Aytül Farquharson

30 Eylül 2012, Pazar 05:00

Zirai kimyasallar birleşip öldürüyor

Tabiatta doğal olarak yetiştiği şekilde, meyva ve sebzelerin sağlıklı yaşamın mihenk taşı olduğu tartışma götürmez. Ya kimyasallarla kuşatılmış sebze ve meyvalar? Günümüzün endüstriyel ziraat dünyasında sebze ve meyvalar yüzlerce çeşit kimyasalla besleniyor. Ürünleri böcek ve hastalıklardan korumak üzere kullanılan bu kimyasallar insan sağlığı için büyük tehlike oluşturuyor.

Çevreciler kullanılan bu kimyasalların toksisite değerlerinin etkilerini göz önünde bulundurarak değerlendirirken, bilim dünyasının dikkati farklı bir noktada yoğunlaşıyor: Bu kullanılan yüzlerce kimyasalın insan vücuduna girdiklerinde gösterebileceği birleşik etki. Yani elmadan aldığınız kimyasalın, aynı sofrada çilekten aldığınız kimyasal ile birleşerek oluşturdugu sinerjiden doğan toksik etki!

Amerikan Ziraat Bakanlığı’nın araştırmalardan elde ettiği bilgilere dayanarak çevrecilerin hazırladığı aşağıdaki liste sebze ve meyvaların bu kimyasallardan etkilenme düzeyine göre yapılmış. Kimyasal toksisite düzeyi arttıkça, “Organik değilse uzak durun!” tavsiyesi şiddetleniyor.

Elma: Her 10 elmadan 9’unda kanserojen bir madde olan fungisid tiabendazol bulunuyor. Her 10 elmadan 8’i ise idrar kesesi kanser tümörüne yol açtığı bilinen difenilamin ihtiva ediyor. Kalp dostu olarak bilinen elmada bunlara ek olarak, hormon sistemini bozan, nörotoksik etki yapan 40 ayrı kimyasal var.

Kereviz: Bol miktarda mineral ve potasyum içeren kerevizde 64 pestisid (böcek öldürücü) bulunuyor. Test edilen kerevizlerin yüzde 50’sinde metoksifenozid bulunuyor ki bu, fazla miktarda alındığında tamamen toksik etki yapan bir madde.

Çilek: Son araştırmalara göre kan şekerini ayarladığı tespit edilen ve yüklü miktarda C vitamini ve folat ihtiva eden çilek organik olmadığı takdirde tehlike teşkil ediyor. Tükettiğiniz her iki çilekten bir tanesinde, kanserojen olduğu bilinen fungisid var.

Şeftali: Organik olmayan şeftali 62 pestisid (böcek ilacı) artığı taşıyor. Neredeyse bütün şeftaliler karaciğere ve böbreklere zararlı olduğu bilinen fludioksonil içeriyor. Şeftalilerin yüzde 30’unda kanserojen olarak bilinen iprodiyon ve sinir-üreme sistemine zarar veren fosmet adlı kimyasal var. Şeftali A ve C vitamini ve potasyum zengini.

23 Eylül 2012, Pazar 05:00

Doğru miktarda uyku kilo verdiriyor!

Öğleden sonra içinizin geçmesi dışında, gece uykularınızın yeterli olup olmadığını gösteren bir başka önemli belirti daha var: Kilo. Araştırmalar, alınan uyku ile kilo vermenin yakından alakalı olduğunu gösteriyor. Düzensiz ve az uyunduğu takdirde vücut, metabolizmanın işleyişine engel oluyor ve kilo tutumuna yol açıyor. Diyelim ki her gece 7.5 saat uyuyorsunuz. Eğer bir yarım saat daha uyuyup, toplam süreyi 8’e tamamlarsanız 5 kilo vermeyeceğiniz kesin. Fakat geceleri sadece 5 saat uyuyan biriyseniz, gece uykusu sürenizi 8 saate çıkardığınızda kilo vermeye başladığınızı göreceksiniz. Nasıl oluyor da uykusuzluk kiloyu etkiliyor derseniz, cevap vücudumuzdaki iki hormona odaklanıyor: Ghrelin ve leptin.

