büyük bir darbe yemedim.

“Seyahatten dönerken hem torunumu kaybettim hem de felç oldum...”

O kazaya kadar...

Bir seyahat dönüşünde yaşadığımız kazada ölümlerle karşı karşıya kaldım. 4 yaşındaki torunumu o kazada kaybettim. Tabii o bana çok büyük bir darbe oldu. Hem torunumu kaybettim, hem de ben felç oldum. Yine de şansım vardı, kızım hayatta kaldı o kazada, damadıma da bir şey olmadı. 2003’ten beri kendi hayat mücadelem başladı.

O süreci nasıl geçirdiniz?

Bir sene sonra eve döndüm. Bir sene hastanelerde gezdim. Üç ameliyat geçirdim. Birinci ameliyatı Bursa’da oldum, kırık kemikler toplandı. İkinci ameliyat Acıbadem Hastanesi’nde gerçekleşti, omurgaya titanyumdan ekleme yaptılar. 5 saat süren bir ameliyattı. 1.5 ay orada yattım. Sonra 5.5 ay Almanya’da bir rehabilitasyon merkezinde, 3 ay GATA’da, 2.5 ay Darrüşafaka Rehabilitasyon Merkezi’nde kaldım. 12’nci ay eve geldim, terapiler evde başladı bu sefer. Yine de çok şükür konuşabiliyorum, belden yukarımı hareket ettirebiliyorum.

Neden yürüyemediniz?

Nedeni parapleji... Omurilikte aşağı doğru 4 kırık, o kırıkların neticesinde de sinir harabiyeti var. Bundan dolayı da felç. Bacaklarımda ve belden aşağısında hareket olmuyor. Sadece yürüyememek değil benim derdim, vücudumda sinirlerin yaptığı baskıdan dolayı çok büyük kasılmalar oluyor. İlaçlara rağmen bunu hala yaşıyorum, çözemediler.

Çok soğuk kanlı karşıladınız yürümeyeceğinizi, bize öyle yansıtıdı. İçinizde nasıl karşıladınız?

Bana yürümeyeceğimi söylemediler. Ama ben yürüyemeyeceğimi anladım. Onun feveranını da etmedim. Çok garip bir şey. Normal karşıladım bunu ama nasıl karşıladım ben de bilmiyorum. Ben evhamlıyım ama onu içimde yaşarım ve geçiririm. Panik olup etrafı birbirine katmam. Torunumun öldüğünü söylemediler bana. Ama öldüğünü yüzde 100 anladığımda haykırmak geldi içimden ve haykırdım. Kendimi daha çabuk kabullendim ama torunumun ölümünü zor kabullendim. Güçlü kalmam lazımdı, güçlü kalmadığım takdirde hem kendimi hem etrafımdakileri daha zor duruma sokacaktım. Bu arada mutluluklar da yaşandı... Kızımın bir kızı oldu, Merve. Ölen torunumun yerine demeyeyim ama bir torunum oldu; ilkini hiçbir zaman unutturmayacak bir sevgiyle ona bağlandık. O da kız oldu. Kız olması benim için çok çok iyi oldu. Sanki aynı hayatı devam ettiriyormuşuz gibi hissettirdi bana. Merve şimdi 6 yaşında, Işık Lisesi’nde hazırlığa gidiyor. Seneye birinci sınıfa başlayacak. Oğlum Emre’yi evlendirdim. Gelinim Gülşah’la bana güç verdiler

“Terapi için çocuk mağazası açtım...”

Çocuk mağazası Uğur Böceği’ni gelininizle ortak açtınız. Klasik gelin-kaynana imajını alt üst ederek!

Annem çok ciddi bir rahatsızlık geçirdi ve 3 ay önce onu kaybettik. Onunki tam anlamıyla çocuklarına adanmış bir yaşamdı. Annemle karşılıklı dairelerde oturduk yıllarca. Annem evde beni hiç yalnız bırakmadı. Hiçbir şey konuşmasak da gelip hep karşımda saatlerce otururdu. Annemin hastalığı sırasında gelinim Gülşah’ın da yardımıyla bu dükkanı açtık. Herkes şaşırdı, “Bu üzüntüyle bir de bunu nasıl yapacaksın?” diye. Ben biraz terapi olarak gördüm, bu dükkanla hayata daha güçlü bağlanmayı düşündüm.

Neden çocuk mağazası açtınız?

Torunlarıma alışveriş ederken özellikle kız çocukları kıyafetleri beni hep bu işi yapmaya özendirmiştir. Bundan birkaç sene evvel kızıma teklif ettim, kendi işinde memnundu, bu tarz bir iş yapamayacağını söyledi. Sonra gelinime bahsettim, o yapabileğini söyledi. Bu yoldan geçerken boş dükkanı gördüm, hemen tuttum, ertesi gün işe başladık.

Neden daha çok kız çocukları giysileri ağırlıkta?

Vallahi ben biraz kız çocuğa meraklı olduğum için. 0-6 yaş arası, bazı konseptlerde 14 yaşına kadar kıyafet var. Kız torunlarım olduğu için sanırım kız çocuklarının giyimi daha cezp ediyor beni. İndigo rengi modaymış bu yıl, bu ürünleri aldığım yerlerdeki hanımlardan öğrendim. Bir de tütü çok moda. Ben bilirdim ki tütüyü bale yapanlar giyer, ama bunlar günlük kıyafet olmuş. Böylece çocuk modasını da biraz öğrenmiş oldum.

Bütün bu kayıplar, mücadeleler içinde güler yüzünüzü kaybetmediniz...

Çünkü o zaman kimse durmaz yanımda, herkes kaçar. Kimse hastalık dinlemek istemiyor!

(06.05.2012 tarihli Pazar Postası'ndan alınmıştır.)