Ne zaman yemek yememiz gerektiğine karar veren gherlin hormonu, az uyku uyduğumuzda daha fazla salgılanıyor. Ne zaman yemeyi kesmemiz gerektiğini belirten leptin hormonu ise, uykusuz kalındığında daha az salgılanıyor. Uykusuzluk daha çok gherlin ve daha az leptin salgılanışına neden olurken, bu durum vücutta kilo artışına neden oluyor.

Washington, Texas ve Pennsylvania Üniversiteleri araştırmacıları tarafından yapılan ve Sleep (Uyku) dergisinde yayımlanan araştırma, uykuyu 7 saatten az ise kısa uyku olarak, 7 ila 8.5 saat arasında normal ve 9 saat üzerinde ise uzun uyku olarak tanımlıyor. Araştırma aynı zamanda geçtiğimiz yüzyılla kıyaslayndığında, insanların gece uykusunda 1.5 saatlik bir azalma tespit etmiş.

Edinilmesi gereken 6 önemli uyku davranışı: Yatağa girmeden hazırlık yapın: Her gece yatağa girmeden 30 dakika kadar önce vücudunuzu uykuya hazırlayın. Bu sıcak bir banyo yaparak veya bitkisel bir çay içerek yapılabilir.

24 Haziran 2012, Pazar 05:00

Ekmek gerçek bir mucize!

Türk sofrasının baş tacı ekmeğin 6000 sene önce icat edildiğini bazılarınız mutlaka biliyor... Peki ya binlerce yıl toplumların üst tabakaları için statü simgesi olduğunu? Ekmeğin bugün insanoğlu için bir statü sembolü olmadığı muhakkak ama sihirli tadından bir şey kaybetmediği de en az onun kadar kesin bir gerçek... Modern zamanda tu kaka ilan edilen ekmeğin yapılan yeni araştırmalarla birlikte tekrar eski konumuna gelmesi an meselesi. Bilim insanları insanlığın büyük icadı ekmeğin gerçek anlamda sihirli bir madde olduğunu ve insan bedeninin çalışması için temel bir besin maddesi olduğunu söylüyor...

Esasen ekmeğin bütün sihri hazırlanışında gerçekleşen iki fermantasyon olayında saklı. Bunlardan biri mayalanma sırasındaki, diğeri de laktobasili denen (sütün yoğurda dönüşümünü sağlayan bakteri) bakterinin meydana getirdiği fermantasyon. Ekmek hamurunun kabarmasına neden olan maya aynen birada olduğu gibi... Her şey saccharomyces cerevisiae diye bilinen bir mantarın marifetinden ibaret. Bu mantarın ihtiva ettiği beta glucans denen madde kalbi koruyor, bağışıklık sistemini güçlendiriyor ve vücuttaki enflamasyon miktarını kontrol altında tutuyor. Ve bu madde aynı zamanda shiitake ve maitake mantarlarında da bulunuyor.

Bir fincan kahve ömre ömür katıyor

Gün geçmiyor ki kahve ve çayla ilgili bir sağlıkhaberi almayalım.Bir iyi bir kötü çıkan bu sonuçlara bir tane daha eklendi. New England Journal of Medicine’da yayınlanan yeni ve kapsamlı bir araştırmaya göre ‘kahve ölüm riskini azaltıyor’. 14 yıl süren uzun bir araştırma sonucunda kahve içenlerin içmeyenlerden daha uzun yaşadığı ortaya çıktı. Günde ortalama 4 veya 5 fincan kahve içen kadınların ölüm riski yüzde 16 azalırken, erkeklerde bu oran yüzde 12 civarında kalıyor.

Araştırmaya göre, günde bir kupa kahve içen erkeklerin ölüm riski yüzde 6, iki ya da üç kupa kahve içen erkeklerin ölüm riski yüzde 10, dört veya beş kupa içenlerin ölüm riski ise yüzde 12 oranında azalıyor. Kadınlarda oranlar daha yüksek. Günde bir kupa kahve içen kadınların ölüm riski yüzde 5, günde iki ya da üç kupa içenlerin ölüm riski yüzde 13, dört ya da beş kupa içenlerin ölüm riski ise yüzde 16 azalıyor. Amerika’daki ‘Ulusal Kahve Derneği’nin verilerine göre Amerikalı yetişkinlerin yüzde 64’ü günlük ortalama 3.2 kupa kahve tüketiyor.

Yok olmaya başlayan mineral: Magnezyum

Magnezyum vücudumuzdaki her hücre için gerekli bir mineral. Bedenimizdeki 300 enzimin işleyişi tamamıyla magnezyum miktarına bağlı. Bu konudaki en yeni araştırmalar vücudumuzdaki magnezyum miktarının kalp rahatsızlıklarını ve beyin kanamalarını önlemede çok etkili olduğunu öne sürüyor. Eksikliği halinde uykusuzluk, kas spazmları, kalpte aritmi, insülin rezistansı ve anksiyete gibi şikayetler ortaya çıkabiliyor. Magnezyum vücuttaki kan akışını düzenliyor ve beyne az kan gitmesini engelliyor, aynı şekilde kan basıncının yüksek olması problemini ve diyabet riskini de azaltıyor. Kanda yağ hücrelerinin oksidasyonunu da yavaşlatıyor. Amerika’nın değişik bölgelerinden orta yaşta 14 bin kadın ve erkek üzerinde yapılan bir araştırma, günlük diyette magnezyum miktarının artışının beyin kanaması ile ters orantılı olduğunu gösteriyor. Kandaki magnezyum değerleri ‘en düşük’ olanların yüksek tansiyon ve diyabet değerlerinin ‘en yüksek’ olduğunu gösteriyor. Magnezyum tüketiminin çocukluktan beri az olduğu durumlarda çocukluk yıllarında tip 2 diyabet görülebiliyor. Araştırmalar magnezyum eksikliğinin direkt olarak insülin direncine neden olduğunu gösteriyor. Buğday ekmeği, bütün yeşil sebzeler, kabak çekirdeği, ıspanak, soya fasulyesi, susam tohumları, siyah, fasulye, kaju fıstığı, badem, fındık bol miktarda magnezyum içeren besinler.

10 Haziran 2012, Pazar 05:00

Beyin kanamasını önleyen beslenme

Beyin kanaması, kalp hastalığı ve kanserden sonra ölüme yol açan etkenler listesinde üçüncü sırada. Özellikle yaşınız 55 veya yukarısı ise, beyin kanamasının sizin yaş diliminizde önemli bir artış gösterdiğini bilmenizde, daha doğrusu bu gerçeği önemseyip ona göre hareket etmenizde fayda var... İnsan beyni fonksiyonlarını sağlam tutabilmek için düşündüğümüzden çok daha fazla efor sarf ediyor etmesine ama ya biz nasıl bir katkıda bulunabiliriz? Her ne kadar entelektüel beyin jimnastiği ve fiziksel sporun beyin sağlığımızı korumada etkili olduğu bilinse de, bilimsel araştırmalar beyni korumada sihirli anahtarın iyi beslenmede saklı olduğunu gösteriyor. Yüksek tansiyonun ve sigaranın beyin kanamasında en önemli risk faktörlerinden olması hiç şüphesiz beslenmenin önemine işaret ediyor. Beslenme tarzımız en basit şekliyle beyin hücrelerine giden kan miktarında belirleyici görev yapıyor. Hatta kimi durumlarda beyin sağlığı için gerekli besinleri içeren diyet beyin kanaması sırasında beyin hücrelerinin alacağı zararı azaltıyor.

Beyin sağlığında kritik önem taşıyan besinlerin listesi:

MEYVE VE SEBZELERDE ÇEŞİTLİLİK

Sadece tek bir meyve veya sebze türüyle beyin kanamasını önlemek doğal olarak mümkün değil 8 ama çeşitli meyve ve sebze karışımının, düzenli olarak tüketildiğinde, beyin kanaması riskini azalttığını gösteriyor araştırmalar. Farklı besinlerden alınan farklı antioksidan tipleri biraraya geldiklerinde, tek başlarına yaptıkları etkiden çok daha farklı ve güçlü bir etki ortaya çıkarıyor. Çeşitlilik göz önünde bulundurularak tüketilen meyveler en önemli iki beyin kanaması risk faktörünü yani oksidativ stresi ve kan damarlarındaki enflamasyonu azaltıyor. İsveçli bilim adamlarının 36 bin kişi üzerinde yaptığı araştırma, yüksek dozda antioksidan alanların almayanlara oranla yüzde 17 daha az beyin kanaması riski taşıdığını gösteriyor.

BEYAZLAR

Açık renkli meyve ve sebzelerin antioksidan açısından zengin olduğu biliniyor. Antioksidan tüketimi ise beyin sağlığında altın anahtar. Armut, elma, muz, karnabahar ve salatalık gibi açık renkli sebze ve meyvelerin beyin kanaması riskini yüzde 52 oranında azalttığını gösteriyor araştırmalar. Günlük diyetinizde tükettiğiniz her 25 gramlık beyaz meyve veya sebze (ortalama bir elma 120 gram) beyin kanaması riskini yüzde 9 oranında azaltıyor.

ÇAY

Çay çok güçlü bir antioksidan. California Üniversitesi (UCLA) araştırmacılarına göre günde üç fincan çay tüketimi beyin kanaması riskini yüzde 21 oranında azaltıyor. Hem de çayın yeşil veya siyah olması bir fark yaratmıyor. Çay bitki olarak ‘epigallocatechin gallate’ denen antioksidanı ihtiva ediyor. Buna ek olarak çay ‘anine’ olarak bilinen aminoasit zengini. Anine aminoasiti ise beyin kanaması sonrası beyin sinir hücrelerine zarar veren ve glutamate olarak bilinen beyin salgısının etkisini azaltıyor, hatta engelliyor. Uzmanlar çayın beyni korumadaki etkisinin tüketilen miktarla oranlı olarak arttığını söylüyor. Yani ne kadar çok içerseniz o kadar iyi.

20 Mayıs 2012, Pazar 05:00

Enflamasyonla savaşmak için neler yapmalı?

Vücutta enflamasyonun kanser sebebi olduğu geçtiğimiz haftanın gündemindeydi. Araştırmalar enflamasyonun sadece kanser değil başka pek çok ciddi sağlık sorununa yol açtığını ortaya koyuyor. Bu durumda enflamasyon ve etkileriyle baş etmek için neler yapmak gerektiğini yeni araştırmalar ışığında yazdık... Son yıllarda tıp ve bilim adamlarının odak noktası haline gelen ‘enflamasyon’ (iltihaplanma) konusu uzun ve sağlıklı yaşam ile ilgili kafa kurcalayan sorularımızı cevaplıyor.

Normal şartlar altında az miktarda enflamasyon vücudumuzu çeşitli hastalık ve darbelere karşı korurken, kronik iltihaplanma fazlalaştığında vücutta çeşitli hastalıkların nedeni olabiliyor. Yani vücudumuzdaki enflamasyon söz konusu olduğunda ‘azı karar çoğu zarar’ demek gerekiyor. Vücuttaki enflamasyon bütün bağışıklık sistemi hastalıkları, diyabet 2, artrit, kron hastalığı ve dünyada önde gelen üç ölüm nedeni olan kalp hastalığı, kanser ve beyin kanamasına neden olabiliyor. Bilim insanları son yıllarda enflamasyon ile beyin arasındaki bağlantıları incelerken, Alzheimer üzerinde yoğunlaşıyor.

Peki vücudumuzda oluşan bu enflamasyonun nedenleri nedir?

Enflamasyonun en önemli nedeni obezite! Yağ hücreleri sürekli olarak vücudumuza sayısız enflamasyon mesajı gönderiyor. Uzmanlara göre fazla kilosu olanların mutlaka enflamasyon testinden geçmesi gerekiyor. Test ucuz ve basit bir kan testinden başka bir şey değil. Test sonuçlarının pozitif gelmesi halinde statin denen mucizevi bir ilaç tedavisi uygulanıp uzun vadede enflamasyona bağlı olarak çıkacak problemler engellenebiliyor bu şekilde. “Kilosu fazla olan kişiler aynı zamanda kolesterol ve yüksek tansiyon sınırına dayanmışlarsa mutlaka enflamasyon testi yaptırmalı” diyor uzmanlar. Fakat tek suçlu obezite değil. Harvard Tıp Fakültesi profesörlerinden Christopher P. Cannon “Genetik ve aile geçmişimiz yaşam tarzımız ve stres, enflamasyonun oluşmasında önemli rol oynuyor” diyor.

Durum böyleyse bizim günlük hayatımızda enflamasyonla başa çıkabilmek için yapabileceğimiz neler var? İyi beslenme listenin başında gelirken, spor yapmak, sigara kullanmamak ve kilo vermek ilk hedef. İyi beslenmenin de enflamasyonla savaşmadaki önemi tartışılmaz. İlk yapılacak doymuş yağları, şeker, rafine edilmiş karbonhidratlar ve işlemden geçmiş her türlü besini diyetimizden çıkarmak. Kısaca, kızartmaları, tatlıları listenizden çıkarın ve özel günler için saklayın. Kırmızı eti azaltırken, gazozlu içecekleri, paketlenmiş abur cuburu yok edin.

Enflamasyonla başa çıkmamız için yapmamız gerekenler listesi:

Omega yağlarının tüketimini dengeleyin: Enflamasyon üreticisi olarak bilinen ve ay çiçeği, mısır yağı, margarin gibi sebze yağlarında ve kraker, bisküvi benzeri fast food ürünlerinde bulunan omega 6 yağlarından uzak durun veya minimuma indirin. Onun yerine enflamasyon azaltıcı omega 3’leri (somon balığı, ton balığı, ceviz, kanola ve zeytin yağı) tüketin. Her gün en az bir tane omega 3 zengini besin tüketin.

13 Mayıs 2012, Pazar 05:00

Ne kadar streslisiniz?

Yaşamımızda değişik sebeplerle var olan stres kronik, yani sürekli tekrarlanan bir düzeyde seyrettiğinde bizi sadece sinirlendirmekle kalmayıp en önemlisi fiziksel olarak hasta ediyor. Bu aslında ilk defa duyduğunuz bir gerçek değil, biliyorum. Ancak yapılan yeni araştırmalar stresin sanıldığından çok daha fazla insan sağlığını tehdit ettiğini, sonuçlarının sanılandan çok daha ağır olduğunu ortaya koyuyor...

Maruz kaldığımız stres önce bağışıklık direncimizi yavaş yavaş düşürüyor. Sindirim sistemimiz kurumaya, hafızamız ve kalbimiz ciddi şekilde zarar görmeye başlıyor. Sadece bu kadarla kalsa... Çağımızın vebası kanserle de stresin yarattığı tahribat arasında önemli bir ilişki bulunuyor... Stresin neden olduğu beyin fonksiyon bozuklukları mekanizması da şöyle işliyor: Stres ile artmaya başlayan kortizol, yani stres hormonu, önce beyinde ve zihinde geçici bir süre için iyileştirme gösteriyor ve fark edilir şekilde bir zihin açıklığı sağlıyor.

Ancak devam eden stres durumu daha da fazla kortizol salgılanmasına neden oluyor. Ve bu yeni durum tam tersine memnun edici hissettiren zihin açıklığının unutkanlığa dönüşmesine neden oluyor. Peki yaşamınızdaki zorluklardan kaynaklanan stres miktarı sizin üzerinizde ne kadar etkili oluyor biliyor musunuz? Bunun için ilk önce öğrenmeniz gereken şey stres miktarınızın ne olduğu.

İşte stres miktarınızı ölçmeniz için geliştirilmiş bir test. Çözün ve öğrenin. Aşağıdaki sorular son bir ay boyunca sizin duygu ve düşüncelerinize dayalı cevaplar gerektiriyor. Her soruyu cevaplarken geriye dönük olarak bir ayı düşünün, verdiğiniz cevabın karşılığında aşağıdaki çizelgeye uygun olarak 0 ila 4 arası bir rakam verin. Sonra toplamına bakın.

0- Hiçbir zaman

1- Neredeyse hiç

2- Bazen

06 Mayıs 2012, Pazar 05:00

Yemediği halde kilo verememenin sebepleri

Giren çıkana eşittir değil mi? En azından bilim bize bunu söyler. Ama işte konu fazla kilolar olduğunda bu böyle olmayabiliyor! Ağzınıza neredeyse hiçbir şey koymuyorsunuz ama tartının ibresi bir türlü değişmiyor mesela. Bu, kilo vermeye çalışan pek çok kişinin yakından bildiği, karşılaştığı bir durum... Bilimsel araştırmalar vücut kilosunun ‘Giren çıkana eşittir’ kuralını bazı durumlarda tanımadığını gösteriyor. Bir başka deyişle, zayıflamanın sadece yeme miktarının azaltılmasıyla gerçekleşmeyebileceğini... İşte kilo verememede rol oynayan ve yenilen yemek miktarına bağlı olmayan nedenler:

Hassas bir bünye ile kilo bağlantısı:

Araştırmalar çocukluk döneminde başlayan obezitenin yiyecek alerjilerine bağlı olabileceğini gösteriyor. Gıda alerjisi olan bir çocuk bu gıdaları yemeye devam ettiği takdirde kilo artışı görülüyor. ‘Annenin babanın aklı nerede, görmüyorlar mı çocuğun alerjik olduğunu’ demek de mümkün değil çünkü yiyecek alerjisi kuvvetli değilse, sorun rahatlıkla gözden kaçabiliyor. Ama gözden kaçarken, vücuda zarar vermeye de devam ediyor. Alerjik olduğumuz veya düşük tolerans gösterdiğimiz gıdaları yediğimiz zaman, vücudumuz epinefrin ve nörepinefrin salgılıyor. Bu salgılar vücudumuzdaki rahatlık ve iyi hissetme duygularını arttırırken, yemememiz gereken yiyeceklere karşı ilgimizi ve isteğimizi arttırıyor.

Bu tip alerjiler ve hassasiyetler vücuttaki enflamasyonu attırıp su tutulmasına neden oluyor. Eğer bir de alerji tedavisi için antihistaminli ilaçlar kullanılıyorsa, iştah artışı ve enerji azalması kilo birikimine sebebiyet veriyor. Dikkat etmemiz gereken yiyecekler arasında sütlü gıdalar, glutenli gıdalar, fıstık ve soya sık görülüyor. Belirli mevsimlerde alerjik durumunuz şiddetleniyorsa kimyasal antihistamin yerine, doğal antihistaminli gıdalar yani flavonoidli ve bol C vitaminli gıdaları ve ‘petasites hibridus’ adlı bitkiyi kullanın.

Stres ve yorgunluk:

Kronik stres vücudumuzda kortizol denen stres hormonunu arttırıyor. Kortizol kas liflerini ve kan şekeri metabolizmasını bozabilirken, aynı zamanda beyindeki iştah açıcı, nöropeptid Y salgısını arttırıyor. Benzer şekilde, 3 gün süreyle, günlük uyumanız gereken miktardan sadece bir saat daha az uyumanız halinde bile, yine iştah açıcı olan ‘grelin’ hormonu artarken, tokluk duygusu uyandıran leptin hormonunun salgılanışı yavaşlıyor. Sonuç ise basit: Artan kilolar! Uzmanlar vücudu rahatlatmak ve sindirim sistemini temiz tutmak bu soruna faydalı olacağı için günde 30 dakika yoga ve her gün 250 mg. magnezyum desteği tavsiye ediyor. Henüz az sayıda olmakla birlikte yeni araştırmalar, yatmadan önce alınacak 500 ila 1000 mg arasında Gama Aminobutrik Asit (GABA) desteğinin anksiyeteyi azaltıp yağ kaybını hızlandırabileceğini gösteriyor.

Tiroid bezinin tembelliği:

İstatistikler bütün erkek ve kadınların üçte birinde, tiroid bezinin ideal değerlerin altında çalıştığını gösteriyor. Bunun nedenleri ise stres, aile genetiği, günde bir saatten fazla spor yapmak veya günlük kalori alışını kısıtlamak (kadınlar için günlük kalori 1700; erkekler için 2000’den az olması halinde) olabiliyor. Tiroid bezi vücudumuzdaki hücre metabolizmalarının tamamını etkiliyor. Açlıktan ölecek kadar da rejim yapsanız, eğer tiroid beziniz ideal bir işleyiş göstermiyorsa, kilo vermeniz mümkün değil. Sadece kiloda değil, saçlarda dökülme ve vücutta diğer kıllanma dağılımı ve miktarında sorun yaşanıyor. Ayrıca kabızlık, kadınlarda menstürasyonda sorun, ciltteki nem oranında azalma, baş, ense ve boyun, kas ve eklem ağrıları ve ruh halinde önemli bozukluklara neden olabiliyor.